İlgili kurumda yapılan açıklamada, canlıların sahip oldukları tüm özellikler genlerinde şifrelenmiştir denildi. Genler, canlıların yaşamlarını sürdürme, hastalıklara direnme, çevresel koşullara uyum sağlama gibi kabiliyetlere sahip olmalarını, hem de bu özelliklerini kendilerinden sonraki nesillere aktarmalarını sağladığı belirtilen açıklamada, günümüzde genetik mühendisliği bu şifreleri çözme ve tarım, hayvancılık, balıkçılık, ormancılık, gıda, endüstri, madencilik, peyzaj, tıp ve ecza gibi hemen hemen tüm sektörlere ürün geliştirme yolunda büyük bir ilerleme kat edildiği belirtildi.
Açıklamanın devamında,” Modern biyoteknoloji olarak da adlandırılan bu yeni bilim ve mühendislik alanı canlıların genlerini daha önce hiç olmadığı kadar değerli bir kaynağa dönüştürmüştür. İşte bu nedenlerdir ki genetik kaynaklar üzerindeki hakların kime ait olduğu tartışılır olmuş ve sonucunda BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi ile devletlerin kendi sınırları içindeki genetik kaynakları üzerindeki hakları kabul edilmiştir.
Devletler, diğer doğal kaynakları gibi, genetik kaynaklarına erişimi düzenleme hakkına ve yetkisine sahiptir” Bir başka ülkenin genetik kaynaklarından bilimsel veya ticari herhangi bir fayda sağlayan ülkeler bu faydaları genetik kaynağı sağlayan ülke ile paylaşmak zorundadır. Ancak, genetik kaynak bilim ve teknoloji yardımıyla bir ürüne veya sürece dönüştürüldüğünde fikri mülkiyet hakları kapsamına girmekte ve genetik kaynağı sağlayan ülke, kaynağı sağlarken haklarını güvence altına almamışsa, sağladığı kaynak üzerindeki tasarrufu ortadan kalkmaktadır”
BİYOKAÇAKÇILIĞI:Genetik kaynaklardan sağlayacakları faydaları kaynak ülke ile paylaşmak istemeyen ve genellikle bilim ve teknolojide daha ileri gitmiş kalkınma düzeyi yüksek ülkelerin vatandaşları veya şirketleri, bu nedenle, yasal olmayan yollardan bu kaynaklara erişme, yani kaçak olarak genetik kaynağı elde etme yoluna gitmektedir. Biyokaçakçılık veya biyokorsanlık olarak adlandırılan bu yol, ülkelerin baş etmek zorunda kaldığı yeni bir kaçakçılık türü olarak giderek daha büyük bir sorun haline gelmiştir.
Ülkemiz, çok değerli genetik kaynaklar sunan özgün bir biyolojik çeşitliliğe sahiptir. Türkiye, gıda ve tarım için önemli pek çok bitkinin anavatanı ve genetik çeşitlilik merkezidir. Sahip olduğu bitki türlerinin yüzde 34’ü endemik, yani ülkemize özgü türlerdir. Tıbbı ve aromatik bitkiler bu tür zenginliğine ayrı bir değer katmaktadır”
BİNLERCE OMURGASIZ CANLI TÜRÜ ÜLKEMİZDE YAŞAMAKTADIR“
Bitki örtüsünün zengin olması ve dolayısı ile besin ihtiyacı olan birçok hayvan türünün kendisine uygun yaşam alanı bulabilmesi ülkemizi hayvan türleri açısından da zengin kılmıştır. Pek çok hayvanın anavatanı olan Anadolu’da, hala çeşitli çiftlik hayvanlarının genetik çeşitliliği yüksek yerel ırkları mevcuttur. Henüz sayıları tam olarak belirlenememiş binlerce omurgasız hayvan türü de ülkemizde yaşamaktadır.
Endemizm oranının ve genetik çeşitliliğin bu derece yüksek olması ülkemizi genetik kaynaklar açısından bir cazibe merkezi haline getirmiştir. Biyokaçakçılık ülkemizin hem biyolojik çeşitliliğini hem de ekonomik geleceğini tehdit etmektedir. Bu çerçevede Bakanlığımız Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Biyoçeşitlilik Daire Başkanlığınca hazırlanan afiş ve broşürler ilişikte gönderilmiştir” denildi. Hakkarihabertv.com