KORPORATİST OTORİTERLİK
"Bir kalabalığın, yığınların bir parçası olduğu anda, eğitimli kimse ile cahil olan, kara cahil olan düşünme konusunda aynı oranda yetersizdir."
Bu söz, günümüz coğrafyamızda toplumumuzun geldiği yeri özetlemektedir. Yaşanan toplumsal, sosyal ve ekonomik sorunlardan, halkın aydını ve cahili etki ve tepki oranında hemen hemen aynılaşmıştır.
Baştan belirteyim; toplum bilinçsiz olduğu için günahsızdır.
Binaenaleyh, en yüksek mertebedeki yöneticisi dahi çözüme ehil değildir. Toplumu bilinçten yoksun kılıp yığın haline getirmek ise mevcut siyasi ideolojik yapıların tartışılmaz başarısıdır. Bu başarılarına parmak ısırmak elden değil.
Gerek iktidar ve gerekse muhalefetin siyasi ideolojik duruşları toplumun adeta aklıyla oynadı. Toplum, toplum olma vasfını yitirip yığın haline getirildi.
Yığın, eleştirel aklı, berrak algıyı ve muhakeme yetisini yitirmiş çoğul kalabalığa denilir. Çoğul kalabalık, ilk anlam babında toplumun kültürel olarak homojen değil heterojen olduğu gibi bir sosyolojik gerçekliğe işaret ediyor.
Her ne kadar kavram gerçekliğe işaret etse de, mevcut siyasi ideolojik yapıların topluma dayattığı gerçek insanlığın ortak evrensel temel çoğulcu değerleri değildir, tekçi ideolojidir ve bunun kökleri de Ortadoğu'nun geçmiş uzun dikta tarihine dayanıyor.
Ortadoğu'nun tarihinde dinî inanç değerlerini iktidarlarının devamı için değiştiren diktatörlükler olduğu biliniyor. Dini inançları kültürel boyuttan çıkartıp ırksal milliyetçiliğin ve yayılmacılığın ideolojisi haline getirmişlerdir.
Öyle ki, çoğulculuk kavram olarak siyasi ve sosyal alan tanımlamasında daha yeni, postmodernizme ait, 2000'lerden beri kullanmaya başlamışken, bu tekçi ırkçı zihniyet tüm kavramları ırkçı yayılmacı hesaplarıyla ilişkilendirip, kavrama ideolojik gömlek giydirmesi, niyetlerinin aynası gibidir.
Nihayetinde kısa süre içinde çoğulculuk, siyasal dinci kadroların elinde giderek korporatizme dönüşecektir. Toplumun kader tayin edecek olaylar karşısında sessizliği, ancak korporatist otoriterlik ile açıklanır. Bölgenin Korporatist otoriterliği böyle olur herhalde.
Dinci ideolojik kadrolar her ne kadar eyleyişini modern kavramlarla açıklasa da onun sosyal siyasal tüm meselelere bakış referansı ortaçağ anlayışıdır.
Korporatist otoriterlik toplumları, tüm sınıf ve katmanlarıyla aynılaştırıp otoriteryen yöneticiliğe boyun eğdirme biçiminden de tarif edilebilen bir siyasi ideolojidir.
Uzun bir dönemdir korporatist otoriterlik ülkede ve bölgede egemendir, İşte bu yüzden Ortadoğu toplumu çağdaş dünya değerlerinin sunduğu çoğu özgürlüklerden mahrum ve aç bitap ama tüm bu olumsuzluklara karşı sessizdir. Düşünsel yoksunluk ise bilinmeyen bir yokluktur.
Modern toplumlarda normalde sınıflar olur, proleterya ve burjuva kurumsal yapıları üstünden nedeni ve denge ilişkisi sürdürür, Ortadoğu'da işçi-işverenler ve köylüler. Beyaz yakalılar, mavi gömlekliler, büro emekçileri vb, bu iki ana sınıfın alt kesimleridir. Daha çok proleter sınıfına tekabül eder ama dinci siyasî ideolojik uygulama ve yaklaşımlarıyla toplumda katman matman bırakılmadı.
Eski tabirle, Ortadoğu'da toplum, egemen zihniyetin reayasıdır.
İşte bu ideolojik yaklaşımdan dolayıdır ki Ortadoğu toplumunda demokratik düşünüş gelişmiyor. Özgürlük istenci ise eşkıyalık olarak tanımlanıyor. Ekmek ve iş kavgası-mücadelesi de toplumsal birlik ve beraberliğe nifak sokmak anlamında yorumlanıp tanımlanmıyor.
Ekmeği veren ve rızkı bulduran Allah'tır deyimi yerine ekmeğin de rızkın da sahibi muktedir iktidarlardır zihniyeti egemen kılınıyor neredeyse. Deyim uygunsa eğer Ortadoğu'da bugün bilime karşı din, emek ve iş örgütlülüklerine karşılık cemaatleşma-tarikatlaşma mutlak anlamda itaati koşullayan kurumsal örgütlenmeler olarak önümüzde duruyor. Duvar gibi.
Bu duvarlar tarihten günümüze adım adım inşa edildi. İnsan hak, hukuk ve adalet namına toplumdan hiçbir düşünce bırakılmadı. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve laiklik, toplumsal hafızadan silindi. Geçmiş tarihinden devir alınan yönetim zihniyetleri Selefizm ile birleştirilip topluma içirildi. Duvar modern yaşam tarzına karşı toplum düşüncesinde örüldü. Ve tabula rasa, yönetimin istediği ve umduğu şekilde tamamlandı.
Bu duvara rağmen Kürt halkının özgürlük ve demokrasi talebi Ortadoğu sınırlarını aşıp çağdaş dünya değerleri ile buluşmayı başarabildi.
Güney Kürdistan federal bölgesi ademimerkeziyetçi çoğulcu demokrasiyi yönetim modelini esas alarak farklı kültürlerin farklı inançların özgürlük elde ettiği nefes alabildiği vahaya dönüştü. Bu gelenek Rojava Kürdistan'a uzanarak Ortadoğu halklarına umut olmaya çalışması apo tekçi ideolojiyle sınırlandırılmaya çalışıldı.
Radikal dinci IŞİD terör örgütü ortaya çıkınca çağdaş dünyayı oldukça ürküttü, bu koşullarda Suriye ırkçı Baas rejimi Rojava'yı seküler apocu tekçi zihniyete teslim etti. Çağdaş dünya uluslararası koalisyonu seküler olması nedeniyle IŞİD terörüne karşı apocu örgütlerle ilişki geliştirdi. Seküler yanı ve aldığı uluslararası destek demokrasi ve özgürlük özlemini çeken Kürt ve bölge halklarına kurtuluş şemsiyesi görevi gördü.
Ve Ortadoğu ortak evinde halkların tam eşitliğini savunma gibi büyük bir iddia ile kurumsal kimlik elde etme mücadelesi tekçi siyasî ideolojik yapısını gizlemeyi bir yere kadar başarılı oldular.
Ortadoğu ve ülkede tüm olumsuzluklarına rağmen Kürt halkı kölelik, ret ve inkâr zincirlerini paramparça ederek geleceğe emin adımlarla çağdaş dünya değerlerini esas yürümeye devam ediyor.
Tekçi ret, inkar ve imhacı zihniyetler bu gelişmeler karşısında mevcut demokrasiyi daha dar kalıplara indirgeyerek Kürtlerin demokrasi ile elde ettiği haklarını gasp etmeye hız vermiş bulunuyor. Kürt halkı'nın siyaset alanlarını yaptığı saldırılarla daraltmaya çalışıyor.
Gerçi, Ortadoğu'da topluma gün yüzü-toplumsal refah yüzünü dahi göstermeyen yönetimler, Kürt sorununda demokratik norm ve standartlara uygun davranacağını beklemek, deveye hendek atlamasını bekleyecek kadar absürt olur.