İSLAM ALİMLERİ VE KÜRT SORUNU -3-
- Kuzey Kürdistan Medrese, Şeyh, Alim ve Müslümanları -
15 Nisan 2013 Pazartesi 21:43
Günümüzde medreseler aradan yaklaşık bir asır geçeceğine rağmen halen de devletin yasaklılar ve tehlikeliler listesinin başındaki yerini korumaktadır. Ancak günümüzde bazı medrese ve kur-an kurslarına resmi imkanlar tanınmış durumda. Özellikle AKP hükümetinin iktidara geçmesiyle İmam Hatip liselerinin ve Kur-an kurslarının önü açıldı. Ancak AKP, bunu İslam'a hizmet olsun diye mi yaptı yoksa menfaatleri gereği mi yaptı bunu iyi çözmek gerekir.
Tabii ki akli selim düşünen herkes AKP'nin riyakar bir parti olduğunu çözümler ve tüm bunları niçin yaptığını anlar. Tarihi boyunca İslam'ı, Müslümanları ve Kürt milletini en büyük düşmanı olarak gören Türkiye Devleti'ne ne oldu da şimdi kendi eliyle İslami medreselere ve Kur-an kurslarına resmiyetlik hakkı tanır oldu. Hatta o medrese ve kur-an kurslarına para yardımı bile yapar oldu. Şeyh Said ve İskilipli Atıf Hoca'yı şehit eden, Bediüzzaman Said-i Nursi ve Mehmet Akif Ersoy'u sürgüne gönderen ve onlara çeşitli eziyetler çektiren bu devlete ne oldu da şimdi piyasadaki bazı tarikat şeyhlerini, alimleri ve mollaları korur oldu. Kürt düşmanı bu devlete ne oldu da Kürt kanallarına yasak koyup kendi eliyle Kürtçe kanallar açar oldu.
Ben söyleyeyim tüm bu çelişkilerin anlamı şu: Devlet veya hükümet, kendilerine itaat eden şeyh, alim, molla veya insanları koruyarak onlara resmi medreseler, kur-an kursları açma ve iş imkanı sağlar. Zaten devlete bağlı resmi medreseler, kur-an kurslarında ve camilerde Türk bayrağı bulunmaktadır.
Bunun adına İslam'da Irkçılık derler. Diyanet İşleri Başkanlığı bile bir numaralı Irkçı ve Milliyetçi bir ruha ve yapıya sahiptir. Yine resmi medrese ve kur-an kurslarında Atatürk resmi, gençliğe hitabesi ve ona ait kitapların bulundurulması da sanırım bizlere her şeyi açıklamaktadır. Ayrıca AKP'nin Demokratik Açılım sürecinde kendi eliyle açtığı Kürtçe kanal olan TRT 6 ve radyolarında da Kürt evlatlarına terörist denilerek onların ne kadar ikiyüzlü ve riyakar olduğunu gün yüzüne çıkarmaktadır. Yine açtıkları Kürtçe tv ve radyolarda da Kürdistan gerçeği dile getirilmemektedir. Bu düpedüz sahtekarlık ve riyakarlıktır.
Devletin ve mevcut hükümetin bu tavırlarından çıkan sonuç şu: Devlet ve hükümet, kendilerine itaat eden Müslüman ve Kürtleri güvence altına alıp onlara gereken desteği vermektedir. Aksini yapan Müslüman ve Kürtleri de aşırı dinci, gerici ve terörist diye damgalayıp onları yakalayıp hapisle cezalandırır veya kamuoyuna böyle tanıtır. Akıl sahibi her insanın şunu iyi bilmesi gerekir ki devlet ve hükümet dini özüne göre değil de kendi sözüne ve çıkarlarına göre özünden sapmış bir şekilde (Türkislam'ı) insanlara sunmaktadır. Çünkü İslam, hiçbir zaman zulme ve küfre karşı boyun eğmeyi emretmez. Tam aksine zalime ve kafire karşı her zaman kıyamı ve cihadı emreder.
Her zaman söylerim: HALKI MÜSLÜMAN OLAN BİR ÜLKEDE DİN DEVLETE DEĞİL DE, DEVLET DİNE HÜKMEDİYORSA NE O DEVLETE NE DE O DEVLETİN DİNİNE İNANMAYIN ! Çünkü o devletin sizlere sunduğu din ALLAH'ın sahih ve bozulmamış dini değildir. ALLAH'ın dininde her milletin yeri vardır ve hakları da her türlü tecavüz ve saldırılardan korunmuştur. İslam dininde Arab'ın, Türk'ün, Fars'ın ve diğer milletlerin Kürd'e hiçbir üstünlüklerinin olmadığı gibi Kürd'ün de onlara hiçbir üstünlüğü yoktur. Bu dinde üstünlük ancak takva ile olur. Irkın hiçbir önemi yoktur ve her ırk da ALLAH katında eşit haklara sahiptirler.
Kürdistan İslam medreselerinde okuyarak alim olanlar, zulme ve küfre karşı hiçbir şey yapmayıp sukuneti öneren alimlere gelince. Onlar nasıl olur da Kürt ve Kürdistan sorununa kayıtsız kalırlar. Bazı tarikat şeyhleri ve bazı alim ve melleler, Müslüman Kürdistan halkının hak-hukuk ve varlığını kabul ettirme mücadelesine Irkçı bir davadır ve islam'da Irkçılık yoktur diyerek insanları da kendileri gibi sapıtmaya çalışırlar. Evet İslam'da ırkçılık yoktur.
Ancak Kürt Özgürlük ve hak-hukuk davası ırkçı bir dava değildir ki. Bu alimler ya ırkçılığın ne demek olduğunu bilmiyorlar ya da onlar bu halkın düşmanlarıyla işbirliğiyle çalışarak kendilerne verilen görevlerini yerine getirmektedirler. Kürt'ler canlarını, mallarını, ve topraklarını tekarar elde etmek ve onları korumak için mücadele ederler ve bu da İslam'ın kutsal gördüğü bir hak mücadelesidir.
Çünkü Peygamberimiz (s.a.v) Veda Hutbesinde: Mü'minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslüman'ın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslüman'a kardeşinin kanı da, malı da helal olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu ile vermişse o başkadır şeklinde buyurarak bu gerçeği bizlere bildirmiştir.
Yani Müslüman Kürdistan Halkının mücadelesi ırkçılık yani kendi ırkını dünyada yüceltme mücadelesi değil, sadece zorla elinden alınmış ve gasp edilmiş haklarını geri alma mücadelesidir. Bu da kutsal bir dava ve mücadeledir. Bir adam peygamberimizin yanına gider ve ona Ya Resulullah ! Biri gelip malımı almaya çalışırsa ne yapayım? diye sorar. Efendimiz de: Malını ona verme diye cevap verir. Adam: Ya bana silahla saldırırsa ne yapayım? Efendimiz de: Kendini koru diye cevap verir. Adam ya beni öldürürse? Efendimiz:: Sen şehid olursun. Adam: Ya ben onu öldürürsem? Efendimiz: Sen halkısın diye cevap vererek malın, canın ve namusun ne kadar kutsal olduğunu bilere bildirmiştir.
Günümüzde bazı tarikat şeyhleri ve onlara köle olmuş müridleri bu kutsal dava için geri sözler sarf etmektedirler. Bu durum onların ayet hadislerin tamamını değil kendilerine yarayan kısımlarını aldıklarının bir göstergesidir. Yine islami Cihad hareketleri ve onlara köle olmuş kişiler de bu dava için haksız ve çirkin iftiralarda bulunmaktadırlar. Gerek tarikatçılar gerekse de cihatçılar alim ve müslümanın siyasete girmemesi gerektiğini savunurlar. Bunlar hiç mi tarihten ders almıyorlar? Cumhuriyet tarihine şöyle bir baksınlar tarih boyunca şeyh, alim, molla ve müslümanlar siyasete girmedikleri için başlarına neler geldiğini bir görsünler.
Tarihteki müslümanlar da hep siyasete girmeyiz, dinde siyasetin yeri yoktur diyerek hep siyasetten yoksun yaşayıp dinsiz ve kafirlerce yönetildiler. Dinsiz, zalim ve kafirler siyaset yoluyla devletin başına geçerek ve siyasete girmeyiz diyen şeyh, alim, molla ve müslümanları katletmediler mi? Medrese, tekke, zaviye, başörtüsü ve diğer İslami şeyleri yasaklamadılar mı? İşte tüm bunlardan dolayı müslümanlar bugün çok geride kalmış durumda. Müslümanlar ahiret diye diye dünyayı unuttular ve dünyada da geride kaldılar. Bu yanlış bir tavır ve harekettir. Hem dünya hem de ahiret için çalışmak en doğrusudur.
Müslümanlar artık siyasete girmeli meydanı zalim ve kafirlere bırakmamalıdırlar. İslam tarihinin ilk siyasetçisi Hz. Muhammed (s.a.v)'dir. O, askeri, ekonomi, siyasi ve diğer alanlarda İslam devletini en güzel şekilde idare ederdi. Hz. Muhammed gerçek siyaseti uygulamıştır. O, sahte ve menfaat üzerine dönen siyasetten uzak bir siyaset sergilemiştir. Özellikle şeyhlere, alimlere, mellelere, seydalara, cemaatlere ve partilere köle olan insanlar neden devletin islam'a ve Kürtlere düşmanlık ettiğini göremiyorlar. Neden sadece köle oldukları şahıs ve kurumların sözleriyle hareket ederek iradesiz kalıyorlar? Artık uyanmalısınız bu gaflet uykusundan. ALLAH ve Peygamberlerden hariç her insan hata edebilir ve her insanın sözü tartışmaya açıktır. Söylemeyin bu şeyhtir, alimdir, hocadır veya önderimdir ne söylerse doğrudur ve haktır. Hayır, öyle değil. Çünkü onlar da insandır. Peygamber Efendimiz bir hadisinde: Tüm insanlar hata eder ancak hata edenlerin en hayırlıları tövbe edenlerdir şeklinde buyurarak tüm insanların hata edebileceğini açıklamıştır. Peygamberlerin ve diğer insanların hatası bir tutulamaz. Çünkü onlar masumdur.
Belki biraz konumuzun dışına çıktık kastim insanların birilerine köle olup görmediklerini veya görmek istemediklerini eleştirmekti. Şey, alim ve mollalar yasaklı medreselerde okurken onların maddi ve manevi ihtiyaçlarını devlet mi karşılıyordu? Tabiki de hayır. Bu tasavvuf şeyh ve müridleri kendi nefisleriyle uğraşa dursunlar. Halbuki onların yaşadığı ve yaşattığı tasavvuf sahte tasavvuftur. Gerçek tasavvufta zulme ve küfre karşı kıyam vardır. Bunu Şeyh Ubeydullah ve Şeyh Saidin tasavvufunda gördük. Bugünkü çoğu tasavvuf şeyhleri insanların ellerindeki, avuçlarındaki paralara göz dikmektedir ve bu günkü tasavvuf şeyhlerinin çoğu da zengindirler. Aşırı derece dünya malına sevgi beslerler. Hz. Ömer (r.a), bir devlet başkanı olmasına rağmen kendi cenaze masrafını karşılayacak miktarda parası bile yoktu. Ama nefsini terbiye ettiğini söyleyen tasavvuf şeyhlerinin çoğunluğu zenginlerden oluşmaktadır. Gerçekten de para, mal, mülk ile nefislerini yeterince terbiye etmişler. Onlara ve onlara köle olmuş müridlerine, sofilerine Peygamber Efendimizin: Müslümanın canı, malı, ırzı müslümana haramdır ve Kötü bir şey görürseniz elinizle müdahale ediniz, eğer ona gücünüz yetmiyorsa dilinizle müdahale ediniz, eğer ona da gücünüz yetmiyorsa da kalbinizle kabul etmeyin ki bu da imanın en zayıf derecesidir hadislerini hatırlatmak gerekir. İnşaellah onlar da zayıf imanlı insanlardır. Ya zulme sessiz kalıp dilsiz şeytan olmakta vardır. Bu durum sadece şeyhler, sofiler ve müridler için değil herkes için geçerlidir.
Ey şeyh, alim, seyda, ve mollalar ! siz ler bu mazlum ve müslüman halkın önderlerisiniz. ve sizi kendilerine rehber edinen binlerce, milyonlarca insan bulunmaktadır. Gelin dikkatli olun zalime ve kafire uymayın. Onların günahlarına ortak olup peşinizdeki insanların da sapıtmalarına vesile olmayın. Çünkü zulüm, kıyamet gününün karanlıklarındandır. Hak Teala'nın verdiği bir hakkı (dil,ırk vb.) kuldan alır ve ondan esirgersen o kula zulmetmiş olursun. Yani ALLAH katında zalim sıfatını ve sicilini almış olursun. Bilhassa mazluma yardım etmek, mü'minin ödev ve görevlerindendir. Çünkü mü'minler kardeştirler.
Bir mü'min bir ihtiyaçtan ve zaruretten ölürse, mü'min komşusu da ALLAH katında sorumludur. Hayır yapmaktan daha faziletli bir şey yoktur. Gelin uyanın bu gaflet uykusundan. Vallahi eğer bu şekilde ölürseniz bu mazlum ve müslüman halkın iki eli ahirette yakanızda olacaktır. Hiç bunları akıl etmez misiniz ? Sizler bu mazlum ve müslüman halkın zekatlarıyla, fitirleriyle ve ekmeğiyle bu dereceye kadar yükseldiniz ve siz onlara borçlusunuz ve onların özgürlüğü için ALLAH yolunda mücadele etmek zorundasınız ey şeyh, alim, molla ve seydalar ! Eğer bir şey yapmazsanız adınız ALLAH katında zulme ve küfre ses çıkarmayanlardan olursunuz.. Peygamberlerin varisleri böyle mi olurlar? Halbuki peygamberler, zulme ve küfre karşı her zaman mücadele etmişlerdir. Bakınız illa ki gelin PKK veya BDP'ye AKP'ye v.b partilere üye olun onlarla çalışın demiyorum. Ben kendim de hiçbir partiye, hiçbir örgüte ve cemaate üye değilim. Bağımsız Müslüman insanlar olarak zulme küfre karşı çıkalım ve onlara boyun eğmeyelim bu bizlere yeterdir. Eğer zulme ve küfre karşı sessiz kalırsak ALLAH'ın huzuruna yüzümüz kara ve başımız eğik olarak çıkacağız ve zalimlerden olacağız..
Sûfî Mümîn el ébbasî el Kurdî
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Hakkari Haber TV