Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Eş Genel Başkanı ve Hakkari Milletvekili Selahattin Demirtaş, hak ve özgürlüklerin artırılmasıyla ortada kavga edecek bir meselenin de kalmayacağını belirterek, "Barışı gerçekleştirmek bu kadar kolaydır işte. Bununda yolu müzakeredir, diyalogdur, karşılıklı oturup konuşmaktır. Şimdi yakın zamanda İmralı'da, Kandil'de, Oslo'da artık nerede diyalog ve müzakere yapılmışsa bazıları bunu bir suçmuş gibi göstermeye çalışıyor.
Suç işlenmiş gibi göstermeye çalışıyor. Hükümette çıkıp açık açık bunu savunmak yerine kısmi yasal düzenlemelerle bunu geçiştirmeye çalışıyor. Böylesine büyük bir sorun çözülecekse, hükümet çıkıp açık açık müzakereleri savunmalıdır. Eğer bir yasal değişiklik söz konusu olacaksa da kısmi bir değişiklik yerine meclisin müzakere yapmayı kolaylaştıracak bir yasal düzenleme yapması gerekir" dedi.
Selahattin Demirtaş, BDP Hakkari milletvekilleri Adil Kurt ve Esat Canan ile Belediye Başkanı Fadıl Bedirhanoğlu ve BDP Hakkari İl Başkanı M. Sıddık Yıldırım'ın da katıldığı dayanışma gecesinde partililere seslendi. Kendilerinin uzunca bir süredir demokrasi adına mücadele eden bir parti olduklarını ifade eden Demirtaş, "Biz kendimizi seçmen partisi, sandık partisi olarak tanımlamadık bugüne kadar. Tek derdi oy olan ve oy için binlerce dalavere çeviren bir parti olarak tanımlamadık kendimizi.
Biz aslında bir halk partisi, halk hareketiyiz. Biz halkın emeği, dişi ve tırnağıyla kendi kurduğu, ete kemiğe bürüdüğü bir halk hareketinin temsilcisiyiz. BDP, halkın kendisidir. Partimizin bu günlere gelmesi kolay olmadı. Colemerg (Hakkari) gibi bir yerde partinin kurumsallaşması, kendi kimlik ve gücüne kavuşması çok büyük emek, bedel ve zorluklarla sağlanabildi. BDP, bir halk hareketinin partisidir. Partimizin ulaşmak istediği nihai hedef daha demokratik bir ülke, daha özgür bir toplum ve barış içerisinde yaşayan halkların hizmetinde olabilmektir. En nihai hedefimiz bunun asgari koşullarını oluşturmaktır" dedi.
Selahattin Demirtaş, diğer partilerle eşit bir ortamda siyaset yapmadıklarını da iddia ederek, mücadele verirken bin bir zorlukla baskıyla engelleme ile karşılaştıklarını söyledi. Demirtaş, "Her seferinde bunları tekrarlamayı uygun bulmuyorum, çünkü baskıları yaşayan bizzat halkın kendisindir. Ama sanki demokratik bir yarış ortamında diğer partilerle eşit koşullarda siyaset yapılıyormuş gibi hava oluşturulmasını doğru bulmuyoruz.
İktidar ve bazı muhalefet sözcülerine kalsa BDP'ye sunulmuş olan siyasi imkanlar bir lütufmuş gibi düşünüyorlar. Bakın diyorlar, 'Size konuşma imkanı veriyoruz ve istediğinizi söyleyebiliyorsunuz'. Kusura bakmayın, ama bugün konuşabiliyorsak bu sizin verdiğiniz lütuftan, haklardan kaynaklı değil. Bedelini ödeyerek, büyük acılar çekerek bugünlere geldik ki bugün koşabiliyoruz. Ve halen her konuştuğumuz şeye dava ve soruşturma açılmasına, tutuklanmamıza rağmen konuşuyoruz. Türkiye'de demokrasi ortamı yoktur. Sadece milletvekili grubumuz hakkında 674 fezleke vardır ve tamamı yapılan konuşmalarla ilgilidir.
Milletvekillerine 3 bin yıla kadar hapis cezası isteniyor. Bir vekil konuşamıyorsa, konuştuğuna dava açılıyorsa ve buna ilişkin kimsenin sesi çıkmıyorsa mecliste, sokaktaki vatandaş nasıl konuşacak, derdini nasıl anlatacak, sivil toplum örgütleri nasıl anlatacak. Eğer milletvekili üzerinde bu kadar baskı oluşturuyorsan, bu korkutma, sindirme politikasıdır. Bu nedenle Türkiye'de demokratik bir siyaset ortamı var ve BDP'de bu demokratik ortamı kullanıyor gibi düşünmemek gerek. Biz bütün baskılara rağmen, fedakarca siyaset yapıyoruz. Siyaset yapılıyorsa eğer ülkede, bunu biz yapıyoruz.
Geriye kalanlar devletin sunduğu olanak, imkanlarla medyanın gücü ve desteğiyle rahat bir şekilde parti çalışmalarını yürütüyorlar. Eğer siyasetten bahsediliyorsa bu ülkede, sadece muhalefet adına bizler siyaset yapıyoruz. Her türlü engellemeye rağmen biz demokratik siyasette ısrar ediyoruz. 6 bin 200 arkadaşımız sadece siyaset yaptığı için içerde. Mahkemelerde 200 binden fazla dosya var. Bu insanlar siyasetten dolayı yargılanıyor. Ortada demokratik bir ortam yok, biz ortamı demokratikleştirmeye çalışıyoruz. BDP'nin değeri ülkede anlaşılmıyor. Bu kadar engellemeye, baskıya, tutuklamaya, geçmiş dönemlerdeki faili meçhullere, köy yakmalara, infazlara rağmen biz demokratik siyaseti güçlendirmeye çalışıyoruz.
Onlar ne yapıyor? Sürekli BDP'yi karalamaya, ezmeye, tavsiye etmeye, yok etmeye çalışıyorlar. Oysa yok etmeye çalıştıkları bir parti değil, bir halkın özgürlük umududur. Yok, etmeye çalıştıkları şey ülkenin en büyük demokrasi dinamiğidir. Bütün Türkiye toplumu şunu iyi anlamalıdır ki, bizim olmadığımız bir siyaset arenası tümüyle iktidarın egemenliği tahakkümü altına girmiş ve kimsenin nefes bile almaya cesaret edemediği bir korku imparatorluğu olur. Buna karşı direnebilen tek güç biziz. Ve bizi yok etmeye çalışanlar Türkiye'nin gelecekteki demokrasi hayallerini ezmeye çalışıyorlar.
Biz aynı zamanda bu mücadelemizle bu ülkeye barışı da getirmeye çalışıyoruz. Çünkü barışı yolu demokrasi ve özgürlüklerden geçer. Teslim almakla, tavsiye etmekle veya hakları yok saymakla bu ülkeye barışı getiremezsiniz. Barışın en temel yolu daha fazla demokrasi ve özgürlüktür. Yürüttüğümüz mücadele bu nedenle onurlu bir barış mücadelesidir. Biz şuna inanıyoruz ki, bu ülkeye demokraside barışta gelecek, bunun teminatı da sizsiniz. İktidarın halka verebileceği hiçbir şey yoktur. Sadece kendi egemenliklerini güçlendirmeye çalışıyorlar.
Yarattıkları yeni canavara hükmetmeye çalışıyorlar. Eğer derdimiz yeni bir canavar yaratma meselesi olsaydı, bunun mücadelesini hiç kimse vermezdi. Zaten ortada 80, 90 yıldır yaşayan bir canavar var. Bugün devlet yönetimi ve bu halkı ezmeye çalışan resmi bir ideoloji zaten vardı. Bunun yerine yeni bir baskı sistemi, yeni bir otoriter sistem getiriyorsanız bunun adı değişim, dönüşüm değildir.
Bizler açısından değişen hiçbir şey yoktur. Birileri iktidarın nimetlerinden faydalanıyor olabilir. AKP birileri için faydalı bir parti olabilir. Ama bize verdiği tek şey acı ve zulümdür. Yaptığı her hamlede bu partiyi ortadan kaldırmaya çalışıyor. Bu partide bu halktan oy alıyor, bu iradeye saygı gösterelim dememişlerdir. Bunun neresi demokrasi, eşitlik ve kardeşliktir" şeklinde konuştu.
Anadilde eğitime de değinen Demirtaş, "Ana dilde eğitim yapmak istiyoruz. Kendi kültürünü özgürce korumak, geliştirmek istiyor. Kendi coğrafyasında, ana vatanında öz yönetimle kendi iradesiyle kendini yönetmek istiyor, özerklik diyoruz buna. Bunlar Türkiye'nin aleyhine değil. Hakkari'deki Kürt çocuğu kendi anadilinde eğitim yapınca bundan kim ne zarar görecek.
Biz kimsenin farklı diller öğrenmesine karşı değiliz. Bir değil on dil öğrensin, ama anadilini unutturup hakaret ederek, yok sayarak bunu yaparsanız bu kültürel soykırım, asimilasyon olur. Şu anda bunu yapmaya çalışıyorlar. Anadilde eğitim olur mu olmaz mı bu kimseyi ilgilendirmez. Biz hakkımızı istiyoruz, anadilde eğitim ana sütü gibi haktır, helaldir. Öz yönetim hakkı bir halkın kendi kaderini tayin hakkıdır. Ülke bölünmeden parçalanmadan özerklikle kendini yönetmek istiyor.
Birlikte eşit şartlarda seçtiği kişilerde yetki olsun istiyor. Madem bunu ben seçtim, bu beni yönetsin diyor. Başıma vali, kaymakam atama diyor. Kendi yönetme hakkı da son derece doğal bir haktır. Ne istiyor Kürtler başka? Başkasına ait bir şeyi zorla almaya mı çalışıyor. Kürt sorunu dediğimiz şey budur. Kürtlerin elinden zorla alınan, gasp edilen şeyin iade edilmesi sorunudur" diye konuştu.
AK Parti'nin Kürt halkının hiçbir derdine derman olamadığını da söyleyen Demirtaş, "Böyle bir niyetleri yoktur, bunları açık açık ifade ediyorlar. Barış dediğimiz şey bu yolan geçer. Hak ve özgürlükleri artırırsanız ortada kavga edecek bir mesele kalmaz. Barışı gerçekleştirmek bu kadar kolaydır işte. Bununda yolu müzakeredir, diyalogdur, karşılıklı oturup konuşmaktır. Şimdi yakın zamanda İmralı'da, Kandil'de, Oslo'da artık nerede diyalog ve müzakere yapılmışsa bazıları bunu bir suçmuş gibi göstermeye çalışıyor.
Suç işlenmiş gibi göstermeye çalışıyor. Hükümette çıkıp açık açık bunu savunmak yerine kısmi yasal düzenlemelerle bunu geçiştirmeye çalışıyor. Böylesine büyük bir sorun çözülecekse, hükümet çıkıp açık açık müzakereleri savunmalıdır. Bu gayri ahlaki değildir, yasadışı değildir. Eğer bir yasal değişiklik söz konusu olacaksa da kısmi bir değişiklik yerine meclisin müzakere yapmayı kolaylaştıracak bir yasal düzenleme yapması gerekir.
Mesele bu diyalogu yapmış bazı kurum temsilcilerinin, MİT mensuplarının korunması meselesi değil. Parlamento barış yasası olarak müzakere yapacak kurumlara güç ve destek verebilmelidir. Biz BDP olarak meseleye böyle geniş bakıyoruz ve gerçektende barışa giden yolda parlamentonun sorumluluk yüklenmesini canı gönülden arzuluyoruz" şeklinde konuştu.