ONUR VE KALP KIRMAK ACI GETİRİR…
Hakkarili Cingöz
25 Nisan 2019 Perşembe 14:36
Onur kırmak zulümdür, cehalettir kalp kırmak ise 70 defa kabe’yi yıkmaktan daha büyüktür…
Günümüzde insanların karşılarındaki bireyleri kendilerinden daha küçük görerek, üste çıkmalarını hayretle seyrediyorum.
Bir sürü insan çevresine, müthiş bir ego ile son derece kaba ve empatisiz bir şekilde davranabiliyor.
Hatta hakaret etmek, küfür etmek ve deyim yerinde ise aba altında sopa göstermek son derece popüler bir hal almış durumda.
Kurumsal hayatın içinde yönetici konumuna gelen empatisiz bir çok insan çalışanlarına büyük zulüm yaparak kendilerini nasıl acıların beklediğini fark etmiyorlar.
Aile büyükleri, aile bireylerine sevgi ile yaklaşmak yerine, öfke ve diktatörlük ile bir şeyleri öğretmeye çalışıyorlar.
İnsanların arkasından konuşmak, dedikodusunu yapmak, haklarını yemek, onların rızıkları ve gelecekleri ile oynamak bile beğeni toplayabiliyor.
Gerçek şu ki, ne ekersen onu mutlaka ama mutlaka bin katı ile biçersin. Çünkü ektiğin tohum sana bir değil, sapı ve kökü ile milyon tohum olarak gelecektir.
Yargılarsan yargılanırsın benim çok sevdiğim bir sözdür. Aslında insanlara karşı gösterdiğimiz her türlü sevgisiz yaklaşım kudretli bir yargıdır.
Ben her zaman kendi hayatımın içinde insanların hakkını yememeye, kalbini kırmamaya çok özen gösterdim. Yeri geldi insanlar bana çok büyük haksızlıklar yaptı, yeri geldi dolandırıldım, yine de olayı tamamen çözmeye ve kendi sistemimden çıkarmaya odaklandım.
Doğruları söylediğiniz zaman karşınızdaki insanlar empatik bir şekilde davranmayabiliyorlar. Sizin anlattıklarınıza bakarak özür dileyebilme büyüklüğünü göstermek, anlamaya çalışmak, saygı duymak ve sevgide kalmak yerine adeta bir duvara dönüşebiliyorlar.
-İnsan onurunu kırmak
İnsanın, insanlık şerefinden aldığı ve kendisinden ayrılmaz bir parça teşkil eden maddi-manevi dünyasını ilgilendiren hakları, dokunulmaz karakter taşır ve saygıyı gerektirir. Genel insanlık onuru, onun temel haklarına, Allah’ın her insanı “kendisine özel yaratmasıyla” şereflendirmesi de bireysel özellik ve yeteneklerine saygıyı zorunlu kılar.
Öncelikle insan kendi “insanlık onuru”nu kendisi korumalıdır. Saygı isteyen öncelikle kendisine saygılı olmalıdır. Bunu sağlayan da genellikle iki şeydir. Birincisi, insanın kendisini yönetebilmesi, “aşağıların aşağısına” iten süflî arzuların esaretinden korumasıdır. Allah Teala, nefsine teslim olarak hayvanlardan bile aşağıya düşen, insan onurunu ayaklar altına alan insanı kınamıştır.
İkincisi de insanın kendisine yakışan işler yapmasıdır. Bunun da iki yönü vardır. Birincisi, yapılan iş, insanın şerefine yakışanlardan olmalıdır. Hz. Peygamber (s.a.s.), Allah’ın onur verici işlerle uğraşmayı sevdiğini, şerefine yakışmayan işlerle meşgul olmaktan ise hoşlanmadığını bildirmiştir.
İkincisi de kabiliyetini gerçekleştirecek alanlarda faaliyette bulunmasıdır. Her insanın farklı bir alanda kabiliyeti söz konusudur. Kişisel olarak saygınlık kazandıran başarının itici gücü, o doğrultuda çalışmakla sağlanabilir.
Kişisel yetiler, Allah’ın insanlığa bir armağanıdır. Diğer insanların bu güce ihtiyacı vardır ve toplum bunu oluşturmakla yükümlüdür. Bu ortamı bulduğu hâlde yeteneklerini geliştirmeyen saygıyı haketmez. Böyle insanlar, ailesine ve topluma yük olur. Ailesi ve toplum içinde onurlarını koruyamazlar.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Hakkari Haber TV