AZAD KESKİN/YAZDI ADALET VE BARIŞ…
Diyor ki Hz. Mevlânâ: Adâlet nedir? Meyve ağaçlarına su vermektir. Zulüm nedir? Diken sulamaktır. Ülkemizde adaletli bir düzen sağlamanın yolu toplumsal adalet, barış ve hoşgörüden geçer.
01 Eylül 2013 Pazar 17:52
Kendi içindeki toplumlar arasında adalet sağlayamayan bir yönetim anlayışı, içindeki toplumların dillerini, kültürlerini yasaklayarak kendi zenginliğini yok sayıp toplumsal barışı sağlamayarak kendi toplumlarının geleceğini karanlığa mahkum eder.
Bu gün 1 eylül dünya barış günü, dünyanın dört bir yanında dil, din, ırk… gözetmeksizin herkes için kutsal olan barışın günüdür. Barış tüm toplumlarda, dünyada en eski ve özel olan kelimedir, sevgidir, özlemdir, bulduğumuz bölgenin toplumları tarafından en çok istenen ve özlenen bir olgudur.
Barış annelerin göz yaşı, çocukların sevincidir.Türkiye’de aydınından, sanatçısına, yazarından, emekçisine kısacası 7’den 70’e herkes daha önce yaşanılan acıları, tedirginlikleri bundan sonra yaşanmaması için ülkenin bir yangın yerine dönüşmemesi için her türlü çözüm önerilerini yazıp, çizip, söylüyorlar.
Türkiye olarak geçmişte çok büyük acılar, üzüntüler ve kederli günler yaşadık. 80li yılların baskısı, 90lı yılların adaletsizlikleri insanları bıktırmış, milenyum yıllarının geri bırakılmışlığı ülkeyi refah, huzur, kalkınma, barış, demokrasi, insan hakları ve özgürlükler konusunda model aldığımız ülkelerin hep gerisinde bırakmaya mahkum etmiştir.
Günümüz itibari ile baktığımızda Ortadoğu’nun en çok ihtiyacı olan bu olgu ne yazık ki sağlanamadığı gibi daha büyük bir felakete de dönüşüp gitmeye devam ediyor.Buna örnek verilecek olursa yüzlerce yıl beraber yaşadığımız akraba ve komşularımızın yanı başımızda katledilmeleri dünya barış gününe en büyük darbedir Çünkü;
-Dünya insan haklarının yok sayıldığı-Hukukun, eşitliğin, demokrasinin… yok sayıldığı -Kendi dilini ve kültürünü yaşama ve yaşattırma mücadelesinin verildiği.
-Demokratik bir yaşam sürmenin en doğal isteği olan eşit yaşama hakkını alabilmek için savaş verildiği.
-İnsanların kurbanlık koyun gibi tekbir sesleri ile hunharca katledildiği. -Beşikteki günahsız bebeklerin öldürüldüğü.
-Evlatlarına barış içerisinde güzel bir gelecek bırakma mücadelesinin verildiği yer ROJAVA…Rojava’da tüm bunlar olup biterken insani duygular taşıyan insanların yapılanlara sessiz kalması ne kadar vicdani bir olaydır.
Yanı başımızda gelişen katliamların karşısında en az kendi ülkemizin adalet ve barışını sağlamak için sergilediğimiz tutumu sergilemeliyiz. Yanı başımızda gelişen bu adaletsizlik ve çağdışı uygulamalar gelecek için sadece çözümsüzlük ve yarınlarda karanlığa, geri bırakılmaya mahkum bir Ortadoğu miras bırakmak demektir.
Türkiye olarak din, dil, ırk ayrımı yapmadan hemen hemen her kesimi kucaklayıp bölgede komşu ülkelerin demokrasisi için elzem olan adalet ve barışı sağlamak için büyük adımlar atmamız gerekmektedir. Toplumsal barışı sağlamanın yolu toplumlar arası adaletsizliği kaldırmaktır adaletsizliğin bulunduğu ülkelerde insanlar adalet ve barışı sağlayamadığı gibi huzur, refah ve kalkınmayı da başaramazlar.
Bu konuda Şeyh Sâdî"nin “Gülistan”ında şöyle bir hikâye anlatılır:“Zâlim bir Acem pâdişâhı vardır. İnsanlar padişahın zulmüne dayanamayarak bir bir ülkelerini terk etmişler. Bir gün adı geçen padişahın meclisinde “Şehnâme”den “Dahhâk"ın tahttan indirilmesi ve yerine Firîdûn"un geçmesi” hikâyesi okunurken vezir, padişaha sorar:Feridun"un hazînesi, malı mülkü, kölesi, kulları, uşakları yok iken nasıl oldu da padişah oldu?
”Padişah cevap verir: “İşitmişsindir birtakım halk ona hararetle taraftar oldular, başına toplandılar, onu kuvvetlendirdiler. Böylece padişah oldu.”Peki, der vezir: “Madem ki halkın toplanması padişahlığa sebep oluyormuş, o halde sen niçin halkı dağıtıyor, perişan ediyorsun, yoksa sen padişah olmak istemiyor musun?
”Bunun üzerine Padişah: “Dağılan asker ve ahâlinin toplanması için ne yapmak lazımdır?” diye sorar.Vezir şöyle cevap verir: “Pâdişah âdil olmalıdır ki halk onun etrafında toplansın. Merhametli olmalıdır ki herkes onun sayesinde emin ve müsterih olarak yaşasın. Sende bu sıfatların ikisi de yok”
Vezirin gerçekleri yüzüne karşı söylemesi padişahın hoşuna gitmez. Ve hemen onu cezalandırır. Fakat kısa süre sonra kendisi de tasını tarağını toplayarak ülkeyi terk etmek zorunda kalır.”Bu kıssadan çıkarılacak hisse şudur: Cumhurbaşkanından köy muhtarına kadar bütün idareciler idare ettikleri insanlara karşı âdil davranmak zorundadırlar. Aksi halde gün gelir en yakın dostları bile onların aleyhine döner, hatta onların amansız bir düşmanı olur.
Toplum hayatında huzur ve emniyetin sağlanabilmesi için öncelikle vicdanlara adalet ve barış duygusunun kazınması gerekir. Polisle, askerle, bekçi ile asayişi sağlamaya çalışmak bir bakıma dökme su ile değirmen döndürmeye benzer. Son olarak dünya barış günü vesilesi ile herkesin özgür ve adaletli bir ülkede barış içerisinde yaşaması dileği ile Yaşasın BARIŞYaşasın ÖZGÜRLÜKYaşasın HALKLARIN KARDEŞLİĞİ…
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Hakkari Haber TV