Aynı şeyleri Hakkari için diyemeyeceğim. Bayram havası hiç yok. İftar sonrası olmayan yollar ve toza rağmen kuru kalabalık var. Alış veriş heyecanı hiç yok. Konuştuğum bir çok esnaf, “ Sahura kadar açığız, inanın sadece birkaç kişi dükkana giriyor. Satışımız hemen hemen hiç yok.” Dediler.
Kara bayramları çok yaşadık. Bu kez “sessiz ve sönük bayram” olacak galiba. Sınır ötesi operasyonlar, bölgede cereyan eden olaylar, tutuklamalar, çatışma ve siyasi gerginlik bayram hevesini geri tepti.
Mübarek aylarda operasyonlar hız kesmiyor, gencecik fidanlar yitiriyoruz, çocukları yetim, eşleri dul, anaları gözü yaşlı görüyoruz. Bu iç savaşın etkisiyle hepimiz huzursuz ve gerginiz. Söylüyoruz, yazıyoruz, sokaklara dökülüyoruz, ama sonuç değişmiyor. Acıların son bulması için direniyoruz fakat acılarımıza yeni acılar katıyoruz.
Yaşadığımız ortamın gerginliği sadece büyükleri değil en çok da gençleri ve çocukları etkiliyor. 14 yaşındaki oğluma “bayram harçlığı” adı altında para veriyorum, kendine bayramlık alırsın diye, aldığım yanıt beni daha çok etkiliyor; “Ne bayramı baba , Allah aşkına sokağa çıkmaktan korkuyoruz”…
Savaşın olduğu yerde barış olmaz. Barışın olmadığı yerde güven olmaz. Güvenin olmadığı yerde sevinç olmaz. Sevincin kaybolduğu Hakkari’de elbette bayram olmaz.
Hakkari’de yaşanan yoğun göç ve kaçış yarışı bu gerginliğin ve savaş ortamının sebebi değimlidir? Hakkari, yaşanılır kent olmaktan çıkıp “sabıkalı kent” haline geldi. Çeşitli konferas ve toplantılar için gittiğimiz batılı kentlerde Hakkari’liyim dediğimde suratıma bakan yüz ifadeleri bile değişiyor. Ve herkes haklı…
Eski bayramlarda özellikle çocuklar için bazen 10 kilo şeker alırdık yine yetmezdi. Şimdi kapı çalan çocuk görmeye hasret kaldık. Meslektaşlarım “mutlu bayramlar” başlığını kullanırken, ben “bayram gelmiş neyime” diyorum…