Yıl 1985. Gazi mahallesindeki evimiz kuşatıldı. Dipçik ve tekmelerle kapımız kırıldı ve derin uykudan panikle uyandırılıyoruz. Bu operasyona 50 polis katıldı. 40 tanesi evi sardı, maskeli 10 kişi de eve girdiler. Neye uğradığımızı şaşırmış durumda bizi yarı çıplak sıraya dizdiler. Babam sordu polise; “Neler oluyor, neden böyle davranıyorsunuz. Suçumuz nedir?” bu evde yasak kitaplar varmış denildi ve evimiz darmadağın edildi. Okuduğum bazı kitapları ders kitaplarımın arasında saklamıştım. Toplatılan kitaplara el konuldu. Yıl 2000. Sahibi ve Genel Yayın Müdürü olduğum yerel radyom “Hakkari FM” e baskın yapılıyor. Sanatçı Ahmet KAYA’nın kasetini bulundurmaktan gözaltına alınıyorum. Ruhsatsız silah ve mühimmat değil sadece kaset bulundurmaktan…
Bu sıkıntıları hemen hemen hepimiz yaşamışızdır. Evren yasası hepimizin canını yakmıştır. Yeni yasa tasarısı yoğun biçimde hazırlanırken “kitaba özgürlük” beni çok mutlu etti. Kışlık peynirimiz ile birlikte toprağa gömdüğümüz ve sakladığımız kitaplarımızı çürümemişlerse artık çıkartıp okuyabileceğiz.
Nihat BEHRAM’ın Darağacında Üç Fidan isimli kitabı birçok kitap gibi siyasi sebeplerle sansüre uğrayıp yasaklanan kitaplardan bir tanesidir. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Arslan’ın yakalanmalarından idamına kadar olan süreci ele alan kitap 1976 yılında yayınlandıktan hemen sonra yasaklandı ve tam 22 yıllık sansürün ardından tekrar 1998 yılında piyasaya sürüldü. O zamanlar bu kitabı geceleyin okur ertesi güne kadar odunlukta saklardım. Şimdi ise Deniz Gezmiş ve arkadaşları anısına konferanslar veriliyor, resimleri kitap evlerini süslüyor, belgeseller izleyici rekorları kırıyor.
Özgürlük sadece kitaplara değil, gazeteciye, sendikacıya, siyasetçiye, rengi, dili, dini ne olursa olsun herkese ve herşeye gelsin umuduyla acılara aldırış etmeden mücadele ettik. 1996 yılında sadece bıyıklarımdan dolayı karakola alınıp dayak yediğimi hatırlıyorum. Demokrasi ve özgürlük herkes içindir. O karanlık ve işkence dolu günlerin ve yılların yaşanmaması dileğiyle…