Katliamdan kurtulan tek kişi, bir taşın arkasına gizlenmiş ve cinayetleri başından sonuna kadar izlemişti. Bir akşamüstü işlenen bu katliam dünyayı ayağa kaldırdı. Yazarlar Günay ASLAN, Ahmet ARİF, İsmail BEŞİKÇİ ve birçok kalemi ve yüreği güçlü aydınlarımız kitaplaştırdılar.
Aradan 68 yıl geçti. Bu kez bölge yine aynı ama yer Şırnak. Geçimlerini kaçak mazot ve diğer tekel ürünlerini getirip satmakla sağlayan yoksul ve masum köy sakinleri F-16 savaş uçaklarının bomba yağmuruna maruz tutuluyor. Çoğu öğrenci ve gençlerden oluşan 35 masum vatandaşımız yaşamlarını yitiriyor.
Acı haber bölgeye erken yayıldı ve çok sayıda vatandaşımız Şırnak’a akın etti. Bir çok TV haber kanalı olayı görmemezlikten gelerek saat başı haber bültenlerinde flaş haber olarak “spor ve şike” haberine yer vererek duyarsız kaldılar.
Ortabağ ve Gülyazı köylüleri cesetleri gözyaşlarıyla bembeyaz karın üstüne istiflediler. Akan kızmızı kan beyaza karışmıştı ağıtlar eşliğinde. Selahattin DEMİRTAŞ, “Kendi halkını katleden yönetimin meşruiyeti yoktur” diyerek Ankara’ya ilk göndermeyi yaptı. Hakkari halkı ve BDP tepkisini sıcağı sıcağına yaptı, Yüksekova ilçesi kepenk kapattı. Bölgede 3 gün yas ilan edildi.
Sınır operasyonu durdurulsun diye yüzbinlerce insan aylardır feryad ediyor. Bu kirli savaş bitsin diye milyonlar isyan ediyor. Özlük hakkını isteyen memura ceza, haksızlığa dur diyen sendikacıya gözaltı, düşüncesini haykıran gazeteci ve yazara tutuklama, ekmeğinin peşinde olan masum garibana bomba, barış talebini sokağa yayan gençliğe biber gazı reva görürsen işte böyle sonuçlara katlanırsın. Şimdi merak ediyorum acaba kim kimden özür dileyecek.
Bana göre bu olay “33 kurşun” olayının devamı ve ikinci versiyonudur. 68 yıl sonra torunlarımız da üçüncü versiyonuna tanıklık edeceklerdir. Hiçbir katliamın hiçbir haklı savunması olamaz. Aydınlığa hasret kalışımız , demokrasi mücadelemiz 33 kurşunlardan geçmemelidir. Bu ülkede yaşamaktan artık utanç duymaktayım. Çünkü bastığım her karış toprakta kan lekesi görmekteyim.