Ülkemiz, evrensel demokrasi alanında önemli değişimler, gelişmeler ve ilerlemeler bu hükümet döneminde başlatıldı. Bu gelişmelerin tümü önemli, ancak yerel yönetimlerin güçlendirildiği ve merkeziyetçi totaliter/bürokratik sistemin yetkilerinin bir kısmının yerel yönetimlere devreden bütün şehir yasasının kısa süre önce hayata geçmeye başlaması ile ilk kez yerinden yönetimle demokratikleşme adımı atılmış oldu.
Hükümet çevrelerinden gelen bilgilere göre kısa bir süre sonra Avrupa Birliği özerklik şartındaki çekincelerin kaldırılacağı bildiriliyor. Bu adım demokratikleşme sürecinin ilerlemesinde önemli bir yapıtaşı olacaktır. Ülkemiz gerçekten ileri demokratik değerlere kavuşuyor dedirten bu gelişmeler halklarımız ve ülkemiz adına sevindirici ve umut vericidir.
Geçmişte katı ulusçu, merkeziyetçi, totaliter/bürokratik sistem, seçimleri genel olarak öylesine, etrafa göstermelik olsun diye yapar, seçilenlerin her zaman bir vesayet güdümünde çaresiz çırpıntıları halkımız tarafından ibretle izlenirdi.
Batı dünyası, Avrupa Birliği gibi ülkeler gelişir, zenginleşir, refah düzeylerini arttırırken ülkemiz ise kurgulanan iç ve dış korku çemberleri içinde cebelleşiyordu.
Ülkemizin daha fazla zaman kaybına tahammülü kalmamıştır. Huzur ve refah, gelişmişlik ve zenginleşme istenilen düzeyde olmamasının bir çok nedenlerinin olduğu muhakkak, bunların başında katı ulusçu, merkeziyetçi, totaliter/bürokratik vesayetçi sistem gelmektedir.
Dikkat edilirse ülkemiz 2002'ye kadar her beş yılda bir kapsamlı ve derinleşen siyasi ve ekonomik krizlerle boğuşmak zorunda bırakılmıştı. Genel olarak çıkartılan siyasi krizlerin demokratik taleplerin arttığı dönemlerde, ekonomik krizlerin ise kaynakların artı değer yarattığı dönemlerde meydana getiriliyordu.
Halbuki ülkemiz yılın oniki ay boyunca canlı yaşamın olduğu, dört mevsimin bir arada yaşandığı, Tarım, Turizm ve sanayinin gelişmesinde eşsiz imkanlara sahip bir coğrafya üzerindedir. Yer altı ve yer üstü kaynakların zengin ve elverişli bir ülke durumunda olduğu halde gelişmesi kasıtlı olarak engelleniyordu.
Bölgesinde sosyo-kültürel olarak bölge halkları ile ortaklaşması için dünyanın en avatajlı durumda olduğu halde katı ulusçu totaliter ideolojik kuramların ve kurumların içine hapis edilmişti. Bölgesindeki uzak/yakın ülkelerle yakın akrabalık, inançsal ve kültürel ortaklıkları ve birliği görmezden geliniyordu. Hatta halklar arası yapay çelişkiler ve düşmanlıklar oluşturularak içte katı ulusçu militarist vesayetçilik ve ona bağlı siyasetlerle merkeziyetçi totaliter sistemin devamına gerekçe yaratılıyordu.
Kasıtlı olarak ''Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur'' sözleri gibi terimler üretilerek halklarımızın hafızasına ırkçılık ideoloji kazınarak, katı ulusçu totaliter sistemin altyapısı canlı tutuluyordu. Ülkemizde ve bölgemizdeki katı ulusçu rejimler ve devletcikler halklara katı ulusçu ideoloji dayatmaları genel olarak zor araçları üzerinden uyguluyordu.
Bölgemizin, halklarının katı ulusçu ideolojik hezeyanlarla ayrıştırma, birbirlerinden uzaklaştırma hatta düşmanlaştırma politikaları öncelik haline getirilmişti. Bu ve benzeri politikalarla içerdeki sosyo-kültürel farklılıkların, katı asimilasyoncu politikalarla eritme veya fiziki müdahalelerle yok etme neredeyse günü birlik uygulanıyordu.
Devletlerinin katı ulusçu ideolojiye hapis edilmesi doğal olarak bölge halkları ve sistemler arasında çelişkiler ve çatışmalara gerekçeler oluşturuyordu.
Tarihten günümüze katı ulusçu ideoloji, coğrafyamız halklarının ve inançların ideolojisi ve felsefesi asla değildir. Katı ulusçuluk bölge halklarının bölünmesine, parçalanmasına, birbirlerine düşman edilmesi amacıyla, bölgemiz üzerinde derin hesapları bulunan global finans kapitalist sistemin ihraç ettiği bir ideolojidir.
Katı ulusçu ideoloji bölgemizde neredeyse bir hastalık haline getirilmiştir. Bu vesile ile sosyo-kültürel ve inançsal farklılıkların içine fitne ve ayrılık gerekçesi oluşturmak için ne gerekiyorsa yapılmaktadır. Zaten bunu bölgemize ihraç eden uluslar arası güçlerin temel amacı ve hedefi de budur, halkları birbirinden kopartmak ve düşmanlaştırmaktır.
Halbuki bölgemiz halkları bütün farklı sosyo-kültürel değerleri ile birlikte son yüzyıla kadarki tarihsel sürece baktığımızda birliktelikleri anlamlı ve değerliydi. Bölge halkları genel olarak birbirlerinin sosyo-kültürel kimliği üzerinden ayrımcılık yerine güç bekler, destek gerekçesi kabul ederdi. Bir nevi bölgemizde halklar federasyonu şeklinde yönetim modeli oluşturulmuştu. Kürdistan coğrafyası Kırkı aşkın Mir'lik özerk yönetimlerle böyle bir yapıya sahipti ve halklar federasyonu şeklinde örgütlenmiş, farklılıklar ayrılık gerekçesi olmadığı gibi zor zamanlarda bütün imkanlar zorda kalanlara seferber edilirdi. Adeta birlikten kuvvet doğar ilkesi, felsefesi bölgemiz halkları için geçerliydi.
Katı ulusçu ideolojik devletçikler oluşturulduktan sonra bu birlikte eşit ve özgür yaşama geleneği ortadan kaldırıldığı gibi halkları birbire düşman etme politikası bölge katı ulusçu devletciklerin birinci hedefi haline getirildi.
Dikkat edilirse bölgemizde bugün de ''katı ulusçu ideolojik veya dinci ideolojik '' gibi iki ideolojik eksende devlet modelleri üzerinde halen çalışılmaya devam ediliyor.
Katı uluscu sistemlerin şekillendirdiği siyasi partiler, gruplar ve sosyal, siyasal oluşumlar bölge halklarına yönelik zorun araçlarını kullanarak bu farklılıkları imha sistemlerini bugün de dayatmaya çalışmaktadır. Afrika'dan tutun uzak doğu ülkelerine kadar, bölge halkları genel olarak buna benzer olguların etkilemesi sonucu kanlı bir sürecin içine çekilmiştir. Ülkemizin katı ulusçu ideolojik sistemin farklılıklara imha dayatmaları sonucu otuz yılı aşkın böyle bir sürecin içinde debelendi, çok büyük değerler ve kaynaklar heba edildi.
Bugün ülke çatışmalı sürecin içinden çıkarmaya çalışmakta, sorun haline getirilmiş sosyo-kültürel farklılıklar, halklarımızın geliştirdiği sivil demokratik inisiyatifiyle eşitlik, özgürlük ve demokrasi ekseninde temel evrensel değerlere dayalı çözüm ortaya konulmuştur. Halklarımızın bu direnişi anlamlı ve çok değerlidir, ülke sistemi evrensel temel haklar, özgürlükler ve demokratik kurallarla kurumlaşarak bu sürecin ilerletilmesinden başka çıkış yolu yoktur.
Bölgemiz üzerinde hesaplar yapan global finans kapitalist sistem temsilcileri bugüne kadar katı ulusçu ideoloji üzerinden karşı hesaplarla süreci tıkamaya çalıştı. Sosyo-kültürel ve inançsal farklılıkların sorunlarını eşitlik temelinde çözmeyi engellemek için Suriye üzerinden süreci tıkayacaklarının hesaplarını yapmış görünüyor. Dincilik eksenli terörist/militarist grupların desteklenmesi, özelde Kürt halkına ve bölge halklarına saldırtılması, katliamlar yaptırma çabaları gösteriyor ve öyle anlaşılıyor ki gelecek ile ilgili derin karanlık hesaplar yapılmaktadır.
Özellikle Suriye'deki Kürtlerin bütün halklarla ortaklaşarak, eşitlik ve kardeşlik felsefesine dayalı sivil örgütlenme modeline yönlendirilen, yapılan saldırılar dikkatle incelendiğinde, Kürt halkının halkların birliği, eşitliği ve kardeşliği temelindeki demokratik yapılanma çabasını kimlerin isteyebileceği veya kimlerin istemeyeceği üzerinde kapsamlı değerlendirmeler yapılmalıdır.
Bölgemizi katı ulusçu veya dinci ideolojik sistemlerle ayrıştırmayı hedefleyenleri daha kapsamlı çözümlenmesi, tanınması ve bilinmesi gerekiyor. Zorun araçları ile sivil demokratik halk oluşumlarına, inisiyatiflerine saldırtılması üzerinde kafa yorulması gerekiyor.
Bölgemiz üzerinde hesap yapan derin güçlerin halkları dinci felsefeye dayanarak kendisine bağlama çabası bütün diğer çalışmalardan daha kolaydır. Halkların inançlerını kullanarak onları çıkarları doğrultusunda kullanmak, halkları hesapladıkları hedeflere karşı kullanmak, kendi emperyalist çıkarları için kullanmak hepsinden daha ekonomik, ikna edici ve kolaydır.
Bugün suriye'deki yıkım ve insanlık dramının gerçek nedeni artık bu noktadan sonra halkların özgürlük ve demokratik talepleri olmaktan çıkmış, rotasından çoktan uzaklaşmış, emperyalist çıkarlara hizmete dönüşmüştür.
Bu sürecin içinde bölgesel ulusçu Devletlerin küçük hesaplarının yanında uluslar arası güçlerin bölge kaynakları üzerinde kapsamlı hedef ve hesaplarına dayandırılabilir. Dinci terörist gruplar ın hedefi görünürde ne olursa olsun halkların özgürlük ve demokratik taleplerinden ve kardeşliğinden çok uzaktır. Bunlar Suriye'yi tam bir terör cehennemine ve halklar mezbahasına dönüştürmekten, halkları birbirine düşman etmekten başka Hiçbir amaca hizmet etmemektedir.
İşte Suriye'de bugün dayatılan bu ithal ideoloji ve felsefenin devam etmesini isteyen ve bölgenin kaynakları üzerinde hesapları ve hedefleri olanların yürüttüğü politikalarıdır.
Ülkemiz yakın zamana kadar katı ulusçu ideoloji ve felsefi kuram ve kurumlarla iç içeydi. Avrupa Birliği üyeliği uyum süreci ile bu kuramların bir kısmında kısmen değişimler ve dönüşümler yaşandı. Bu güne kadar katı ulusçu ideoloji ile yetişmiş kadrolar ve kurumlar yerinde duruyor. Yani halkları birbirinden ayrıştıran, uzaklaştıran zihniyetin, ideolojinin etkisi canlı ve içimizdedir.
Suriye süreci çıkmaz sokağa dönüşmüş ise bölge ülkelerinin ve uluslar arası güçlerin politikalarının amaç ve hedeflerinin etkisi büyüktür.
Başarı, bölgesel bölgesel güçlü hedefler ve yeni ufukların görülmesi, kapsayıcı değerlendirme ve çözümlemelerler mümkündür. Avrupa Birliği üyelik ve uyum sürecinin kural ve kurumsallaşması ile birlikte ülkemizin ve halklarımızın kazanımları büyük olacaktır.
Şimdiye kadar yürütülen uyum süreci ile ülkemiz kuramlarına kazandırılan 5018, 4857, 6331 ve buna benzer çalışma hayatı ile ilgili yasalar kısa sürede işveren ve işçilerin çalışma alışkanlıklarını iyi yönde değiştirmeye başladı.
Sosyal, Kültürel ve siyasal yaşamı ilgilendiren uyum yasaları tamamlandığında ülkemiz bölgesel bir güç konumuna gelebilir. Bölgemizde özgürlük ve demokratikleşme sürecini başlatacak, ilerletecek ve derinden etkileyecektir.
Ülkemiz kurumlarının ve kadrolarının katı ulusçu veya diğer itici, ayrımcı alışkanlıkları süreç ile birlikte zamana yayılarak değişim ve dönüşüm gösterecektir. Ülkemizde zorunlu olarak eldeki mevcut statükocu eski alışkanlıkları olan kadrolarla bürokrasini yönetecektir ve doğal olarak bunların ideolojik ufukları ne ise yönetimleri de ancak o kadar olacaktır.
Ufukları sadece katı ulus ideolojisi kadar olanlar ötesini algılamayabilir ve yrüttüğü yerel veya bölgesel politikalarla hedeflenen, Avrupa Birliği sürecinden alınan evrensel değerlerle çelişebilir. Ufukları evrensel olanlar, yani farklılıkları eşit, özgür ve demokratik gören, kabul edenler ise pozitif işler yapar, geniş düşünür o doğrultuda politikalar üretir ve uygular. Böyle olanlar çok hızlı hareket eder, süreci bölgeselleştirir, bölgeye de evrensel değerler kazandırır. Evrensel değerlerle kurumlaşma sağlanıp geniş ve kapsayıcı politikalar üretildiğinde Şam, Bağdat, Kahire ve bütün bölge halkları ülkemizin rol model eyaletleri bile olabilir.
Katı ulus ideolojisi yerini evrensel değerlere bıraktığı zaman halklar kendi iradeleri bölgesel federasyon inşa edilebilir. Bu bölgeleri ortadoğu, Uzak doğu, Yakındoğu, Afrika ve diğer bölgelerle birlikte tarihi gerçek değerine, gücüne ve hedeflerine ulaşabilir.
Geçmişte Katı ulusçu Baas rejimi Irak'ta zengin kültürel, etnik ve dini kimliklerin üzerinde felaketlere yol açan ve ölümcül sonuçlar doğuran yanlış politikalar uyguladı. Baas rejiminin devrilmesinden bu yana geçen 11 yıllık süreçte Bağdat Hükümetleri katı ulusçu ideolojinin etkisi ve eski alışkanlıklarla baskı, abluka ve ambargoyla Kürdistan halklarını ve diğer farklılıkları zora sokmak istedi.
Federal anayasanın ihlali anlamına gelen bu politikaları Irak'taki halkların bir arada yaşama isteğini de tehlikeye atıyor. Saddam rejiminin yıkılışından 11 yıl sonra, şimdi bir an durup taraflar kendisine şunu sormalı: ''Biz bu zengin ülkeyi nereye doğru sürüklüyoruz? Gelecekte bugünlere bakanlar bizi nasıl hatırlayacak? Ciddi bir çaba sarf ederek Irak halklarının barış içinde birlikte yaşama arzusu yok edilmemeli ve federal anayasanın üzerinde şekillendiği temelleri yıkmamalıdır.. Gelecek umutsuzluğa teslim edilmemeli perspektifi bütün bölgelere yaygınlaştırılabilir.
Katı ulusçu devletciklerin yürüttüğü bu sürecin, bütün yanlışlıklarının yegane ve sadece bir tane çözüm yolu bulunuyor. O da bölgemizin bütün halklarını özgür, demokratik, eşit ve kardeş gören bir sistemin yaratılması, oluşturulmasıdır.
Böyle bir sistemin hayata geçirilmesi ardından görülecek ki halklar, dostları, taraftarları, başarılı olmasını isteyenler, bölgeselleşmesini isteyenler kısa sürece düşünülenin çok ötesinde olacaktır.
Suriye Kürt coğrafyası halkları sadece Suriye’nin değil, Ortadoğu’nun kaderini değiştirecek boyuttta demokrasi hamlesi yapmıştır. Burada halklar kendilerini demokratik ve özgür bir toplum haline getirirken, Suriye’yi de demokratik ve özgür bir ülke haline getirmede büyük adımlar atmışlardır. Bunun tüm Ortadoğu’yu etkileyeceği şimdiden görülmektedir. Bu süreci tanımak, öncülük etmek bölge halklarının yüksek menfaatlerine olacaktır.
Bugün Rojava'da doğrudan katılımcı demokrasi deneyimi geliştirilmekte ve bununla beraber toplumsal anlaşmazlıkları eski kontrolcü ve cezacı, şiddete dayalı kültürden farklı bir şekilde anlaşma ve uzlaşma yolu ile çözmeyi denemektedir.
Suriye'nin Kürt bölgesindeki demokratik deneyim Suriye’deki etnik-kültürel, dini ve demokratik siyasi çeşitliliğe yeniden hayat vermiş durumdadır. Suriye’nin artık barışa ve demokrasiye ihtiyacı vardır. İncelemeler ve çözümlemeler doğrultusunda dikkatle incelendiğinde Suriye’de Rojava Kürdistan'ı bölge halkları ile dayanışmasına ihtiyacı vardır. Nasıl ki Güney Kürdistan ile bölge halkları doğru zeminde karşılıklı çıkara dayalı ilişki ve kardeşlik kültürünü geliştirip olumlu sonuçlar almaya başlamış ise bu Rojava bölgesi için de aynı olmalıdır..
Bu tutum halklar arası daha sağlıklı bir bağ kurulmasına, çözüm sürecinin doğru rotada ilerlemesine katkısı olacaktır. Bölge halklarının radikal grupların, terör ihraç eden grupların etkisinden çıkarılması, bölge halklarının kendi aralarında doğru ilişkiler geliştirmesine, diyalog kurmasına büyük oranda bağlıdır.
Bölgemiz her geçen gün ateş çemberi içine doğru iteklenirken bunu dururacak temel güç bölge halkları temsil eden yapı ve kurumların doğru politikalar üretmesine bağlıdır. Ayrımcı, ötekileştirici, yok sayan katı ulusçu politika başarılı olamadı/olamayacaktır. Bugün ilerletilmeye çalışılan seçenek olan farklılıkların eşit, özgür demokrasi içinde bir arada yaşama sisteminin oluşturulmasına bağlıdır.