8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle bir açıklama yapan Hakkari Barosu Kadın ve Çocuk Hakları Komisyonu Başkanı Av. Harika Günay KarataşMeydanlarda, sokaklarda özgürlük ve direniş ateşini yükselttiklerini belirti.
Karataş,”Kapitalist modernitenin yıkıcı şiddetine karşı örgütlü mücadelemizle yaşamın merkezindeyiz! Ulusal, cinsel, sınıfsal sömürüye karşı alanlardayız!Bizler; patriarkanın, feodalizmin, hetetoseksizmin, kapitalizmin yok edemediği cadıların torunlarıyız! Kravatlı, erkek adalete karşı "gercek adalet" şiarını yükseltiyoruz!
Devletin eril ahlakının kurucu asli unsurları olan, sistemin kanla beslenen ahlakının “namus” bekçileri katiller ve katil adayları “erkeklik”lerini, yüceltilen erkeklik şiddetinin desteğiyle sürdürmektedirler.
Kadınlar; kapitalizmle birlikte güzellik salonlarına ve alış-veriş merkezlerine hapsedilmeden çok daha önce, Emma Goldman’ın deyimiyle; ‘ağızlarının kapalı, rahimlerinin açık olması gerektiği’ şiarıyla, adeta kuluçka makineleri gibi doğurmaya mahkûm edilmiş ve tek yaşam alanı olarak dayatılan, adeta hapishaneleri olan “evlerinde” tecrit altında tutulmaktadırlar.
Eril olanın kadın bedeni üzerinden mülkiyet geliştirmesi ve kendisine sözde ‘gönüllü köleler’ yaratması da bu yolla kolay hale dönüştürülmektedir. Marks’ın mülkiyeti bir madde ya da eşya olarak değil de, bir ilişki biçimi olarak görmesi ve “erkeğin sahip olduğu doğal üretim koşulları karşısındaki tutumu, bunları, bir bakıma bedeninin bir uzantısını oluşturan ve kendi varlığının önkoşulları olan şeyler olarak kendisine ait saymak yönündedir” demesi boşa değildir.
Özellikle 20. Yüzyıldan itibaren bölüşüm savaşlarının ve sömürünün ‘insan kaynağı’ da, sermayenin çıkarları doğrultusunda bu yolla şekillendirilmiş ve elbette insan kaynağı kadın bedeninin sömürülmesiyle sağlanmış ve birlikte Engels’in tabiriyle; ‘Kadının yeryüzündeki erkeğe karşı ilk yenilgisi gerçekleşmiş”tir.
Faşizm menşeili ulus devlet anlayışı, militarizm ve cinsiyetçiliğin, erilliğin baş tacı edilerek belirlediği toplumsal cinsiyet rolleri ile birlikte kadını hiçleştirmeye devam etmiştir. Sömürü merkezli bölüşüm savaşlarında, tecavüze uğrayan kadınların yaşadığı ve yaşamaya devam etiği travmalar patriarkayı beslemiş ve savaşların devamlılığını sağlamıştır ve sağlamaya devam etmektedir.
Toprak için savaşan topraksızların kadın düşmanlığıyla şekillenen, kadını metalaştıran ideolojileri, militarizmin ‘sürüne sürüne erkek ettiği’ beyinlerle kadın bedeni üzerindeki sömürünün sistematikliğine sebebiyet vermektedir. Her din için geçerli olan dogmatik bakış açısı, ‘günah, iffet, namus’ gibi toplumsal normlarla kadını sosyal hayattan itmiştir.
Psişik erkeklik zırhıyla kendilerini dokunulmaz kılan eriller, katı toplumsal cinsiyet sınırlarının duvarlarını kadınlara dayattıkları “hiçlik nevrozu” ile yükseltiyorlar. Ekin Van, Özgecan ve birçok kız kardeşimiz şahsında aslında tüm kadınlara yöneltilen bu vahşet, kadının varlığının dahi, erkekliğe bir tehdit olarak görülmesi sebebiyle gerçekleştirilmiştir.
Kürdistan’a yapılan saldırılar, Kürt kadınlarının insanlık tarihine geçen görkemli direnişiyle son bulacaktır! Tarihin karanlık sayfalarına gökkuşağını kadınlar çizecektir! Zorla topraklarından sürülmeye çalışılan Kürt halkının direnişi işte bu zaferle taçlanacaktır!
Zulme, tecavüze, işkenceye 5000 yıldır direnen biz kadınlar, elbette öz savunma alanlarımızı genişleterek kadın kıyımına karşı erilin kaburgasından gelmediğimizi ve erilin bir parçası olmadığımızı haykırmaktayız.
Tabutumuzun içinde bile bedenlerimiz ağırken, sokakların, meydanların, caddelerin biz kadınların olduğunu erillere öğreteceğiz! SELAM OLSUN ÖZSAVUNMAYLA ÖZGÜRLEŞEN KADINLARA! VALERİE SOLANAS’A, ÇİLEM DOĞAN’A, NEVİN YILDIRIM’A! SELAM OLSUN DIRENEN KADINLARA!