İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) 2016’nın ilk sekiz ayında en az 70 kadının çalışırken hayatını kaybettiğini açıkladı.
İSİG’in yazılı, görsel, dijital basından takip edebildiği, emek-meslek örgütlerinden gelen bilgiler ile işçi-işçi yakınlarının bildirimleri doğrultusunda 2013’ten bu yana 424 kadın işçi yaşamını yitirdi.
* 2013 yılında en az 103 kadın işçi,
* 2014 yılında en az 131 kadın işçi,
* 2015 yılında en az 120 kadın işçi ve
* 2016 yılının ilk sekiz ayında en az 70 kadın işçi yaşamını yitirdi.
İstihdam biçimleri
2016 yılının ilk sekiz ayında yaşamını yitiren kadın işçilerin 26’sı çiftçi ve esnaf iken, 44’ü işçi, memur statüsünde çalışan ücretlilerden oluşuyor.
Yaşlarına göre
2016 yılının ilk sekiz ayında;
* 14 yaş ve altında 3 kadın işçi,
* 15-17 yaş arası 2 kadın işçi,
* 18-27 yaş arası 16 kadın işçi,
* 28-50 yaş arası 37 kadın işçi,
* 51-64 yaş arası 11 kadın işçi yaşamını yitirirdi.
Raporda bir kadın işçinin yaşının bilinmediği de belirtildi: “Gulnora Tuxtayeva adlı göçmen işçinin yaşını bilemiyoruz. Gulnora, hem göçmen hem de bir ev işçisi olması sebebiyle kayıt-dışı çalışmanın getirdiği koşullarla ölümü dahi daha zorlu yollarla öğrenilen bir kadın işçiydi çünkü.”
İllere göre
Kadın işçi ölümlerinin yaşandığı ilk yedi şehir; Ankara, İstanbul, Manisa, Antalya, Bursa, Elazığ, Konya oldu.
İş kollarına göre
2016 yılının ilk sekiz ayındaki işçi ölümleri yüzde 48’i Tarım, Ormancılık sektöründe yaşandı.
Kadın işçi ölümlerinin nedenlerinin başında “Trafik, servis kazası” geliyor.
“Kadın işçilerin birçoğu tarım işçisi ve mevsimlik işçi olarak çalışmaktadır. İşçiler ya çalışırken araziye uygun olmayan araçlarla emek harcadıkları için ya da uygunsuz koşullarda taşındıkları için yollarda yaşamlarını yitirmektedirler.
“Kadın emeği, ev içi emeğin doğallaştırılması ve görünmemesi sebebiyle, kamusal alanda tamamlayıcı bir faktör olarak görülmekte bu sebeple ucuz ve kayıt dışı çalıştırılması meşruiyet kazanmaktadır.”
Son dönem politikalar
Raporda ayrıca şunlar belirtildi:
“Son dönemin en tartışmalı konularından biri de “Kiralık İşçilik” politikası. Bu politika ile hâlihazırda kötü koşullarda, esnek ve güvencesiz çalıştırılan kadın işçiler üzerinden sömürünün daha da katlanacağını öngörmek, ne yazık ki, zor olmuyor:
Türkiye’de genç kadınların büyük bölümü küçük ve orta boy işletmelerde çalışıyor. Kiralık işçilikle 10 kişiye kadar işçi çalıştıran küçük işletme sahipleri 5 işçiye kadar geçici işçi de çalıştırabilecekler.
Böylece devlet küçük işletmeleri korurken, burada çalışan kadın işçileri; düşük ücretli, güvencesiz, sendikasız ve ömür boyu emekli olamayacakları bir işe mahkûm edecek.
Mevsimlik tarım işçileri, temizlik işleri, hasta ve yaşlı bakımı işleri, yani kadınların çalıştığı işler, Özel İstihdam Bürolarının sürekli iş ilişkisi kurabileceği işler olarak tanımlanıyor. Devlet bir grup işçinin geleceğini tümüyle Özel İstihdam Bürolarına terk ediyor.
Mevsimlik işlerde dayı başlarının yerini Özel İstihdam Büroları alacak, ev işçileri kendi aralarında kurdukları ağ üzerinden değil, bağlı bulundukları Özel İstihdam Büroları aracılığıyla kiralanacak. Özel İstihdam Büroları arasındaki rekabet sebebiyle hem ücretler, hem de işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda ciddi sorunlar, kayıplar yaşanacak.
Fabrikalar ve büyük işletmeler de altı aylık, iki defa olmak üzere işçi kiralayabilecek. Kiralık işçi sayısı düzenli çalışanların dörtte birini geçmeyecek. Büyük işletmelerde, düzenli ve sendikalı işler genel olarak erkek işleri olacağından, işçi lehine olan bu kısıtlamadan kadınlar pek yararlanamayacak.
“Özel İstihdam Büroları, hamile olup yarı zamanlı çalışmayı tercih eden bir kadının geri kalan işini, kiraladığı diğer işçilerle ikame edebilecek.
Bu hem güvencesiz çalışmayı dayatacak hem de doğum izni gibi kazanılmış ve hala üzerinde mücadele verilen pek çok hakkın geriye düşmesi anlamına gelecek.
“Günlük hayattaki kadınlık algısı ile işleyen toplumsal cinsiyet rejimi sayesinde sermaye birikiminin kriz uğraklarından çıkış yolu öncelikli olarak kadın emeği üzerinden kurgulanmaktadır.
Görüldüğü gibi içinde bulunduğumuz dönemde bu politikalar sermaye birikimini sürekli kılarken kadın işçiler açısından ayrımcılığı ve cinsiyetçiliği körüklemektedir.
Kadın istihdamını artırmadığı gibi işsizliği, düşük ücretli işleri ve güvencesizliği meşrulaştıran bir yönde gelişmektedir.
Toplumsal bağlamda ise sınıfsal farklılıkların iyice derinleştiği ve Türkiye özelinde orta sınıfın da işçileştiği bir süreçteyiz. Uygulanan bu politikalarla ise geleceksizliğe mahkûm edilen bir sınıf gerçekliği ile karşı karşıya kalacağız.
Güvencesiz ve geleceksiz çalışma koşullarını değerlendirdiğimizde genel olarak işçi ölümlerinde, işe bağlı yaralanmalarda ve meslek hastalıklarında artış olabileceğini; kadın işçiler üzerinden açıkladığımız pek çok sömürü ilişkisinin ise artabileceğini öngörüyoruz.