Altay Caddesi üzerinde bulunan şube binası önünde bir basın açıklaması yapan Ses Şubesi Başkanı Musa Bor, bağlı bulunduğumuz konfederasyon yöneticilerine yapılan baskı, sürgün ve görevden almalar giderek yoğunlaşan gözaltı ve tutuklamalara dönüştüğünü belirtti.
Bor konuşmasına şöyle devam etti:
Daha önce Hakkari'de sürgün ve görevden almalarla başlayan bu süreç, Sivas Eğitim-Sen Şube başkanı Önder Doğan ve BTS Şube Başkanı'nın gözaltına alınıp tutuklanması, Eğitim Sen Ağrı Şube Başkanı Cezmi Gündüz, Eğitim-Sen eski Şube Başkanı Ali Cengiz'in gözaltına alınıp tutuklanmaları, SES Genel Kadın Sekreteri ile Eğitim-Sen Genel Merkez çalışanlarının gözaltına alınıp tutuklanmalarını bir konseptin hayata geçirilmesi olarak algılamaktayız. Çalıştığı kurumu, ikametgâhı belli olan şube başkanları, yöneticiler ve çalışanların sendikal çalışmalardan dolayı maruz kaldığı bu tutum Eğitim Sen ve KESK'i potansiyel suçlu gösterme amacına yönelik olduğunu düşünmekteyiz.
Öte yandan çocuk bayramı olarak bilinen 23 Nisan gününde İlimizde çocuklara reva gösterilen polis vahşetinin, aslında çocuklara verilen değerin ne kadar olduğunu göstermektedir. Devlet otoritesinin, başta BM Çocuk Hakları Sözleşmesi olmak üzere, çocukları korumaya yönelik pek çok uluslar arası belgeye imza atmış ve çocukları korumak için gerekli önlemleri almakla yükümlülük altına girmiş olmalarına rağmen, bu yükümlülüklerini yerine getirme konusunda yeterince çaba harcadıkları söylenemez.
Çocuklarımıza ulusal bayram armağan edecek kadar değer verildiği dile getirilse de, verilen değer sözde kalmaktadır. Son günlerde yaşanan olaylar bunu bir kez daha açık bir şekilde göstermiştir. Devletin çocukların korunmasına ilişkin yükümlülüklerini yerine getirmesini beklerken, son günlerde çocuklara reva görülen uygulamalar, sağduyu sahibi herkesi dehşete düşürmektedir. Çocuklarımızın hayatları ve bedenleri deyim yerindeyse çatışma alanına çevrilmiş bulunmaktadır. Adana'da, Van'da Hakkâri'de, Diyarbakır'da onlarca çocuk, çocuk olduklarına bakılmaksızın tıpkı yetişkinler gibi Terörle Mücadele Yasası'ndan yargılanmış, tutuklanarak yetişkinlerle aynı koğuşlara konulmuştur. Bu yargılamalardan birisi, 23 Nisan'dan yani Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'ndan bir gün önce Diyarbakır'da karara bağlandı. Çocuklara hayatlarını geri dönülmez şekilde etkileyecek olan hapis cezaları verildi. Zaten tutuklanmaları, Terörle Mücadele Yasası'ndan yargılanmaları yeterince yaralayıcı iken, bunların üzerine hapisle cezalandırılmalarını hiçbir hukuk, vicdan akıl ve mantık kabul edemez.
Kamuoyu Diyarbakır'daki cezalandırmanın şokunu atlatamadan, bir gün sonra, Hakkâri'de DTP ye yönelik gözaltlıları protesto etmek amacıyla bir araya gelen ve çoğunluğu çocuklardan oluşan gruba polis tarafından aşırı güç kullanılarak müdahale edilmiştir. 14 yaşındaki S.T. bir polis tarafından öldüresiye dövüldü. Polisin elindeki silahı sopa gibi kullanarak çocuğu dövdüğünü kaydeden kameralar, onu yığılıp kaldığı yerde bırakıp giden polisten sonra başka bir güvenlik görevlisinin de çocuğun baygın halde yerde yattığını gördükten sonra uzaklaştığını kaydetmişti. Bu görüntüler, ülkemizdeki çocukların hayatlarının nasıl hiçe sayılabildiğinin utanç verici bir belgesi olmuştur. Bir tarafta 23 Nisan da Başbakanlık makam koltuğu bir çocuğa verilip birlikte fotoğraf çektirilirken, diğer taraftan Kürt çocuğunun kafasının dipçikle ezilmesi, devletin Türkiye halklarına eşit mesafede durmadığının açık göstergesidir. Bu tutum ülkemizi kaos ve dehşet ortamına ittiği için söz konusu hukuksuz tutumu açıkça kınıyoruz. Bizler Eğitim-Sen olarak olayın takipçisi olacağımızı belirtmek isteriz.
Tüm bu yaşanılanların ardından ne oluyor diye sormak istiyoruz. Siyasetçilerin yıllardır çözemedikleri sorunların faturası bu çocuklara mı çıkartılıyor? Çocuklarımızın hayatları ve bedenleri, çözülemeyen çatışmaların yürütülme alanı olarak mı görülüyor? Bu çocuklar geleceğimiz olarak kutsanan, kendilerine bayram armağan edilen çocuklar değil mi?
Gözden çıkardıklarımızın, bedenlerini, canlarını ve hayatlarını hiçe saydıklarımızın kendi geleceğimiz olduğunu hatırlatmak istiyoruz. Çocuklarımıza reva görülen bu uygulamalardan bir an önce vazgeçilmeli, tutuklu bulunan çocuklar derhal serbest bırakılmalı, yetişkinler gibi yargılanmalarına son verilmeli ve onların yerine, çocuklara kalkan eller yargılanmalı!
Küçük S.T.'nin kafasına vurulan dipçik darbeleri aslında geleceğimize vurulan darbelerdir. Bu tür olayların bir daha yaşanmaması için genelde; ülkeye barış ve demokrasi ikliminin hâkim olması, özelde de; sorumluluğu olanların açığa çıkarılması ve caydırıcı cezaların verilmesi gerekmektedir.
Yine bu çerçevede seçim sonrası bölge halkında oluşan barış havası DTP yöneticilerinin tutuklanması ile dağıtıldı. AKP'nin seçim sonrası uğradığı başarısızlığı kin ve nefret duygusu ile destekleyerek bir intikam olayına dönüştürmesi ve seçim sonuçları hazımsızlığını; sendikalara ve sivil toplum kuruluşlarına baskı, çocuklara dipçik, bölge halkına şiddetin her türlüsünün dizginsiz kullanımı olarak geri dönmüş olması geleceğe dönük politikaların adeta ipucunu vermektedir. Siyasi iktidar tüm yapılanlardan sorumludur. Bizler, geleceğimizi karartacak hiçbir baskıyı kabul etmediğimizi, yaşanılır bir Türkiye için bütün demokratik haklarımızı kullanacağımızı herkesin bilmesini istiyoruz. Şeklinde konuştu.
Basın açıklamasına katılan Eğitim-sen üyeleri "Yaşasın Demokrasi Mücadelemiz. Baskılar Bizi Yıldıramaz. Susma Susturma Sıra Sana Gelecek, Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz" şeklinde slogan atıp kararı alkışlarla protesto ettiler. (Hakkarihabertv)