Basına ve kamuoyuna
Ölümlerin sorumluluğu AKP Hükümeti'nin ve bizzat Başbakan Erdoğan'ın omuzlarındadır.
Başbakan Erdoğan'dır. Her şeyden önce askeri operasyonlarda ısrar ettiği, Kürt sorununun çözümü için atması gereken adımları atmamakta inat ettiği için sorumluluk sahibidir.
Kürt halkının demokratik özerklik ilanına tahammülsüzce tehditler savurduğu, Kürt halkının siyasetçilerine defalarca operasyonlar yapıp onları hapishanelere attığı için sorumludur. Kürt halkının oylarıyla iradelerini teslim ettikleri tutuklu vekilleri serbest bırakmamakta ısrar ettiği, Hatip Dicle'nin vekillik hakkını gaspedip Oya Eronat aracılığıyla yetki hırsızlığı yaptığı için sorumludur. Siyasi gerilimi tırmandırıp demokratik protesto hakkı olarak yemin etmedikleri için vekillere ve BDP'ye hakaretler savurduğu için sorumludur.
Bir diğer önemli nokta da Silvan'da yaşanan asker ölümlerinin uçaklardan atılan bombalar sonucu çıkan yangından meydana geldiği yönündeki iddialar dikkat çekici, üzerinden atlanamaz iddialardır. Bunlar titizlikle araştırılmaya muhtaçtır. Devletin operasyon düzenlemekte ısrar etmek dışında da, varsa sorumluluğu yetkili komutanlar derhal yargılanmaya başlanmalıdır.
Daha önce TSK'de görevli komutanlarının yerleştirdiği bombayla ölen görevli askerlerin “PKK tarafından öldürüldüğü”nün resmi makamlarca ilan edildiği bir egemenlik zihniyeti altında yaşıyoruz. Gerçeklerin açığa çıkması için de çatışmaların yaşandığı bölgeye giden demokratik kitle örgütlerinin ve bağımsız inceleme heyetlerinin araştırma yapmasının önüne asker barikatları konulmamalı, engel olunmamalıdır. Gerçeklerin açığa çıkmasının yegane yolu budur. Başta evlatlarını Silvan'da yitiren Türk emekçileri olmak üzere tüm ezilenler bu konuda tatmin edici açıklamalar duyma ihtiyacındadır. Bunu bilerek Silvan'daki gerçekleri bir an önce açığa çıkarma sorumluluğu devletin omuzlarındadır.
Eşit haklar temelinde, demokratik onurlu barış sağlanmadığı koşullarda otuz yıldan beri sürmekte olan savaşın bedelini Türk ve Kürt halkı birlikte ödemeye devam edeceği açıktır. Kürt halkının kolektif haklarını, taleplerinin yok sayarak sorunu çözmeye çalışmak aslında çözümsüzlüğü dayatmaktadır. Başbakan'ın özellikle seçim çalışmalarında ayyuka çıkararak kullanmakta ısrar ettiği dil savaştan ve kandan beslenenlerin dilidir, halkları düşmanlaştırmaya çalışanların dilidir. İşte devlet yetkililerinin kullandığı bu saldırgan dil, Batı'da ırkçıların, faşistlerin, harekete geçmesine yol açtı. Devletin merkezi Ankara'da , Bursa' da , Konya'da BDP binalarına yönelik kundaklamalar ve saldırılar, Aydın'da Kürt işçilerine dönük linç girişimleri bu söylemlerin etkisiyle gerçekleştirilmiştir.
Bir kez daha vurgulamak isterim ki bu saldırıların DTK'nin 14 Temmuz'daki demokratik özerklik ilanından sonra gelmesi tesadüf değildir. Kürt halkının iradesinin temsilcisi olarak var olan DTK'nin tam bir irade birliğiyle demokratik özerkliği inşaya başlayacağını ilan etmesi devleti paniğe sevk etmiştir. Partimiz bilindiği gibi Kürt sorununun eşitlik ve kardeşlik temelinde emekçi çözümüden yanadır. Kürt halkının demokratik özerklik talebini emekçi çözüme hizmet ettiği için desteklemektedir. Bu nedenle Kürt halkının eşitlik ve kardeşlik, özgürlük arayışına hizmet eden demokratik özerklik ilanını selamlamaktadır.
Artık akan kan, kaybedilen canlar yeter. Bunlara sebep olan askeri-siyasi operasyonlara son verilmelidir. Kürt halkının demokratik onurlu barış talebine, demokratik özerklikliği kurma isteğine operasyonlarla, şiddetle karşılık vermek çözümsüzlüğü dayatmak anlamına geliyor. Başbakan Erdoğan ve hükümet yetkilileri ırkçılığı, faşizmi, şovenizmi kışkırtan açıklamalarını, üsluplarını ve politikalarını bir an önce değiştirmelidirler. Yoksa halkların düşmanlaşmasından medet uman, linçleri, kundaklamaları, ölümleri kışkırtanlar olmaktan, tarih önünde böyle anılmaktan kurtulamayacaklardır. Çatışmada hayatlarını kaybedenlerin ailelerinin acısını paylaşıyor, hepsine başsağlığı diliyorum. ESP Genel Başkanı Figen Yüksekdağ