23 Kasım 2024
  • İstanbul18°C
  • Ankara10°C

EĞİTİM-SEN’DEN ÜNİVERSİTEYE ÇAPRAZ ATEŞ!

Eğitim-Sen’den üniversiteye çapraz ateş!

Eğitim-Sen’in organize ettiği dayanışma yemeği için Kaya İş merkezinde bulunan Kervansaray lokantasında bir araya geliyoruz.

05 Şubat 2015 Perşembe 12:08

Yemeğe iştirak eden sendikacılar üniversite çalışanları olunca verilen demeçlerin içeriğinde de üniversite vardı. Eğitim-Sen Eş Başkanı Süleyman Aşkan’ın konuşması geceye damga vurdu. Yaklaşık 150 kişinin katıldığı yemekte konuşan Aşan, eğitim sistemini, üniversitelerdeki aykırılık ve Hakkari Üniversitesi konularında çarpıcı açıklamalarda bulundu. Dakikalarca ayakta alkışlanan Süleyman Aşkan şunları söyledi

Değerli yoldaşlar hepinizi Kobanê destanının verdiği büyük moralle selamlıyorum.  Sınıfsız, sömürüsüz, sınırsız bir dünya ve emeğin özgürleştirilmesi mücadelesi veren sendikamız Eğitim-Sen Hakkâri Şubesi Üniversite Temsilciliğinin düzenlemiş olduğu geceye hoş geldiniz.

Üniversite Kelimesinin anlamı Kürtçede daha çok hoşuma gidiyor. Zanîngeh. Çihêzanînê.Xwezanîn. Bilgigah.  Kendini bilmek tüm bilmelerin başı olarak kabul edilmekte tüm felsefelerde. Üniversiteler de kişinin kendini ve kendinden yola çıkarak toplumu, doğayı bilmenin gerçekleştiği yerdir yada en az öyle olmak zorundadır.

Oysa ülkemizde durum tam tersidir. İnsan nasıl sistemin kölesi haline getirilir, vahşi kapitalizmin aşırı kâr hırsı nasıl tüm toplumun tüketim kültürü haline getirilir konularının işlendiği yayıldığı sözde bilimsel bilgi haline getirildiği alanlar olmuştur artık üniversiteler.

Üniversiteler  sermaye mantığıyla yeniden düzenlenmekte ve işletilmekte, piyasa norm ve değerlerini benimsemeye zorlanmaktadır. Performans uygulamaları ile üniversiteler kendi yaratacakları kaynaklara, döner sermaye gibi kamu bütçesi dışındaki gelirlere bağımlı hale getirilmiştir.

Geldiğimiz aşamada üniversiteler vakıfları, şirketleri, taşeronları, teknoparkları, döner sermaye uygulamaları, ticarîleşmiş yerleşkeleri ile birer işletmeye dönüşmüştür. Üniversitelerimiz salt diploma ve unvan dağıtan ve işgücü piyasasını besleyen bir kuruma indirgenmiştir.

Neoliberal politikaların bir sonucu olarak esnek ve güvencesiz çalışma üniversitenin yeni istihdam rejimidir. Özellikle araştırma görevlilerinin iş güvencesini ellerinden almaya yönelik uygulamalar üniversitenin geleceğini yok etmektedir. Üniversitede artık taşeronlarla yürütülen hizmetler, üniversite emekçilerinin güvencesiz ve sendikasız çalıştırılmasına yol açmaktadır.

Üniversitelerdeki hiyerarşik ve eşitsiz ilişkiler, itaat ve korku kültürünü yaygınlaştırıp akademisyenleri kişiliksizleştirmektedir. İşsiz kalma korkusu, akademisyenlerin pek çok keyfî ve anti-demokratik uygulamaya boyun eğmesi ve sindirilmesiyle sonuçlanmaktadır. Böylece sistemin istediği pasif ve koşulsuz itaat eden akademisyen tipi yaygınlaşmaktadır.

Üniversitenin düşünce gelenekleri dağıtılmakta, üniversiteye bir bilim kurumu işlevi yükleyen eleştirel aklın yerine faydacı akıl, araçsal düşünce ve bu yöndeki eylem biçimleri yerleştirilmektedir. Yalnızca metalaşabilecek fikirlere değer verilmek istenmektedir. Fikirlerin ekonomik değerleri cinsinden projelere dönüştürülmesi dayatılmakta ve bilim insanı bir pazarlamacı ya da girişimci gibi ele alınmaktadır. Bu doğrultuda “üniversite-sanayi işbirliği” olarak adlandırılan proje aslında üniversitenin sermayenin emrine verilmesi çabasıdır. Bu yolla üniversiteler “satılabilir” bilgi üretmeye zorlanmaktadır.

Bilim dünyasında yaşanan ticarîleşmenin geldiği boyutla birlikte toplumsal sorumluluklarından sıyrılmış bilim insanları, toplumun bilime olan güveninin sarsılmasına yol açmıştır. Oysa üniversitelerin ulusal ve uluslararası boyuttaki sosyal, ekonomik ve siyasal gelişmelere dair bilimsel bilgi üreterek bunu toplumla paylaşma görevleri vardır. Üniversite her türlü tahakkümden arınmış, demokratik bir tartışma

ortamını geliştirmek ve bundan toplumun yararlanmasını sağlamakla görevlidir. Akademik özgürlüğün, ifade özgürlüğünün ve üniversitelerin yönetsel özerkliğinin sağlandığı bir sistemde YÖK gibi düzenleyici bir üst kurula gerek kalmaz. YÖK yerini, üniversitelerin doğrudan temsil edildiği demokratik bir üst kurula bırakmalıdır. Bu üst kurulun görevi, eğitim politikalarını belirleme, yükseköğretim kurumları arasında eşgüdüm sağlama ile kısıtlı olmalıdır. Bu kurulda demokratik bir

yapılanmanın gereği olarak öğretim elemanları, öğrenciler, işçiler ve memurların örgütlü yapıları yer almalıdır. Üniversitelerin demokratik ilkeler etrafında yeniden örgütlenmeleri iç işleyişlerinin demokratikleşmesi ve bilimsel bilginin ulaşılabilir ve paylaşılabilir hale gelmesi için gereklidir.

Bizler, Öğrencisinden çalışanına kurumun içerisinde yer alanların iktidarla kurdukları ilişki açısından “özgürlüğü”, “Öğrenenin”den, “öğreten”ine kadar, herkesin bilginin üretiminin ortak özneleri olmaları açısından “eşitliği”,  Bir üretken güç olarak bilgiyi ve bilgi üretimini denetlemeyi değil, onu üreten güçlerin geliştirilmesini ve çeşitlenmesini temel alan,  Özgürlüğü kendisini oluşturanlar için isteyen bir üniversite istiyoruz.

Dolayısıyla;

− Eğitim temel bir haktır ve herkesin parasız yararlanabileceği kamusal bir hizmettir; piyasa koşullarına asla terk edilemez. Öğrenci harçları, özelleştirme eğilimlerini güçlendirmektedir, tamamen kaldırılmalı, öğrencilere eğitim ve araştırma gereçleri, barınma, beslenme ve ulaşım parasız sağlanmalıdır.

− Üniversitenin kendi kaynaklarını yaratması adı altında yürütülen özelleştirme uygulamalarına son verilmelidir. Yükseköğretimde özelleştirme yerine kamu finansmanı esas alınmalıdır.

− Üniversite, piyasanın ihtiyacı olan bilgi ve elemanı üretmek yerine, evrensel kültürün ve eleştirel aklın verildiği bir kurum olmalıdır.

− Üniversite toplum katında saygınlığını artırmak ve toplumla bağlarını güçlendirmek için ülke ve toplumun sorunlarına duyarlı ve onlara yönelik çözümler üretme çabasında olmalıdır.

− Atama ve yükseltme ölçütleri, yayın sayısına değil niteliğine; ne ölçüde yeni bilgi üretildiğine, yayının yarattığı bilimsel etkiye ve toplumsal katkıya göre belirlenmelidir.

− Rektör yardımcıları, fakülte dekanı, enstitü ve yüksekokul müdürü, üniversite genel sekreteri gibi her türlü yöneticinin belirlenmesinde ve kurulların oluşumunda, tüm karar ve denetim süreçlerinde üniversite bileşenlerinin tümü yer almalıdır. Kararlarda kişilerin değil, kurulların egemenliği esas alınmalıdır.

− Üniversiteler; “güvenlik kaygıları” bahane edilerek kurgulanan kısıtlayıcı/gözetleyici fiziksel mekânları ile halka kapalı/uzak, öğrenci ve öğretim elemanını izole eden yerler haline gelmiştir. Üniversitenin kameraları, turnikeleri, tel örgüleri ve demir parmaklıkları sökülmelidir.

− Üniversitede etnisite ve cinsiyet başta olmak üzere her türlü ayrımcılığa son verilmelidir. Bu amaca yönelik etik kurullar oluşturulmalı, var olan kurulların da etkili

çalışması sağlanmalıdır.

− Kadınlara yönelik psikolojik, fiziksel taciz ve şiddet kabul edilemez. Üniversitede kadına yönelik pozitif ayrımcılık politikaları uygulanmalıdır.

− Üniversitelerde mobbing (işyerinde psikolojik yıldırma), başta iş güvencesinin ortadan kaldırılması, kişilere aşırı yetkiler tanınması ve mevcut hiyerarşik yapıdan kaynaklı olarak, ciddi bir sorun haline gelmiştir. Bunun önüne geçecek politikalar ve mekanizmalar üretilmeli, kurullar oluşturulmalıdır.

− Üniversite, öğrencisi, öğretim üyesi, idari personeli ve emekçileriyle bir bütündür. Üniversite emekçilerinin ve öğrencilerin örgütlenme ve siyaset yapma hakları

önündeki tüm engeller kaldırılmalı, tüm üniversite emekçilerine koşulsuz iş güvencesi sağlanmalı, toplu sözleşmeli, grevli sendika hakkını kullanmaları yönünde engelleyici değil, kolaylaştırıcı olunmalıdır.

− Rektörlük seçimlerinde seçilenin değil atananın onaylandığı sistemden vazgeçilmeli, tüm üniversite bileşenlerinin oylaması sonunda en yüksek oyu alan aday rektör olarak atanmalıdır.

Bir üniversite rektörünün yukarıda belirtilen ilke ve kuralları benimsemiş olmasını bekleriz. Ortadoğu ülkelerindeki üniversitelerin genelinde olduğu gibi ülkemizde de üniversitelerin bilimsel gelişmelere ve bilginin topluma yayılmasında ne kadar gelişmiş oldukları ortadadır. Hakkari üniversitesinin ise durumu çok daha vahimdir. 

Bilimsel bilgi üretme, toplumsal hayatın dönüştürülmesi noktasında maalesef üniversitemiz toplumun çok gerisinde yer almaktadır. Bunun başlıca nedenleri arasında aşırı yandaş  kadrolaşma, diğer kurumlardan alınan vasıfsız personel ve bir türlü bitirilemeyen kampüs alanı gelmektedir.  En son rektörlük biriminin taşındığı inşaat alanı da bunun en somut örneğidir. 

Taşınan inşaat alanı iş güvenliği ve işçi sağlığı açısından tamamen uygunsuz olduğu  tarafımızdan tespit edilmiş olup,   burada yaşanacak olumsuz bir durumdan üniversite yönetimi sorumlu olduğunu bilmelidir.  Tüm çalışanların sağlıklı bir ortamda çalışma ve taşınma problemlerinin biran önce çözülmesini istiyoruz.

Özerk, bilimsel özgür anadilinde eğitim ve bilimin üretildiği bir üniversite ilimizin sosyal, ekonomik, siyasal dönüşümüne katkı da bulunabilir. Üniversitedeki her üyemizin toplumsal bilginin üretilmesi geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasına  olan katkısı ile aydınlık bir geleceğin güvencesi olan gençliğin ideolojik olarak eğitilmesindeki rolünün bilincinde olarak tüm yoldaşlarımıza yemeğimize iştirak ettikleri için teşekkür eder hepinize saygılar sunarız.

Haber: Hakan Taş

Yorumlar
YASAL UYARI: Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Hakkarihabertv.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.