SÜREÇTE BİRBİRLERİYLE ÖRTÜŞMEYEN DÜNYALAR
Türkiye'nin mazlum halkları çözüm ve barış sürecine başından beri büyük destekler sundu.
20 Aralık 2014 Cumartesi 15:58
Bunu gören İktidar da politika bilimi gereği sürecin arkasında kararlı bir şekilde durduğu izlenimini vermek için çok büyük çabalar sarf etti. Ortadoğu bölgesi halkları tarihten günümüze katı ulusalcı/ırkçı ithal sistem istisnası dışında kendi sosyo-kültürlerine özgü sistemler oluşturmanın peşinden koşturmuşlardır. Bunda inançlarının, sosyo-kültürel yaşantılarının ve tarihten devir aldıkları sosyal mirasın etkisine dayanıyor.
Genel olarak bakıldığında her grup, aşiret veya siyasi parti kendisine özgü değerlere paralel, ideolojik hesaplarına uygun bir sistem kurmak, egemen olmak istemiştir. İslamcı-dinci ideoloji ekseninde farklı sistemler hedefleyen gruplardan tutun, aşiretler, cemaatler, tarikatlar, siyasi partilere varıncaya kadar, değişik sosyal, siyasal gruplar farklı ideolojik sistemler hedeflemektedir.
Ortadoğu bölgesinde farklı teokratik sistemler hedefleyenler, Evrensel demokratik değerleri kendi ideolojik değerlerine göre yorumlayıp sistemleştirmek isteyenler, saman alevi gibi sönen, yıkılan Sovyetler Birliği sosyalist sistemini yeniden yorumlayarak sistemleştirme hayali peşinde koşanlar, var olan katı ulusalcı/ırkçı faşist sistemleri devam ettirmek isteyenler ve zayıf da olsa evrensel demokratik değerler sistemini kurmayı hedefleyen karmaşık gerçekliklerle iç içelik yaşanmaktadır.
Ortadoğu bölgesinde sadece evrensel demokratik değerleri hedefleyen siyasi parti ve sosyal gruplar yok denecek kadar azdır. Bütün siyasi ve sosyal gruplar konuşmaya gelince adeta mangalda kül bırakmıyor, icraate gelince de sürü psikolojisi etkisi ile kul'a köle olmaktan başka irade ortaya koyamıyorlar. Ortadoğu halklarının geleneği, sosyo-kültürel derinliği ''şeyh emreder, müridi yapar'' geleneğinden gelmenin baskın etksinden kurtulammıştır/ kurtulamıyor.
İktidar çözüm süreci politikasını, halkların desteğini arkasına almak, ardısıra seçimlerde başarı sağlamak için ısrarla dile getiren, halklar üzerinde etkisi olacak vurgularla sürdürüyor. Diğer çevre veya taraf da halkımızın uğruna bütün varlığını feda ettiği özgür Kürdistan ideali yerine sömürgecilerin arka vagonlarının birinde kendilerine nefes alabilecek bir yer açmak üzere konumlandığı, kişisel çıkış, kurtuluş hesapları içinde olduğu izlenimi veriyor.
İktidar, inandığı değerler ve ideolojik hesaplarla evrensel demokratik değerlerden ziyade kendi inandığı değerler üzerine hızla ve kararlılıkla yeni bir sistem inşa etmektir. Bazı tarafların ideolojik olarak tasarladığı sistem ve dünya görüşü ile iktidarın hedeflediği ideoloji ve felsefe yanyana gelemeyecek kadar aralarında farklılık, ayrı dünyalar ve derin uçurumlar bulunmaktadır. Kürdistan halkları adına masanın etrafında dolaşan bazı tarafların hem iktidarın yerleştirmeye çalıştığı ideolojik paradigma, hem de evrensel demokratik değerler sistemi ile derin ve biraraya gelemeyecek kadar çelişiktir.
Her ikisi sistemsel olarak çok farklı, ayrı ideolojik ve felsefi dünyalardan söz ederken, özgürlükler ve evrensel değerler sistemine dayalı demokratik toplumsal yapıyı değil, iradesini teslim aldığı toplumsal yapı üzerinde egemenlik hedeflemektedir. Biri İslamcı-dinci ekol, diğeri marksist ekol üzerinden dünyayı yeniden okuyup, yorumlayarak, algılayarak geleceği bu eksende şekillendirmek istemektedir.
İslamcı ekol ile yeniden yorumlanan Marksist ekol sistemsel olarak ne kadar örtüşürse, ortaklaşırsa, geleceğe birlikte yürümesi konjonktürel olarak gerçekçiyse, sürdürülen barış ve çözüm süreci de o denli gerçekçidir. Ortadoğu halklarını Marksist teori ve felsefeyi yeniden yorumlayıp sistemleştirmeyi hedefleyenler ile sistemini İslamcı felsefe ve ideolojiye göre büyük bir azim ve kararlılıkla şekillendirmeyi sürdürenlerin ortaklaşmalarını gerçekçi bulan varsa barış ve çözüm süreci de o denli gerçekçi bulunabilir.
Bir taraf ulusal değerlerinden feragat ettiğini ilan etmesi günümüz dünyasında ulusal devlet dışında başka br sistemin var olmadığı gerçeğini değiştirmediğini bilmek zorundadır. Her ulusun bir devleti olmayan yerler de var elbette ve bu yerlerde özerk, otonom veya federal devlet sistemleri şeklinde örgütlenmiş ve halklar eşit haklara sahiptir. Dünya üzerinde yönetim paradigmaları farklılık gösterse bile halkların sahip olduğu haklar genel anlamıyla eşitlik temelindedir. Sadece bunun tek istisnası Ortadoğu bölgesindeki ulusal devletlerdir ve katı ulusalcı/ırkçı paradigma şeklinde, bütün kurum ve kuramları ile farklılıkları imha temelinde örgütlenmiş ve şekillendirilmiştir.
Bu kısa belirlemeden sonra denilebilir mi ki bugün sürdürülen duruma benzer barış ve çözüm süreçleri, dünyanın farklı yerlerinde de yaşanmıştır. Yakın zamanda İngiltere ve İspanya'da barış ve çözüm sürecine doğru gidilirken İrlanda, Katalonya, Galiçya ve Bask halkları öncelikle dil ve kimliklerinin tanınma aşaması tartışıldı ve karara bağlandı. Daha sonra sistemin özerk, otonom veya federal olasılıkları tartışıldı ve karara bağlanmış oldu.
Ne İrlanda, ne Galiçya, ne Bask ve ne de Katalonya halkları adına müzakere yürüten güçler egemen ulusu sistemsel olarak dönüştürmeyi hedeflemediler. Bu devletlerin evrensel demokratik sistemleri hedeflenmediği gibi bunlar bugünde yerli yerinde duruyor, sadece hakları gasp edilen halkların gasp edilmiş hakları iade edildi. İspanya ve İngiltere sistemleri böylece farklı halklara eşit haklara sahiplikte ortaklaşması, özerk, otonom veya federal yönetim sistemleriyle yoluna devam etmesi karar bağlanmıştır.
Barış ve çözüm süreci Ortadoğu imhacı katı ulusalcı/ırkçı sistemler için çok zor ve meşakatli süreçler olacağı gerçektir. Yukarıda sözünü ettiğim bu sistemlerin farklılıkları imha üzerine, yok edici kuram ve kurumsal karakterleri gözönüne alındığında ne demek istenildiği anlaşılabilir. Kaldı ki mazlum halk adına özgürlük ve demokrasi mücadelesi verenlerin imhacı sistemi ideolojik ve felsefi olarak dönüştürme gibi gerçekçi olmayan bir hedef, misyon üstlenmesi barış ve çözüm sürecini daha başından itibaren sıkıntıya sokmuştur.
Egemen ulus dünyanın diğer bölgelerinde görüldüğü gibi özerklik, otonomi veya federasyon şeklindeki örgütlenmeleri makul kabul etmek zorundadır. Ancak katı ulusalcı/ırkçı sistemi bütünüyle ideolojik ve felsefi olarak dönüştümeyi hedef alan sömürge bile olamayan Kürdistan halkları adına diyalog sürdürenler, sürecin başından itibaren meşru hakı olan bölgesel özerklik, otonomi veya federasyondan imtina etme eğilimi göstermesi ciddiyetsizliğini ortaya koymaktadır.
Ülkesini sömürgecilerin vagonnuna eklemlemeyi hedefleyerek diyalog sürecinin başında daha müzakereye oturmadan kayıp eden taraf durumuna gelmektedir. Otonom, özerk, federal veya bağımsız Kürdistan hedeflemeyen, değerlerini sömürgeci vagona eklemleyip kentlerde belediye başkanı ve meclis üyesi olmayı, parlamentoya birkaç vekil göndermeyi hedefleyen, anadil ile eğitimi bile diyalog masasına koyamayan bir yapı görüntüsü ortaya konulmuştur. Bu görüntü elbette ki Kürt halkını temsil etmediği gibi genel olarak halkları da tatmin eden bir durum olmayıp bireylerin kurtuluşunu esas almaktadır. Başından itibaren ulusal özgürlük ve evrensel demokratik değerlerden uzak kişi hegemonyası ve liderlik sultasına dayalı anti demokratik bir sistem hedefleyen yapıların Kürt halkı adın diyalog veya müzakere edemeyeceği görülebilir.
Egemen katı ulusalcı/ırkçı Oradoğu bölge devletlerinin Kürt halkına yönelik imhacı politika ve uygulamalarından usanmış, bıkmış, buna isyan eden yurtsever insanların özgürlük mücadelesi doğrultusundaki iradesini liderlik hegemonyası için kullanmayı esas alarak iradeyi hiçleştiren, sömüren yapıların Kürt halkına sunabileceği, verebilecekleri özgür bir gelecek de olamaz. Bilinen nedenlerden dolayı sıcak bir yuvayı, ailesini herşeyini geride bırakıp yaşamanın en zor yönünü, halkı için özgürlük mücadelesini seçen, tercih edenlerin duygu ve düşünce dünyalarını doğru anlamak ve dile getirmek gerekiyor.
Henüz sömürge bile olamayan Kürdistan'ın mazlum halkları için özgürlük ve demokrasi mücadelesi yolunu seçen yurtsever halkın hayatıyla ödediği emeklerine karşılık Kürdistan'ın özerkliği bile gündeme getirilmediğini duyduklarında, gördüklerinde halkların ciddi hayal kırıklıkları yaşayacakları kuşkusuzdur.
Tarafların herbiri farklı paradigma ve bunun için ayrı ideolojik ve felsefi bütünüyle hedefleri ayrı dünyaları gösteriyorsa aynı zeminde ortaklamayacakları anlaşılabilir. Halklar büyük bir umutla sürecin olumlu sonuçlarını beklerken, huzurlu ve özgür bir gelecek hayali kurarken, sürdürülen diyalogların örtüşmesinin doğanın tabiatına aykırı olduğunu bilecektir. Hayal kırıklığı, büyük bir umutsuzuk yaratacağı aşikar olan barış ve çözüm süreci sonucu oyalama ve çürütme çaba ve politika da olabilir.
Ortadoğu bölgesindeki son altüst oluşlar, işgaller ve toplu katliamlar, hesapların derin, karanlık ve kirli yapıldığı, uluslar arası müdahalenin özellikle Kürdistan üzerine kirli hesapların sonuç almasını önlediği bir süreç yaşanıyor. Bugün bölgedeki ırkçı ve gerici güçlere rağmen yaşanmakta olan ve güney ve batı Kürdistan'ın geleceğini yakından ilgilendiren süreç gerçekçidir. Özellikle batı Kürdistan'da son günlerde meydana gelen siyasal gelişmeler ve Kürt halkının bütün siyasi güçlerinin ortaklaşması, bu parçadaki Kürt halkının geleceğini karanlıklardan söküp alacak ve büyük bir güce dönüşerek özgür ve demokratik yarınlar için umut taşımaktadır.
Bazı güçlerin Kürt halkını ve Kürdistan'ın bir bölümünü sömürgecilerin trenine yedek vagon haline getirme çabaları çözüm getirmeyeceği gibi geleceğe dair halka umut vermiyor. Bireylerin aradığı bireysel çıkış yolu olabilir, halkımızın aradığı uğruna bütün değerlerini feda ettiği özgürlük ve demokrasi yolu ise hiç değildir. Kürdistan günümüz koşullarında parçalı olabilir, güney federal devlet, doğu eyalet ve otonom ise batı federal devlet yolunda ilerliyorsa, kuzeyin evrensel haklarından mahrum bırakılarak sömürgecilerin vagonuna yedeklenme çabası mevcut gerçeklerle örtüşmüyor.
Günümüzde hem bölgede hem de uluslar arasında meydana gelen gelişmeler, değişim ve dönüşümler dikkatle takip edildiğinde görülecek ki yeryüzündeki her halk gibi Kürt halkını da özgür ve eşit haklara sahip bir gelecek bekliyor. Bugün dünya egemen güçleri yüzyıllarca mağdur edilmiş mazlum Kürt halkının yanında yerini almıştır.
Uluslar arası egemen güçlerin bu desteğini ancak değişik oyunlar ve entrikalarla boşa çıkarmaya çalışan bölgesel katı ulusalcı/ırkçı güçlerin bütün çabalarına kararlı biçimde devam ediyor. Kürt halkı özgür geleceğini evrensel demokratik değerlere göre ve uluslar arası güçlerle uyum içinde kuracaktır.
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de halkına ihanet içinde olabilecek, sömürgecilerin çıkarlarına eklemlemeye çalışacak güçler olacaktır. Çözüm süreci günümüz gelişmelerin tümünü görebilecek, özümseyecek nitelikte olmalıdır. Bu uğurda atılacak her adım, söylenecek her söz mutlaka bütün varlığını feda eden yurtsever halkımızın anısına bağlı, hedeflerine uygun olmalıdır. Kürtler bölge halkları ile kardeşlik esasına göre ilişki geliştirirken, bütün halklarla her bakımdan da eşit haklara sahip olmaktan asla taviz vermeyecektir.
Kürdistan coğrafyası stratejik önem bakımından bölgenin egemen konumunda, Kürdistan halkları da hayatın tümünü ilgilendiren her alanda buna layık olabilecek gücü ve iradeyi geliştiriyor.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Hakkari Haber TV