23 Kasım 2024
  • İstanbul4°C
  • Ankara18°C

NEME LAZIM..

Erol Hanlıgil

08 Ekim 2019 Salı 14:57

Muhteşem Süleyman namıyla yaşadığı dönemde Osmanlı Devletini en güçlü ve büyük devleti haline getiren "Kanuni Sultan Süleyman" tarih sahnesinden silinip giden büyük devletleri düşününce büyük bir endişeye kapılır. Kendisine endişe veren bu düşüncesini zamanının meşhur alimi ve bilgesi "Yahya Efendi" ye el yazısı bir mektup yazarak bildirir.
 
Ve "Yahya Efendi “den sorar:
Sen mümtaz bir şahsiyetsin. Peygamber-i Zişan'ın varisim dediği alimlerdensin. Kerem eyle de bizi aydınlat. Bizlere yol göster, Bir mülk hangi halde çöker?
 
Devlet-i Âli Osman'ın akıbeti nic'olur? Gün gelir de izmihlale (yıkıma) uğrar mı? deyi sual etmiş.
Devrin kudretli sultanı Muhteşem Süleyman'dan gelen bu mektubu okuyan Yahya Efendi'nin cevabı kısa ve muazzamdır.
 
"NEME LÂZIM BE SULTANIM..!  der ve Sultan'a bir mektup yollar.
Cevaben yazılmış mektubu okuyan Muhteşem Süleyman, bu söze bir mana veremez, endişesi daha da artar. Zira Yahya Efendi gibi bir zat, ciddi bir suale böylesine basit bir cevap vermezdi, vermemeliydi.
 
Elbette bilmediğimiz bir manası vardır, diye de düşünmekten de alıkoyamaz kendini Sultan.
Kalkar, Yahya Efendi'nin Beşiktaş'taki dergâhına gider. Bu sefer sitem dolu bir şekilde:
Ağabey, sualimize cevap ver. Bizi merakta koma diyerek sualini tekrar eder.
 
Bir mülkü ne harap eder, akıbetimiz nic'olur deyi tekrar eder sualini.
Bunun üzerine söz alan "Yahya Efendi" tarihi bir cevap verir:
Hünkârım sizin sualinizi ciddiye almamak kabil mi? Elbette iyice düşündüm ve kanaatimi açıkça arz ettim.
Sultan: İyi de ben cevaptan bir şey anlamadım, der.
 
Yahya Efendi devamen şunları söyler:
Bir mülkte zulüm yayılsa, haksızlık ve adaletsizlik kol gezse…
İşitenler ve görenler "NEME LAZIM “deyip uzaklaşsalar, sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yese, bilenler bunu görmezden gelip sussa, gizleseler, fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin feryadı göklere çıksa bunu da taşlardan başkası işitmese, işte o vakit O MÜLK HARAP VE VİRAN olur.
 
Kazanılanlar, kaybedilir. Güven ve hürmet yok olur. Menfaat ve açgözlülük her şeyi yakıp yıkar. Asayiş ve emniyet kaybolur. Mülk-i Osmani de bu halden beri değildir, deyi cevap verir.
 
Kıssadan hisse..!!!
Hedef ne olursa olsun çıkılan her yolda değişmeyen ve değişmeyecek en önemli kural: YOLDA OLMAK, YOLDAN ÇIKMAMAKTIR.
 
Yolumuzu şaşırmış olsak bile tekrardan doğru yola dönmemiz öncelikle irademizle en önemlisi de karakterimizle ilgilidir. Yürüdüğümüz yoldan eminsek engeller bizim için soluk alıp vereceğimiz, gücümüzü tekrardan toparlayacağımız yerler olmaktan öteye gitmemelidir.
 
İnsan olarak hepimiz, ilk önce kendimize, vicdanımıza daha sonra da çevremizdeki diğer insanlara karşı sorumluyuz.
 
Hele hele sorumlu makamlarda oturup halka hizmetle mükellef isek asla ve kat'a keyfi, taraflı ve hepsinden önemlisi adaletsiz davranamayız. Her insan varlığından, imkânından, çevresinden, yaptıklarından ve dahi yapmadıklarından mes'ul ve sorumludur. Azimli insan, yapmak istedikleriyle ilgili çeşitli sıkıntılarla karşılaşsa bile kararlarından ve yürüdüğü yoldan vazgeçmez, dönmez; sabretmesini bilir. 
 
Doğru insan, doğru yolda olmayı varoluş gayesi bilen insandır. İnsan iradesi bilinen bütün silahlardan daha güçlüdür. Güç, sahip olduğumuz fiziki kapasite veya imkânlarla kendimize mümkün kıldığımız şey değildir. Güç, baş eğmeyen iradedir.
 
Doğru yolda sebat etmektir.  Haksızlık karşısında susmamaktır. Doğru yoldan şaşmamaktır. Hakikati, zamana göre, güce göre, tarafı olduğu yere göre eğip bükmemek ve saklamamaktır. 
 
Gördüğümüzü söylemek sorumluluğumuzdur. NEME LAZIMCI davranıp hepimizin sahip olduğu mülkün viran olmasına göz yummak insan onuruna yakışan bir hal değildir. Biz biliriz ki "DOĞRU SÖYLEYENİ DOKUZ KÖYDEN KOVARLAR." ONUN İÇİN YAŞASIN ONUNCU KÖY..!!!
 
Yunus Emre'nin dediği üzre;
"SEN DOĞRU YOLDA OL DA VARSIN SANAN EĞRİ SANSIN
SEN KENDİNİ BİLDİĞİN SÜRECE DOĞRU İNSANSIN.."
a5b72ef1-54ff-418f-8fdc-ffdc1aca6ff1.jpg