DÜNE TAKILIP KALANLAR GERİCİDİR
Son günlerde gündemi meşgul eden konular ciddi ve sorunluluk, sorumsuzluk bağlamında görülen, değerlendirilmesi gereken öneme sahiptir.
25 Temmuz 2011 Pazartesi 10:38
12 Eylül faşizmi, her türlü şiddet/vahşet araçları ile özgür bireyi ortadan kaldırmak, sürü psikoloji ve zihniyetini meydana getirmek, güdülen bir toplum yaratmak için Anayasa ve yasaları, kurum ve kuralları yeniden dizayn ederek yerleştirdi.
Totaliter ırkçı sistem ülkeyi geçmişte halkların temel hak ve hukuku açısından cehenneme çevirmişti. Halkların özgürlük ve demokrasi mücadelesi, ülkedeki totaliter sistemin baskı ve şiddetine ağır bedellere rağmen gelişti.
Günümüz ile geçmiş, kıyaslanamayacak derecede kitlelerin taleplerini ifade olanakları oluştu. Özgürlük ve Demokrasi talebi/mücadelesi yeni döneme uyum sağlamak durumundadır. Yeni dönemin olumlu yönleri değerlendirilmeli, olumsuz yönlerinin de evrensel ve çağdaş değerlerle buluşması için demokratik mücadele meşru zeminde büyütülebilir.
Savaş hakkında yapılan her türlü hesabın sonuçları aslında önceden görülür/bilinir. Tarihi incelediğimizde de savaşanların sonucu hakkında önceden gerçeğe yakın tahminler yürütüldüğü, öngörüde bulunulduğu görülecektir.
Birçok ülke gibi ülkemizde de totaliter sistem bazı “gerçekler”!!! uydurur, bu bazı gerçeklere!!! İnsanların inanması istenir, sistemin temsilcilerine “yanlış” yaptıklarını söyleyenlerden de nefret ederler.
Bizler son zamanlarda Kürt halkının orta doğuda yaşadığı/uğradığı sorun/zulüm/katliamlarla ilgili epeyce yazı ve analiz okuyoruz. Kürtlerin hukuki var olma, özgürlük ve demokrasi mücadelesinin geldiği yer, sağladığı kazanımlar ve umut yolculuğunda nihayi hedefi hakkında birçok yazı, analiz ve pratiği, okuyor ve görüyoruz.
O yazıları ve analizleri yapanlar, pratik gelişmeleri gözlemleyenler, PKK yöneticilerinin yazılarıyla konuşmalarını ve KCK bildirilerini okuyorlar mı?
Geçenlerde yine bir yazar yazdı, PKK liderlerinden bazılarının, Demokratik çözüm gelişmezse Devrimci Halk Savaşı için şartların olduğunu söylüyorlar.
Onların bu sözlerinin ardından DTK’nın “özerklik” ilanını ciddiye almayanlar var, ciddiye alınması gerektiğine inanıyorum.
Açıklamalarından, yazılarından, konuşmalarından Demokratik anayasal çözümde ısrarcı olacakları, bu olmadığı takdirde “devrimci halk savaşını” kitleleri devlet güçlerine karşı bir bir seçenek olarak çatışmaya sokmak istedikleri görülüyor.
Demokratik özerkliğin yegane seçenek olduğunu belirterek “silah gücüyle” de olursa elde edebileceklerini belirtiliyor.
Yapılan bu hesaba göre böyle kitlesel bir çatışma ülkemiz halklarımız ve bölgemiz için yıkım, yeni kayıplar olacağı ortadadır.
Çatışma üzerine kurulacak bu hesabın doğru bir hesap olduğunu sanmıyorum.
Daha yeni seçimlerden çıkmış, yüzde elli oy almış ve “yeni bir anayasa” için bütün partilere çağrı yapmış bir siyasi iktidara karşı “silahlı kalkışma” gerekçeleri tüm taraflarca ortadan bir an önce ortadan kaldırılmalıdır.
PKK, ülke’de Kürt sorununun tartışılmasını ve bu sorunun gündemin en önemli maddelerinden biri olmasını ağır bedeller ödeyerek sağladı.
Aslında bu ciddi yıkımların, kayıpların ve vahşetlerin yaşanması ile meydana gelmiştir.
PKK yöneticileri, bütün hayatlarını adadıkları silahlı mücadelenin son bulması ve “somut bir sonucu” demokratik ortamda alınması gerektiği gerçeğini, onun için “halk savaşının” halklarımıza, emekçilere, köylülere yıkım getireceğini görür ve demokraside ısrarcı olmalılar.
Dediğim gibi dünyanın bölgemiz üzerinde birçok hesabı olduğu muhakkak, bölgenin uygarlıkla, evrensel demokratik değerlerle, eşit, paylaşımcı, yer altı ve yer üstü zengin kaynaklardan halkların yararlanmasını istemeyenler var ve egemendirler. Bir taraftan totaliter sistemlere korumacılık yapıp, diğer taraftan da özgürlükçü demokrasi güçlerine karşı savaşı tırmandıracakları biliniyor.
Bölgemiz siyasal ırkçı totaliter sistemleri incelendiğinde, emperyalist güçlerin çıkarları doğrultusunda politika ürettikleri görülecektir.
Kitlesel çatışma konusu ancak emperyalizmin bölge üzerindeki hesaplarına yarar, “dışarıya” karşı çok iyi eğitilmemiş olan, işçi ve emekçi gençlerden oluşan ordu, “içeriye” karşı ırkçı zihniyetle beslenmiş ve kitle hareketlerini şiddetle bastırmakta mahirdir.
Eğer hükümet ve devlet, “büyük bir şiddet” hareketine karar verirse, militarzm bunu uygulayabilir.
Çok kan dökülür ve bu hareket çok büyük acıların yaşanmasına neden olabilir.
Burada kazanan taraf ülke halkları olmayacak, Irkçı militarizm ve emperyalizme yarayabilir.
Bir de hükümet tarafı var.
Herkesimin dikkat edeceği husus, ortada büyük bir sorun bulunduğu açık, seksen yıldan bu yana ülkemiz bu sorunla meşgul, çözüm seçeneği sadece şiddet olarak görülmüş o da iflas etmiştir. Gariptir, olayların tırmanmasına, tarafların alternatif çözüm olmazsa “devrimci halk savaşı gelişir” açıklamalarına karşı hükümet hiçbir “yatıştırıcı hareket” yapmıyor, aksine başbakan “iyi niyet göstermeyeceğiz” türünden açıklamalarla gerginliği daha da arttırıyor.
Başbakanın çevresindekiler “sürekli tehdit ediyorlar, yeter artık, daha fazla tahammül etmeyeceğiz” diye yazılar yazıyor/yazdırıyorlar. Ezbere ve duygusal değil yapılan açıklamalar, bunların totaliter sistemin devamı politikaları sürdüreceği hesabı olduğu görülüyor.
Nedir o hesap?
Ya, görüldüğü gibi hiçbir esneklik göstermeyip, demokratik çözümden kaçarak ve “tehdidi, tehditle” karşılayarak PKK’nın gerilemesini bekliyorlar ki bu yöntem PKK’yı bugüne dek pek geriletmedi...
Ya da PKK’nın bu eylemi gerçekleştirmesini politikalarına uygun buluyorlar/istiyorlar.
Başbakanın ne düşündüğü bilinmiyor elbette, ama eğer basit empati ile “başkan” olmak istenirse, PKK’nın dünya tarafından meşru bulunmayacak bir “kitlesel kalkışmaya” gitmesini, bunu büyük bir şiddet ve kanla bastırmayı, daha sonra da Kürtlere istedikleri/belirledikleri hakları anayasayla verip, o bölgeyi yatırımlarla sisteme adapte etmeyi düşünebilirler.
Şiddetin ardından da politikalarına uygun yeni bir anayasayı devreye sokmak “tek adamlığın” yolunu açar diye hesaplanmış olabilir.
Hesap bu ise, bu hesabın da tutmayacağını küçük beyinler/politikacılar bile görebilir.
Böyle bir savaş tek bir bölgede kalmaz, şimdiden bazı semtlerde ilk denemelerine şahit olduğumuz türden kitlesel çatışmalar, ülkenin her yanına yayılabilir ve sonuç ne olursa olsun, galip de gelseniz, PKK’yı yok da etseniz elinizde yanmış, yıkılmış bir ülkeyle, tükenmiş bir ekonomi, asla bir araya getiremeyeceğiniz/tutamayacağınız halklar kalır. Böyle yıkıcı bir ortam sadece bölge üzerinde stratejik/politik hesapları olanlara yarar.
Bunlar söylenirken elbette bölgenin sahip olduğu yer altı ve yer üstü ekonomik kaynakların cezb edici gücü, emperyalist çıkarlara uygun olmayan bazı teokratik sistem ve siyasetlerin de sonunu getirir. Çok yönlü/boyutlu, iç içe geçmiş karmaşık çıkarlar ve hesaplar dikkate alındığında, yakın tarihte bölgede görüldüğü gibi egemenlik el değiştirecek ve emperyalist çıkarlara uygun yeniden oluşturulabilir. Mevcut güçlerin ne gibi süreçlerle karşı karşıya kalabilecekleri, siyasal ve politik konumları nasıl kalabilecekleri öngörülebilir.
PKK’nın planları, somut açıklamalara dayanıyor, Kürt halkı statüsüz kalmamalı, demokratik özerklik düşünülen statü, demokratik cumhuriyet, demokratik ulus, tekçi totaliter sistem yerini evrensel değerlere bırakacak, kendim için istediğimi, herkes için istemek kısacası bu, bunlar tahmin değil, belirlenen ve uğruna demokratik mücadele edilmesi gereken değerler.
Başbakanın hesapları ise tamamen son zamanlardaki açıklamaları, hükümet politikaları ve ortaya çıkan tabloya dayanıyor.
Ama her iki “ucun” da sertleştiğini, olayları zorladığını, çatışmayı kabul ettiği görülebilir.
PKK ve totaliter sistem, çatışma üzerine politikaları hayata geçirmeye kalkarlarsa, oluk oluk kan dökülebilir ve hiçbir tarafın amacına ulaşmayacak bir hareketi başlatabilir.
Siyasi iktidar, böyle bir gelişmenin kendi “galibiyetiyle” biteceğini düşünebilir, çatışmayı kışkırtıp ülkeyi kana bularsa “güçlü ülke” hayalini kendi elleriyle yıkabilir. Akabinde çok farklı güçlerin rol alacağı böyle bir sürecin yaratacağı yıkımlar, kayıplar önceden görülmeli ve hesap edilmelidir. İktidar bugünlere kolay gelmedi, çok farklı güçlerle mücadele ederek, hayati risklerle siyasal varlığını devam ettirdiği biliniyor. Çok farklı güçlerin boyutlarıyla hesapları ortadan kalkmış değil, aksine iktidar mücadelesi devam etmektedir. Hangi güç evrensel demokrasi, insan hakları ve hukukuna, özgürlüklerden yana mücadelesini ısrarla devam ettirirse o güç kesin olarak kazanacaktır. Şiddet ve baskıdan medet umanlar, zorun rolüne dayanarak ayakta durabileceğini, başarabileceğini sananlar yanıldıklarını göreceklerdir. Yol yakınken hükümetin bunu görmesi, anlaması ve o yönde politika üretmesi ülkemizin, halklarımızın ve kendilerinin geleceği için hayati öneme sahiptir.
Kazanamayacakları bir savaşı kazanacaklarını sananlar, bunun yanlış olduğunu söyleyenlere tarih boyunca kızmış/kızarlar. Kim dinler ki, yine de sözümü söyleyeyim, insanları seviyorum rengi, sesi, milliyeti ne olursa olsun. Kendim için istediğimi herkes için istiyorum, bana göre evrensellik de müslümanlık da, hiristiyanlık da, insanlık da budur. Yöneten zümrenin de insan olduğunu düşündüğünde ''bu ülkeyi emlak borsasından almadık'' diyen kişiler insanları da uzaydan ithal etmedik onlar bu toprağın sahipleridir, denilmeli, ülke hepimizin ülkesidir.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Hakkari Haber TV