23 Kasım 2024
  • İstanbul15°C
  • Ankara15°C

NEFRET VE SEVGİ REALİTESİ:SİZİN GERÇEĞİNİZ NE?

Süleyman Seven

02 Kasım 2016 Çarşamba 21:08

İnsanların birbirine karşı muhtaç oldukları, duymak, görmek istedikleri güzel duygudan mahrum kaldığımız bir dönemi yaşıyoruz. Kişiler kurumlar birbirlerine karşı bir yarış içerisindeler kim kime daha önce zarar verebilir hesapları, ben daha iyiyim egosu ve en aciz ve tehlikelisi nefret duygusu.

Nefret söylemiyle ilgili en temel mevzu insanların birisinin cinsiyetine ya da engellilik durumuna, herhangi bir farklılığına karşı göstermiş olduğu tepkidir” Ülkenin içinde bu gibi şeyler normalleşmiş durumda. Soykırımı da besleyen şeylerin en başında nefret söylemi olduğunu biliyoruz.

İnsanlar kendisi gibi düşünmeyenlerin hem ortadan kaldırılması hem de bir şekilde susturması için öncelikle nefret faktörüyle başlıyorlar daha sonra linç edilerek bu durum devam eder. Geçmişe göz attığımızda Nefret söylemi Sabahattin Ali’den beri süre gelmiş bir olay.

Çorum olaylarında, Maraş katliamında daha da yakına gelmek istersek Sivas olayları gibi birçok örnek verebiliriz. Türkiye de üç kişi bir araya geldiğinde birisini linç etmekle kendisini zorunlu hissediyor. Bizden olmayanı bize ait olmayanı fikri bizimle örtüşmeyeni hemen dışlayıp buda yetmemiş gibi çevremizdeki insanları da kendi yanımıza çekmeye çalışıp nefret söylemini devreye sokuyoruz.

Sait Faik Abasıyanık’ın dediği gibi “Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey. Burada her şey bir insanı sevmekle bitiyor.” Sevgi tohumlarını tüketen bu toplumda kalplerimize nefret yaymak isteyen kimseyi barındırmayalım. Babamıza annemize ya da çevremizdeki diğer insanlara sevgi cümlesini ne zaman kullandık? Sol göğsümüzü doldurduğunu düşündüğümüz duyular nerede?

Kapitalizmin esiri olmuş duygular, para hırsıyla kendimizi bile unuttuğumuz bu dünyada, en büyük en değerli duyguları herkesin şahitliği önünde nefrete çevirmedik mi?

Şimdi durup düşünme vakti. İnsanların farklılıklarına, fikirlerine, tabi insan onuruna zarar vermediği sürece saygı duymak gerekir. Sevmek ve barışmakla başlayalım yarına. Geçen her gün yitirilmiş bir gün değil de bir kök olduğu zaman gecede sevincin yapraklarını canlandırmaya. 

Geçen her gün kazanılmış bir gün olduğu zaman, dürüst bir insanın deliksiz uykusunun ardı sıra. Ve sonunda hissettiğimiz zaman yeniden, zamanın tüm köşe bucağındaki acıları, kovmak için ışıktan çizmelerini çektiğinde güneş... Barış ve sevgi budur işte. Barış ve Sevgiyle Kalın…

Yorumlar
YASAL UYARI: Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Hakkarihabertv.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.