Ancak AİHM, avukatların Kaymaz ailesinin planlı bir şekilde öldürülmesinin Kürt olmalarından kaynaklı olduğunu ve AİHS'nin 14. maddesinin ihlal edildiği yönündeki başvuruyu görmezden geldi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 21 Kasım 2004'te Mardin Kızıltepe'deki evlerinin önünde Türk devlet güçleri tarafından öldürülen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz ve babası Ahmet Kaymaz ile ilgili davada Türkiye'yi yaşam hakkını ihlal etmek ve suçluları koruyarak ortaya çıkarmamaktan mahkum etti. AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 2. maddesinin ihlali sonucu Türk devletini, manevi ve maddi kayıptan dolayı Kaymaz ailesine 70 bin Euro tazminat ödemeye mahkum etti.
AYRIMCILIK YOK MU?
Kaymaz ailesinin avukatı Reyhan Yalçındağ Baydemir, Uğur ve Ahmet Kaymaz’ın evlerinin önünde planlı, programlı ve soğukkanlı bir şekilde katledilmelerinin tek sebebinin Kürt olmalarından kaynaklandığını, bu kapsamda AİHS’nin ayrımcılığı yasaklayan 14’üncü maddesinin çiğnendiğini ve AİHM’nin bunu görmesini talep etmişti.
Ancak davaya bakan AİHM 2. Dairesi, AİHS’nin sözkonusu 14. Maddesinin ihlal edilmediğini savundu. AİHM, 1987’den bu yana gündemine gelen, Kürdistan’daki kirli savaştan kaynaklı faili meçhul veya faili belli davalarda, Kürt olmaktan dolayı öldürülme olgusunu görmezden gelmeyi tercih etti.
Türkiye’nin AİHM yargısını resmen kabul ettiği 1987’den bu yana Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14’üncü maddesinden mahkum edildiği tek dava Hrant Dink davası.
Mardin'in Kızıltepe İlçesi'nde 21 Kasım 2004 tarihinde Dicle İlköğretim Okulu 5-C sınıfı öğrencisi 12 yaşındaki Uğur Kaymaz ile babası Ahmet Kaymaz ayaklarında terlikleri ile kamyonlarına battaniye ve yastık taşımak için çıktıkları evlerinin önünde devlet güçleri tarafından katledildiler. 12 yaşındaki Uğur Kaymaz'ın vücuduna 13 kurşun, babasının vücuduna da 8 kurşun isabet ettiği ortaya çıktı.
Kaymaz'ların öldürülmesinin ardından Mardin Valiliği, "Karakol basan 2 terörist çatışmada öldürüldü" dedi. Valiliğin açıklaması daha sonra "Dur ihtarına uymayan 2 terörist öldürüldü" şeklinde değiştirildi. Olaydan sonra Mardin Emniyet Müdür Yardımcısı Kemal Dönmez ve dört özel harekat polisi açığa alındı. Ancak, daha davanın ilk duruşması bile gerçekleşmeden polisler görevlerine iade edildi.
Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığı'nın fezlekesi üzerine 27 Aralık'ta Mardin Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Caymaz, Uğur ve babasının yaşamını yitirdiği operasyona katılan özel tim görevlisi polis memurları M.K., Y.A., S.A.T. ve S.A. hakkında "Yetkilerini aşarak, faili belli olmayacak şekilde adam öldürme" suçundan dava açtı.
"13 Kurşun" davasının ilk duruşması 21 Şubat 2004 tarihinde Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. İlk duruşmada polislerin tutuklanma talebi reddedilirken, birçok dava gibi Kaymazların davası da "güvenlik gerekçesi" ile Eskişehir’e alındı.
Dava boyunca Kaymaz ailesi ve faillerin yargılanmasını isteyenler saldırıya uğradı, gözaltına alındı. 19 Nisan 2007 tarihinde görülen son duruşmada ise dava sanık polisler hakkında verilen beraat kararıyla sonuçlandı.
Mahkeme dört polise dava açılan davada skandal bir karara imza atarak, "polislerin meşru müdafaada bulunduğuna" kanaatiyle beraatine karar verdi. Kararın temyiz incelemesi de Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nde yapıldı. Daire, yerel mahkemenin kararını oybirliğiyle onadı.
Kaymaz ailesi, iç hukuk yolları tükenince 2009 yılında AİHM'e başvurdu. Davayı kabul eden AİHM 2. Dairesi, Türkiye'den istediği savunmada, "Uğur ve babasının öldürülmesinin son çare olup olmadığını, orantılı bir güç kullanıp kullanılmadığını" sordu.
AİHM TÜRKİYE'NİN CEVAPLARINI 'DÜRÜST' BULMADI
9 sayfalık raporda şu sorulara yanıt istenmişti: Davacıların yakınlarının, sözleşmenin 2. maddesiyle garanti edilen, yaşam hakkına tecavüz edilmiş midir? Sözleşmenin 2. maddesinin 2. paragrafında sayılan amaçların gerçekleştirilmesinde orantılı güce başvurulmuş mudur? (AİHM'nin yazısında işaret edilen 2. maddenin 2. fıkrasına göre, güvenlik güçlerinin şiddet kullanabilmesi için ‘bir kişinin yasadışı şiddete karşı korunması’, ‘hakkında yakalama kararı veya tutuklama kararı olduğu halde kaçıyor olması’ ve ‘ayaklanma ve isyan çıkmış olması’ şartları gerekiyor.)
- Özellikle, ateşli silahlara başvurmayı düzenleyen, olay tarihinde yürürlükte olan mevzuat, sözleşmenin 2. maddesindeki zorunlulukları ve devletin yaşam hakkını koruma taahhüdünü karşılamakta mıdır?
- Polis ve jandarma tarafından yürütülen ve davacıların yakınlarının ölümüyle sonuçlanan operasyonların, ilgililerin hayatlarıyla ilgili risklerin mümkün olduğu kadar azaltılması için, ölümlerine engel olacak bütün tedbirler alınmış mıdır? Devlet görevlileri öldürücü güce son çare olarak mı başvurmuşlardır? Şüphelileri durdurmak amacıyla daha az radikal metotlara başvurulabilir miydi?
-Yurtiçinde yürütülen tahkikat, sözleşmenin 2. maddesinin gereklerini karşılıyor mu?Türk devleti ise verdiği savunmada, ilk ateşi baba Kaymaz ve 12 yaşındaki Uğur’un açtığını ileri sürerek, “Ahmet Kaymaz 5, Uğur Kaymaz 8 kez ateş etti" denildi.
Polisin "Teslim olun" çağrısına Ahmet ve Uğur Kaymaz'ın ateşle karşılık verdiklerini polislerin de hızlı davranmak zorunda kaldıklarının anlatıldığı savunmada, bu koşullarda "polislerin kendi hayatları tehlikede olduğundan başka türlü davranma şanslarının olmadığı" öne sürülmüştü. AİHM, bugün verdiği karar ile Türkiye’nin cevaplarını dürüst cevaplar vermediğine de hükmetmiş oldu.