21 Kasım 2024
  • İstanbul6°C
  • Ankara14°C

8 MART

Doç.Dr. Şükrü Bingöl

07 Mart 2022 Pazartesi 21:41

"Dünyadaki tüm güçlerden daha büyük bir şey var; bir kadının gülüşü! Kadınlar Gününüz kutlu olsun!"

Onlar hayatımızın en özel varlıkları... Kimi annemiz, kimi hayatımızın en büyük aşkı, kimi arkadaşımız, kimi ise çok sevdiğimiz kızımız... 

Toplum yüzyıllardır kadınlar ve erkekler adına farklı roller biçmiş, kadınları evde, sosyal hayattan uzakta ve ikinci planda tutarken, erkekleri daha sosyal bir alanda ve iş hayatında var olmasına neden olmuştur. Toplumun dayatmış olduğu bu duruma toplumsal cinsiyet denilmiş, 'gender' kelimesiyle literatüre geçmiştir.

Eve hapsolan, annelik rolüyle ve aileyle bütünleştirilmesi durumuna karşı çıkan kadınlar, toplumsal cinsiyet rollerine karşı gelerek yeni bir tartışma konusunu da yaratmışlardır. Kadınların bu eşitsiz duruma karşı ayaklanmaları, kadın haklarının tartışmaya açılmasını ve günümüze değin süren bir hak mücadelesini başlatmıştır.

TOPLUMSAL CİNSİYET KAVRAMI

Toplumsal cinsiyet, bizler henüz dünyaya gelmeden önce biyolojik olarak erkek ya da kız çocuk olmamızla başlayan, tüm hayatımız boyunca toplum tarafından belirlenen roller çerçevesinde yaşamımızı devam ettirmemize neden olan oldukça geniş bir kavramdır. Hayatın her alanında varlığını hissettiğimiz bu kavram, toplumsal cinsiyet rollerini kanıksamayan bireyler adına çözülmesi gereken bir durumu da beraberinde getirmiş olup böylelikle günümüzde sosyal bilimciler tarafından tartışılan ve araştırılan bir başlık haline gelmiştir.

Toplumsal cinsiyet ilişkilerinin dönüştürülmesi adına iki temel çözüm üretilmiştir. Bunlardan ilki; toplumsal cinsiyetin tamamen ortadan kaldırılması, diğer fikir ise yeni temellerle tekrar kurulmasıdır. Eğer toplumsal cinsiyetin ortadan kaldırılması söz konusu ise, toplumsal yapı olarak da toplumsal cinsiyetin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Çünkü toplumsal cinsiyet kavramı, mevcut düzende üremeye dayalı toplumsal pratiklerin bölüşülmesiyle ilgilidir. Ortadan kaldırılması ise bu bağların koparılmasının sonucudur.

 Özetle toplumsal cinsiyet, bireyin doğduğu andan itibaren sahip olduğu cinsiyete göre toplum tarafından diretilen bir roller bütünüdür. Toplumda bireyin sahip olduğu cinsiyeti anlamlı kılan ona atfedilen özellikler olmuştur. Diğer yandan üretilen çözümlerin odak noktası ise kadının ikinciliği ve aşağı durumunu çözmek adına geliştirilmiştir.

KADINLARIN HAKLARININ TARİHSEL GELİŞİMİ

Kadın haklarının tarihsel gelişimine bakıldığında kadınların önceleri oy kullanmada, yönetimde ve eğitimde istedikleri eşitlik mücadelesi, kadınları yasal olarak daha görünür kılınmasını sağlamıştır. Bununla birlikte kadınlar sadece yasal olarak değil toplumsal olarak da eşit olmak istemişlerdir. 1960'lı yıllara gelindiğinde kadınların gündelik hayattaki eşitsiz konumu sorgulamasının ardından kadınlar kürtaj hakkı, doğum kontrolü gibi daha kişisel özgürlüklere odaklandılar. Ataerkil düzeni daha çok sorgulanmaya başlayan akımlar neticesinde ise kimliklerin ön plana çıkmasıyla siyahî kadınların, lezbiyenlerin ve diğer etnik gruptan olan kadınların hakları savunulmaya başlanmıştır.

Osmanlı Dönemi

Osmanlı dönemi genel olarak değerlendirildiğinde, kadınların ev içerisinde belirli yaşam alanlarında varlığı gözlemlenirken, erkeklerin sosyal hayatta daha çok var olduğunu görülmektedir. Diğer yandan kadınlar yenileşme hareketi içerisinde II. Meşrutiyetle birlikte derneklerin kurulduğunu, kadınlara yönelik dergilerin çıkartıldığı ve kadınların basılı medya araçları ile seslerini duyurmaya çalıştıkları görülmektedir.

Cumhuriyet Dönemi

Osmanlı Devletinin ardından Mustafa Kemal Atatürk ile kurulan Türkiye Cumhuriyetinde toplumda yaşanılan köklü değişim sadece siyasal ve toplumsal yapıyı etkilemekle kalmayarak, Türk kadınının da geleceğini iletici ve çarpıcı şekilde değiştirmiştir. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte Türk kadınının eğitim önündeki engelleri kaldırılmak bu değişimin ilk adımı olmuştur. Bu amaçla Tevhid-i Tedrisat kanunu ile Türk kadınına 1926 yılı itibariyle harp okulu harici diğer tüm okullara girme hakkı verilmiştir.

1980 Sonrası Türkiye'de Feminizm

1980'ler devletin ekonomik alanda alt yapı hizmeti vermesi, politik alanda ise bireylerin temel hak ve özgürlükleri sağlayan, ayrıca kamusal güvenlikten sorumlu olarak hizmet eden bir kurum olmasına dair düşünce yaygınlaşmaya başlamıştır.1980'li yıllarda modernleşme, kimlik, ulusal kimlik ve ulusal dayanışma gibi konular önem kaybederken, insan hakları, etnik ve dini haklar ve kadın hakları önem kazanmaya başlamıştır. Ancak bu kavramlar devlet değil toplum tarafından gündeme getirilen konular olmuştur. Bu konuları gündeme taşıyan, tartışılmasını sağlayan ve her birini savunan gruplar oluşmuştur. Bu gruplar devlet politikalarını yönlendirmeye çalışmışlardır. Birisi de feminist kadınlar tarafından oluşturulmuştur.

"Ankara 8 Mart Şenliği: Kadınlar Susmayacak" başlığı altında eylemin nasıl gerçekleştiğini anlatmışlardır. Yapılan toplantı hakkında şu ifadeler yer almaktadır;

"8 Mart'ta, Ankara'da bir Kadın Şenliği düzenlemeye karar verdiğimizde amacımız, kadınların bir araya gelip seslerini duyurabildikleri, sorunlarıyla birlikte kadın olmanın kıvancını da paylaşabildikleri bir toplantı yapmaktı. Bu yüzden, çeşitli gösterileri "izlemeye" dayanan bir program hazırlamak yerine, herkesin aktif bir şekilde katıldığı kendiliğinden tartışmalara yer veren canlı bir ortam yaratmayı hedefledik.

Dolayısıyla, hazırlık çalışmalarımız tartışmalara başlangıç oluşturabilecek panolar ve afişler yapmak, sloganlar belirlemek, küçük bir tanıtma broşürü hazırlamak, fotoğraf ve resim sergileri düzenleme üzerinde yoğunlaştı. Valilikten izin almaktan, bez pankartları hazırlayıp asmaya kadar bin bir işle uğraşmak elbette yorucu oldu, ama bu arada çok da eğlendik."

Kadınların kendi hakları adına vermiş olduğu mücadele, yüzyıllardır devam etmektedir. Fransız Devrimi ardından örgütlenen kadınların İnsan Haklarına Dayalı haklarını elde edebilmek için toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizliklere karşı mücadele etmişlerdir. Kadın hareketlerinin günümüzde devam ettiği görülmektedir. Dünyada devam eden kadın hareketi, Türkiye'de benzer şekillerde kendini göstermektedir.

Derim ki sesinizi yükseltin, birbirinize destek olun, insan hakları kadın haklarıdır, bu nedenle haklarınızı bilin, gelecek neslinizi eğitin, cinsiyet eşitliğine adanmış üst düzey bir kurumsal liderlik ekibi kurun kadınları daha da güçlendirmek için yapılması gereken bazı eylemler yapın. Çalışmak, herkese adil davranmak, ayrımcılık yapmama ve insan haklarına saygı duymak ve bunları teşvik etmek.

Kaynak: Elif Ceyda ALBAYRAK