Bu afet hem güzellikleri hem de çirkinlikleri enkaz altında çıkartarak bizimle yüzleştirdi. Önceki yazımın başlığı “Mahşer” idi. Çünkü sahiden mahşeri andıran bir gerçeği hep birlikte yaşadık. Neredeyse bir savaşta kaybedilen rakamlara ulaşıldı. “Van depremi” yaslı tarihimize derin bir acı ile çizildi.
Bizi üzen ve yaralayan kareler beynimizden çıkmıyor. Bayrak ve taş gönderilmesi, çöp, kırık dökük malzemeler, vantilatör, kullanılmış ve kirli çamaşırlar… Hortlayan ırkçılık, talihsiz sözler, anlamsız polemikler, bölge ayrımcılığı…. Birçok sporcu, sanatçı, haberci gündemde kalmak için Van’ı kullandılar.
Bankalar, Van ve Van’da ikamet edenler için esnek kararlar ile reklamlarını yaptılar. Resmiyette yine hiçbir şey yok. İleride taksitlerini geciktirdikleri gerekçesiyle de icralık olmaları kaçınılmazdır.
Van depremi siyaseti de tetikledi. Yeni kararlar ve yeni yasalara vesile oldu. Türkiye deprem ülkesidir. Yeni yapılanmalarda hükümetin aldığı yeni kararlar bu tür afetlerde daha fazla canımızın yanmasını önleyecek nitelikte.
Van depremi hiç bilmediğimiz güzellikleri de bize sundu. Yozgat ağladı, Konya dua etti, Balıkesir yas tuttu, Edirne’li çocuklar oyuncaklarını gönderdi, İzmir ayağa kalktı. Medya bir ilk yaptı ve Türkiye yardım için seferber oldu.
Hakkari Müftüsü anlatıyor; “ Sakarya depremini yaşadım, günlerce arabada yaşam mücadelesi verdim. Yakınlarımı kaybettim. Bir adam yanaştı bana elinde otlu peyniri. Parasal gücü olmadığı için peynir dağıttı bize. O sıcak el ve o peynir tadı damağımdan hiç çıkmadı.”
Van doğunun başkenti konumundaydı. Eğitim ve sağlık alanındaki gelişmeleriyle yaşanılacak kent kimliğine büründü. 25 saniye ile yıkılmadı ama beş para etmez laf ve ırkçılık söylemleriyle tam yıkıldı. Bir çok insan o enkazın altında sağ çıktı ama insanlık öldü. Oysa ben bu afetin barışa, birlik beraberliğe, dayanışmaya, kaynaşmaya, kucaklaşmaya vesile olacağını düşünmüştüm. Deprem yaraları sarıldıktan sonra “ölmüş insanlığımızı” diriltmek için kendimizle savaşmalıyız. Çünkü bu deprem bize çok şey öğretti.