ENGELSİZ BİR DÜNYA TEMENNİ EDİYORUM
Doç.Dr. Şükrü Bingöl
03 Aralık 2021 Cuma 10:03
Yaşamın Tüm Alanlarında Engelsiz Bir Dünya Temenni Ediyorum.
3 Aralık günü 1992 yılından bu yana 3 Aralık Dünya Engelliler Günü Birleşmiş Milletler tarafından uluslarararası bir gün olarak kabul edilmiştir.
Türkiye’de toplumun en dezavantajlı kesimlerinden birini engelli bireyler oluşturmaktadır. Engellilerin erişilebilirlik, eğitim, istihdam, sağlık alanında yaşadıkları sorunlar nedeniyle hayata katılmaları engellenmektedir ve bu sebeple toplum dışına itilmektedirler.
Engelli hakları savunucuları, sorunun tekerlekli sandalye ya da rampa ile sınırlı olmadığını, esas olarak ayrımcılık odağında gelişen bir insan hakları ve eşitlik sorunu olduğuna vurgu yapmakta ve insanların engellilere yönelik önyargılarına dikkat çekmektedirler.
Tarihsel olarak engellilik ilk çağlardan itibaren “ilahi bir ceza” olarak görülüp uğursuz ve gereksiz sayılmıştır. Antik Yunan ve Roma kültürlerinde mükemmel olmadıkları düşünülen engelli çocukların terk edildikleri, köle olarak satıldıkları, dilendirildikleri ve hatta öldürüldükleri ifade edilmektedir.6 Antik Çağ’da “deformasyonu” olan bebeklerin şansızlık ve tanrının öfkesinin bir simgesi olarak kabul edildiği için öldürülmeleri tanrıyı yatıştıran bir kurban edimi olarak görülmekteydi.
Engelli kişilere yönelik bu bakış Ortaçağ’da acıma ve destek mekanizmalarını içeren dini hareketler ile dengelenmiş ancak buna rağmen engellilerin cadı olarak görülüp zulüm görmeleri engellenememiştir. Ortaçağ’da dilencilik engelliler arasında geçimlerini sağlamak için yaygın bir yoldur, bunun yanında ilk yatılı kurumlar da yine bu dönemde açılmaya başlamıştır.
Modern çağın başlamasıyla birlikte doğa ve tanrı arasındaki kavramlar dönüşüme uğrayarak bilim meşrulaşmış ve yeti yitimi tıbbi alanın konusu haline gelmiştir. Bunun sonucunda doktorların, eğitimcilerin ve bakıcıların engelli kişilerin hayatındaki yeri yükselişe geçmiştir.
19. yüzyılda ise özellikle sağırların aralarında olduğu ilk engelli mücadelesi başlamıştır; ancak bu ilerleme ABD ve Avrupa’da 19. yüzyıl boyunca engellilerin ucube gösterisi adı altında sergilenmesini engellememiş, hatta bu 1940 yılına kadar ABD’de devam etmiştir; üstelik öjeni tartışmaları da bu dönemlerde yükselmiştir.
20. yüzyıla ise yatılı kurumların artması ve engelli kişilerin okullarda uğradıkları ayrımcılık damga vurmuştur.8 Shakespeare de engelliliğe yönelik bakışı tarihsel olarak üçe ayırmaktadır; engellik, geçmiş dönemde ilahi cezalandırma, karma düşüncesi ya da ahlaki kusur üzerinden, aydınlanma sonrasında ise biyolojik kusur üzerinden açıklanmışken engelli hareketinin toplumsal baskıya, kültürel söyleme ve çevresel engellere odaklandığını belirtmektedir.
2000’li yıllarda Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik sürecine girmesiyle engelli bireylere ilişkin geliştirilen politikalar daha ciddi bir kurumsallaşma ile ele alınmaya başlamıştır. 2002 yılında ilk kez engellilerin demografik özelliklerine ilişkin araştırma yapılmıştır.
Türkiye Özürlüler Araştırması’nda engellilik 6 ana başlık altında tanımlanmıştır: ortopedik engellilik, görme engellilik, işitme engellilik, dil konuşma engelliliği, zihinsel engellilik ve süreğen hastalık.
Engellilere yönelik ilk ve en kapsamlı hukuki düzenleme 7 Temmuz 2005’te kamuoyunda “Engelliler Yasası” olarak adlandırılan 5378 sayılı Engelliler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’dur.
Birleşmiş Milletler Engelli Haklarına İlişkin Sözleşme Türkiye tarafından 30Mart 2007’de imzaya açıldığı ilk gün imzalanmış̧ 14 Temmuz 2009’da Bakanlar Kurulu tarafından onaylanmıştır. Sözleşme’nin bireysel başvuru hakkı getiren Ek İhtiyari Protokolü'nün onay sürecini ise Türkiye altı yıl gecikmeli olarak ancak Mart 2015’te tamamlayabilmiştir. Sözleşmenin imzalanmasının ardından iç hukukta da düzenlemelere gidilmiştir; ilk olarak 2013 yılında yapılan yasal değişiklikle yasalardan “özürlü”, “sakat” ve çürük ifadeleri çıkartılmış, sadece engelli kelimesinin kullanılmasına karar verilmiştir.
Türkiye’de uygulamada sorunlar olsa da engelli bireylerin haklarının gerek ulusal gerekse uluslararası yasalarla korunduğu söylenebilmektedir
Bugün artık engellilerin yaşadıkları sorunların ve taleplerinin bir insan hakları meselesi olarak ele alınması gerektiği tartışma götürmeyen bir gerçektir. Türkiye’de 2000 yılından itibaren Avrupa Birliği üyelik süreci ile birlikte gerek devlet politikalarında gerekse sivil toplum alanında uygulamalardaki tüm eksikliklere rağmen bir ilerleme olduğu gerçektir. 2005 yılında kabul edilen Engelli Hakları Kanunu ve ardından Birleşmiş Milletler Engelliler Hakkında Sözleşme’nin imzalanması, engellilik meselesinin insan hakları bağlamında hukuki zemine oturmasını sağlamıştır.
Asıl engel cehalettir.
Kaynak: NİLAY VARDAR; İSTANBUL-2020
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Hakkari Haber TV