Amed'de 1994 yılında kaybedilen ve sonradan kemikleri bulunan Mehmet Selim Örhan Cinayeti ay sonunda zaman aşımına uğrayacak. Oğlu Adnan Örhan, savcının görüşme taleplerine olumsuz yanıt verdiğini anlatarak, hükümeti de "Savcı ve hakimlerin vicdanı hükümetin cebinde" diye eleştirdi.
Amed Barosu Başkanı Elçi, devlet güçlerinin sorumluluğu olan cinayetlerde zaman aşımının uygulanmamasını isterken; milletvekili Kaplan ise "AKP hükümeti, devletin korunması refleksini sürdürmektedir. Bu nedenle geçmişte yaşanan birçok acı olayla yüzleşmek yerine kapatarak unutturmak tercihine girmektedir" diye konuştu.
Çoğu Kuzey Kürdistan'da ve 1993-1994 yıllarında işlenen faili meçhul cinayetler 20 yıllarını tamamlayarak zaman aşımına uğrayacak. Batılı ülkeler ve Latin Amerika'da cinayet gibi suçlarda zaman aşımı söz konusu olmazken; Türk devleti bunda ısrarcı.
Meclis Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu'nun 1995'teki bir raporu, toplam faili meçhul siyasi cinayet sayısının 1797 olduğunu işaret ediyor. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) verilerine bakıldığında, 1990-2011 arasında 1901 kişi faili meçhul cinayete kurban gitti.
BARO BAŞKANI ELÇİ: 12'Sİ HARİÇ HEPSİ ZAMAN AŞIMINA UĞRUYOR...
Amed Barosu Başkanı, Avukat Tahir Elçi, binlerce faili meçhul cinayet soruşturmasından sadece 12 tanesinin dava konusu olabildiğine değinerek, "Cinayetlerin çoğu 1993-1994 tarihlerinde işlendiğine göre, 2014-2015 ile birlikte 20 yılını tamamlayacağına göre, çoğu zaman aşımına uğramış olacak. 12 dosya ancak açılabilmiş, bunlar da yeterince soruşturulmamış; tüm faillerin kimliği açığa çıkartılmamıştır. Bunların dışında kalanlar zaman aşımına uğruyor..."
2005 öncesi işlenen suçlar bakımından, eski Türk Ceza Kanunu (TCK) hükümlerine göre, bir veya birden çok adam öldürme suçlarında sanıklar hakkında 20 yıl içinde yakalama, tutuklama, sanığın mahkeme huzurunda sorguya çekilmesi, dava açma gibi zamanaşımını kesen bir işlem yapılmadığında, dava zamanaşımına uğruyor.
KONONOV ÖRNEĞİ
Avukat Elçi, 2005 yılı ile öncesini birbirinden ayırarak yorumlamak gerektiğini düşünüyor ve AİHM kararını hatırlatıyor:"2005'ten önce işlenen suçlar için, Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) adam öldürmede sanıklar hakkında eğer 20 yıl içinde yakalama, sanığın mahkeme huzurunda sorguya çekilmesi, dava açma, tutuklama gibi zaman aşımını kesen bir işlem yapılmazsa, dava zaman aşımına uğramış oluyor. 2005 sonrası belki biraz iyileştirmeler yapılmış ama mesela 2005 öncesinde insanlığa karşı suç yok, bu cinayetlerin geneli de 2005 öncesi işlenmiş durumda. Çünkü devlet yöneticileri tarafından ve sistemli, politika olarak işlendi.
Birçok ilde, birçok yerleşim biriminde benzer şekilde, aynı gruplar tarafından; jandarma istihbarattaki örgütlü yapı tarafından yapıldığını ama adli, idari makamların bunlara göz yumduğunu ve failleri koruyup kolladığını görüyoruz.
2005 öncesinde insanlığa karşı suç olmadığına göre, Anayasanın 90. Maddesi var, kanun hükmündedir ve Anayasaya aykırılığı iddia edilemez. Bu Madde de uluslararası anlaşmaları kapsıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) birçok kararında bu tür suçlarda, devlet güçlerinin işlediği sistemli suçlarda zaman aşımı olamayacağını söylüyor ve aksi halde sözleşmenin ihalli sayılacağını söylüyor."
"Suç ve cezaların bağlayıcılığı"na atıfta bulunarak, bir kişinin işlediği suçta geçmişe göre kanunların yürütülmemesi hususuna dikkat çeken Av. Elçi, şu örneği verdi: "...İnsanlığa karşı işlenmiş suçlar bunun istisnasını oluşturuyor. Mesela Litvanya Kononov'u 2. Dünya Savaşı sırasında savaş suçu işlediği için '90'lı yıllarda soruşturuyor. 2000'li yıllarda da cezası kesinleşiyor. Kononov AİHM'e gidiyor, 'hakkım ihlal edildi; 1994 yılında insanlığa karşı suç yoktu' diyor.
AİHM ise bu talebi reddediyor. Ağır insan haklarının ihlalini oluşturduğundan bu evrensel kuraldan yararlanamayacağını söyleyip davayı reddediyor. Anayasanın 90. Maddesi de hem uluslararası sözleşmeler, hem de AİHM'in Litvanya kararına göre uygulanmalı ve böylece Türkiye'deki failler yargılanırsa, insan haklarına aykırı olmaz; suç ve cezaların bağlayıcılığı ihlal olmaz."
'SORUMLU DEVLETSE ZAMAN AŞIMI OLMAMALI'
Amed'de Ocak ayında uluslararası bir panel düzenlediklerini ve buraya Şili, Peru, Arjantin gibi ülkelerden temsilcilerin geldiğini ifade eden Av. Elçi, yerli olmayan bu temsilcilerin de devlet görevlilerinin sorumlu olduğu suçlarda zaman aşımının uygulanmaması yorumunu yaptıklarını anlattı.
"Devlet görevlilerinin sorumlu olduğu cinayet ve çeşitli suçlarda zaman aşımı uygulanmaması da savunuluyor. Çünkü suçları işleyenler, aynı zamanda suçları sorgulamakla görevli kişilerdir. Mesela, jandarma komutanı zaten suç işlendiğinde faili yargıya teslim etmek zorundadır. Oysa fail bu jandarma komutanı olduğunda, suçu gizlemeye başvuruyor. Kendi kusurlarıyla, bizzat kendileri tarafından soruşturmanın zaman aşımına uğratılşmasına sebep olduklarından bu görevliler zaman aşımı hükümlerinden yararlanamaz. Şili, Peru gibi ülkeler bunu yapmıştır.
Zaman aşımı sıradan insanlar için getirilmiştir. Bir insan bilimsel suç işler, devlet onu belli sürede açığa çıkartamıyorsa, yeniden o meseleyi kanatmamak açısından zaman aşımı uygulanmış olabilir ama burada farklılık var; delilleri toplamakla, failleri bulmakla görevli kişiler asıl suç işlemiş durumda ve kendileri süreci zamana yaymış."
Av. Elçi, faili meçhul cinayetlerin genellikle Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde işlendiğini ve bu dönemde OHAL Bölge Valileri ile personellerinin hukuki korunmaya alındıklarını belirterek, şöyle devam etti:
"TCK'nin 15. Maddesi olağanüstü koşullarda, şiddet, iç savaş dönemlerinde alınacak önlemlerin de uluslararası hukuka aykırı olmaması şartı getiriyor. Demek ki, o dönemde işlenen suçlar bakımından, bu suçların da zaman aşımına uğratılmaması lazım; OHAL boyunca en azından 2002'ye kadar mesela... Olağan yasaların uygulanmadığı, yargının işlemediği, görevlilerin hukuki korumada olduğu biliniyor.
2002'ye kadar böyleydi ama 15. Madde olağanüstü dönemlerin de hukuka aykırı olmayacağını söylüyor. Bir de AİHM birçok kararında anılan yıllardaki suçlarla ilgili yargının etkili soruşturma yapmadığını; hukuk devleti ilkesinin işlemediğini, dolayısıyla bu süreç içinde zaman aşımı süresinin kesilmesi gerektiğini söylüyor. Örneğin 1987-2002 yılları arasında zaman aşımının işlememesi gerekiyor. Hem yargı suçları soruşturabilmiş değil, hem de hukuki koruma söz konusu."
'AKP İSTESE 6 AYDA SORUMLULARI BULUR'
Av. Elçi'ye göre; AKP hükümeti faili meçhul cinayetler meselesinde adaletli davranmadığı gibi, Kürt sorununun çözümünde de doğru bir stratejiye sahip değil:
"Son 10 yıl içinde bir sürü değişim oldu bazı alanlarda ama bıu alanlarda değişim olmadı. Zaman aşımı meselesinde, mağdurların adaleti meselesinde hükümet yapıcı davranmadı. Ben şuna inanıyorum; eğer siyasi iktidar bu konuda irade ortaya koyarsa çok kolay bir şekilde failleri, sorumluları ortaya çıkarır.
Nitekim Ergenekon'da da kendisine yönelik suçlardaki failleri çok kısa süre içinde tasfiye etti, tutuklattı. Siyasi iktidar demek ki, '90'lı yıllardaki suçları bir ulusal mesele olarak görürse, açıklığa kavuşturulması için irade gösterirse, failler 6 ayda ortaya çıkabilir. Türkiye'de geçmişi bilen birkaç tecrübeli polis şefine, uzmana görev verilse, AKP çıkıp da 'kim nereye kadar giderse gitsin' diyerek teşvik ederse, 6 ayda sorun halledilir."
AKP hükümetinin Kürt sorununu tam olarak şiddet ve güvenlik dışında göremiyor. Tam bir irade ve stratejiye sahip olmadığını düşünüyorum. Bir de, sivil insanlara karşı işlenen suçların sorumluları olarak o kadar çok halihazırda üst düzey görevli var ki, bu alanda tam bir soruşturma yapılırsa çok önemli görevlerde bulunan idari, adli güvenlik vs. açığa çıkacak. Devlet sorunun tam olarak şiddet, güvenlik ekseni dışında bir yolla çözümüne ilişkin bir politika, strateji ortaya koymuş değil. Bu bağlamda bu suçların genel olarak ortaya çıkartılmasının kendisine de zarar vereceğini düşünüyor."
MİLLETVEKİLİ KAPLAN: DEVLET YURTTAŞA KARŞI GÖREVLİLERİNİ KORUYOR
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, "Bütün ceza kanunlarında zamanaşımı vardır ama 'insanlığa karşı işlenen suçlarda zamanaşımı işlemez' kuralı da vardır" hatırlatmasında bulundu. Genellikle '90'lı yıllarda devletin, Kuzey Kürdistan'da işlediği siyasi cinayetlerde en çok delillerin karartılması, sorumluların korunması ve dosyaların kapatılmasına başvurduğunu ve böylece zamanaşımına yol açıldığını ifade eden Kaplan, şunları kaydetti:
"Her ne kadar bu davalarla ilgili en ufak resmi soruşturma, delil toplama zamanaşımını kesse de, bunlar dikkate alınmamaktadır. Özellikle sıkıyönetim ve Olağanüstü Hal (OHAL) dönemindeki birçok faili meçhul cinayetlerde ve köy yakmalarda devletin en çok başvurduğu; davalarda soruşturmayı engellemek ve zamana yaymak, sonradan zamanaşımı ile kapatmaktır.
Son zamanlarda Roboski gibi davalarda da bu refleks devam etti. Devlet, yurttaşlara karşı görevlilerini koruyor. Devletin kendi görevlilerini korumak için yaptığı şey, bir sistemli yaklaşım durumuna gelmiştir. Birçok katliamda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına rağmen bu tür uygulamaların devam etmesi; siyasi, ideolojik, resmi devlet görüşü olarak işlemektedir."
Kaplan, görevi kötüye kullanma, işkence gibi suçlarda da devletin davaları yargıda sürece yayarak unutturmak ve zamanaşımına uğratmak istediğini belirtirken, "Bunun karşısında hukukçuların ulusal ve uluslararası hukukun bütün yollarını deneyerek, bu süreci kesmek için büyük çaba sarf etmesi lazım" diye ekledi.
'ZAMANAŞIMI SAYESİNDE CİNAYET İŞLEYİP MİLLETVEKİLİ OLDULAR'
AİHM kararlarının uygulanmamasını eleştiren Kaplan, zamanaşımından yararlanarak milletvekili olanların da bulunduğunu ifade etti:
"Yeniden yargılama süreci başlatılmalıdır. Bu nedenle AİHM kararları zamanaşımını kesmektedir. Birçok hukuk tükendikten sonra; Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru ve oradan AİHM'e yapılan başvuru sürdükçe zamanaşımı sürmektedir; hukukçuların buna dikkat etmesi gerekiyor.
Derli toplu bir çalışma yapılmasıyla darbeler döneminde belli ideolojilerin, partilerin korunduğu görülür. Birçok siyasi dava zamanaşımıyla, işlediği cinayetlere rağmen ceza almamış ve hatta cinayet işleyenlerden bazıları daha sonra milletvekili olmuştur. Bu kişilerin dosyada çok açık olarak cinayet işlediği belli ama dava zamanaşımına uğradığı için milletvekili bile olabiliyor. Bu kişiler, koalisyon hükümetleri döneminde de vardı..."
'AKP DE FARKSIZ'
AKP hükümetinin, faili meçhul cinayetler, zamanaşımı konularında önceki hükümetlerden hiçbir farkının olmadığını dile getiren Kaplan, "AKP hükümeti, devletin korunması refleksini sürdürmektedir. Bu nedenle geçmişte yaşanan birçok acı olayla yüzleşmek yerine kapatarak unutturmak tercihine girmektedir" dedi.
Kaplan ayrıca, şimdilerde Kürt veya sol-sosyalist kimliğe sahip kişilere, davalarının zamanaşımına uğramasına rağmen ağır cezalar verildiğini hatırlattı:"Maalesef şu an bile solcu olan, kürt olan birçok insan aynı şekilde davaları zamanaşımına uğramasına rağmen çok ağır cezalar alıp cezaevlerinde yatmaktadır. Çifte standart uygulanmakta."
ADNAN ÖRHAN: SAVCI DOSYAYI ZAMAN AŞIMINDAN KURTARABİLİR AMA YAPMIYOR
Mehmet Selim Örhan, 1954 doğumluydu. Amed'in Kulp İlçesi'nde 1994 yılında kaybedildi. Kemikleri Ocak 2007'de bulundu. Bu ayın sonunda Örhan Cinayeti de zaman aşımına uğrayacak. Mehmet Selim Örhan'ın oğlu Adnan Örhan, babasına dönük cinayetin 24 Mayıs'ta zaman aşımına uğrayacağından savcı ile görüşme talep ettiklerini ancak kabul edilmediğini belirtti.
"Amed'de savcı ile görüşmek istedik ama savcı 'görüşmemize gerek yok' dedi. Dosyada yeterli delil olmadığını söyledi ve 'iddianame hazırlamam için yeterli dosya yok' dedi, avukatlarımız aracılığıyla. Biz de emsal gösterdik, Kulp Dosyasını hatırlattık; savcının son gün iddianame hazırlayarak ifade almış olduğunu ve dosyayı zaman aşımından kurtardığını hatırlattık.
Avukatlar aracılığıyla dosyayı incelemesini istedik ama bunu da yerine getirmedi. Niyet şu aslında; 'benim yapabileceğim bir şey yok, zaman aşımına uğrar gider...' Halbuki çok ciddi deliller var. Toplu mezar ortaya çıktı, bu ortaya çıktıktan sonra İstanbul Adli Tıp kemiklerin bize ait olduğunu belirledi. Silahlı ateşle katledildiğini ve aynı zamanda cesetlerin yakıldığını tespit ettiler.
Bunun dışında aynı dönemde babamlarla işkence gören tanık var. Babamlarla gözaltında konuştuğunu söylüyor. Dönemin muhtarı, ihtiyar heyeti; bunların hepsini dinlettik. Olayın nasıl olduğunu, olaya şahit olduklarını delilleriyle anlattılar ama buna rağmen savcı soruşturma açma gereği duymadı."
'YAVUZ ERTÜRK'ÜN ÜZERİNE GİDİLMEDİ'
Orhan, Türk yargısının Kürtlerin taleplerini ciddiye almadığı fikrinde:"Yıllardır bu olayı yapanları açık bir şekilde, defalarca dile getirdik. Ama yargı Kürt olduğumuzdan kaynaklı ciddiye almıyor; bunun pratiğini hepimiz yaşadık. Yavuz Ertürk Tugay Komutanıydı, kendisini de defalarca teşhir ettik ama yargı dikkate almadı. Söz konusu şikayetçi Kürt olduğunda ciddiye alınmıyoruz. Diyoruz ki; sonuçta Yavuz Ertürk o birliklerin sorumlusu, o dönemde burada görev yapmış, suç duyurusunda bulunuyorsam yargı mensupları görevlerini yapmak zorunda; bilgi-belge toplamak ya da bilgi-belgeleri incelemek zorunda.
Ama 20 yıldır yargı kalkıp bu insanın üzerine gitmedi, görevini yapmadı. O dönemki devlet politikası da böylece bugün de devam ediyor. AKP hükümeti ya çıkıp 'yargı sizin oralarda işe yaramaz, bizim güdümümüzde çalışıyor, adalet bizim cebimizde' desin ya da vatandaşı olarak görüyorsa -vergi almasını bilirken vatandaşı olduğumuzu hatırlıyor- rol üstlensin."
'SAVCI VE HAKİMLERİN VİCDANI AKP'NİN CEBİNDE'
İki kez Türk Meclisi'ne giderek hükümet yetkilileriyle görüştüğünü bildiren Örhan, yetkililerin tutumunu ve hükümete eleştirilerini şöyle ifade etti:"İki defa Ankara'ya, Meclis'e gidip hükümet yetkilileriyle görüştüm. Hükümetin bu konuda, kayıplarla ilgili, geçmişle ilgili miskal-i zerre adımı yoktu. Dile getirdiğimde 'bizim dönemimizde yaşanmadı' dediler.
Oradaki vekilin birine, 'geçmişte hükümet siz değildiniz ama siz bu ülkeyi, devleti şimdi mi varsayıyorsunuz sadece' dedim. Vekiller de aslında olayın üstüne gitmek istediklerini ama bir şey bulamadıklarını söyledi. Oysa delilleri sunuyoruz, işaret ediyoruz. AKP hak ihlallerini aklamaya çalıştı. Mehmet Ağar, Tansu Çiller, Süleyman Demirel gibi yargılanması gereken isimlerin üzerine gitmedi. 'Katledildin, köyün yakıldı, zulme uğradın, bunlar olduysa hak etmişsindir, sesini çıkarma' demeye getiriyor.
AKP bunu yapıyor. İktidarda olduğu dönemlerde kayıplarla ilgili izlediği politikayı kınıyorum. Tayyip Erdoğan Berfo Ana'ya 'senin oğlunu bulacağım' dedi ama göstermelik olduğu sonradan anlaşıldı; olayın nereden kaynaklandığı bilinmesine rağmen üzerine gitmedi.
Berfo Ana, gözü açık gitti. Devlet o kadar vahşetler yaşattı ki, geçmişle yüzleşemiyor. Cesaret edemiyor. Bu kadar vahşet açığa çıkarsa hükümetin devrileceğini düşünüyorlar. Demirel, Çiller, Ağar o dönemin sorumlularıdır. AKP gerçekten demokrasiden, adaletten, hukuk devletinden bahsediyorsa, çıkarsın yargılasın bunları. İspatlara, delillere rağmen savcı ve hakimlerin vicdanı hükümetin cebindedir. "
'GELECEĞİMİZLE, HAYATIMIZLA OYNADILAR'
"Devlet hayatımızı zehretti" diyen Örhan, kişisel olarak mağduriyetine ise şöyle değindi:
"Devlet bizden babamızı alarak hayatımızı zehretti. 12 yaşındaydım, okulu bırakmak zorunda kaldım. Devlet geleceğimle oynadı, hayatımla oynadı. Hayatımı elimden aldı. Evin erkek çocuğu bendim, çalışmak zorunda kaldım. Buradan Batı'ya, Sakarya, Ankara'ya mevsimlik işçi olarak, aile olarak gittik. Gül gibi sulu tarlalarımız varken Sakarya'da soğan tarlasına gittik çalıştık. Orada karşılaştığımız ırkçı yaklaşımlar, muameleler de oldu, bunlar da ayrı derttir. Sorumluların hiçbirini affetmeyeceğim." anf