TARIMDA TEHLİKE ÇANLARI!
H. Aziz Hatipoğlu
14 Eylül 2018 Cuma 12:39
Bir tarım ülkesi olarak övündüğümüz ve dünyada kendi kendisine yeten yedi ülkeden biri olarak kabul edildiğimiz Türkiye’de, şimdilerde tarımda alarm çalıyor.
Dünyada un ihracatının yüzde otuzunu karşılayan Türkiye artan petrol fiyatları ve ekilen tarım alanlarının azalmasıyla buğday ithal eden ülke oldu.
2000 yılında 92 milyon dekarda ekilen buğday geçen 2017 yılında 77 milyon dekara inerek ilk kez 1961 yılındaki seviyenin (1961 yılında 78 milyon dekara buğday ekilmişti) altına indi.
Bu da tarımla geçinen ve sofraların baş tacı olan ekmeğin fiyatının artması, fırınlarda unun bulunamaması, un fabrikalarının fiyat farkı bindirmesi ve vatandaşın sofrasının vazgeçilmezi olan ekmeğin aşırı pahalılaşacağını gündeme getirmektedir.
Hakkâri gibi tarımda Türkiye’nin en sonunda gelen bir ilde bile ekilebilecek durumda olan on binlerce dekar arazi boş bekletilmekte, sürülmemekte ve ekilmemektedir.
Sorup soruşturduğunda, astarının yüzünü geçtiğini yani gerek tarla sürümü ve ekimi için traktöre (mazota), gerek biçim ve patosa verdikleri paralarla daha fazla ve daha ucuz un temin ettiklerini bu nedenle tarıma ve ekime yönelmediklerini anlattılar.
Devletin kendilerine ucuz mazot desteği verdiği takdirde buğday ve diğer tarım ürünlerini seve seve ekeceklerini, devletin yatlar için uyguladığı ucuz mazot desteğinin asıl çiftçilerimize ve tarıma uygulanması gerektiğinin özellikle anlattılar.
Bu duruma tüm Türkiye’de rastlanmakta ve İhracattan ithal ülke durumuna düşen Türkiye hala hazırda başta Rusya olmak üzere Litvanya, Ukrayna, Letonya ve Kanada’dan buğday ithal etmektedir.
Tüm bunlar yaşanıyorken ülkemizde ekmek israfı almış başını gitmekte ve sadece İstanbul’da günde 25 milyon ekmek çöpe gitmektedir.
Kahvaltılarda taze ekmek ısrarında olanlar bayat diye yenmemiş tüm ekmeği çöpe atmaktan çekinmemekte dünyada milyarlara varan insanlar aç iken onlar israfın doruğunda ve hiçbir gam ve gelecek düşünmeksizin savurganlıklarına devam etmektedirler.
Bunun yanı sıra evlerimizde, iş yerlerimizde, lokanta ve otellerimizde ve düğünlerimizde ekmek israfı haddi aşan bir manzara arz etmekte ve hiçbir vicdanın kabul etmeyeceği savurganlıklar yapılabilmektedir.
Dünyanın birçok yöresinde insanlar açlıktan kıvranıyorken, bir parça ekmek bulamıyorken bizim bu savurganlığımız ve ekmek israfımız “Allah Korusun” yarın başımıza böyle bir felaket geldiğinde daha iyi anlaşılacak ne yazık ki iş işten geçmiş olacaktır.
Bir yandan ekilebilecek araziler azalıyor ve buğday ithal eder duruma gelirken diğer yandan ekmekteki bu aşırı israf tam bir zıtlığı göz önüne getirmektedir.
Aynı şekilde sebze tohumlarında İsrail’e olan bağımlılık ve İsrail tohumlarını ekme yani mecburiyetten ve her yıl milyarlarca dolar tutarında sebze tohumları için İsrail’e para ödenmektedir. Bilindiği gibi İsrail’in geliştirdiği yöntem sayesinde ürettiği tohumlar hiçbir şekilde ikinci bir ürün için tohum vermemekte daha sonra ve seneye ekilecek sebzelerin tohumları yeniden İsrail’den satın alınmak durumunda bırakmaktadır.
Atavari tohumlarımız yok edilerek hem tattan ve hem de kaliteden mahrum olmuş durumdayız.
Bugün organik diyebileceğimiz ve gerçek tadını alabildiğimiz kaç tane sebze türü kaldı.
Hatırlıyorum da rahmetli annem yaptığı kurutulmuş yeşil fasulye ve kurutulmuş domateslerle yaptığı çorbaların halen tadı damağımda. Bugün aynı sebzelerle yapılan yemeğin hiçbir tadı yok durumunda. Maharet annemde miydi yoksa o günün şartlarında organik olarak ve tamamen ata babadan kalan tohumlarla yapılan ekim sonucu hasat edilen sebzelerde miydi?
Yerli tohumlara dönemezsek ve mazot ucuzlayıp veya devlet tarafından çiftçi finanse edilmezse geleceğimiz yok olacak ve çocuklarımıza böyle giderse GDO’lu ürünleri miras bırakacağız.
Gerçekten tarımda alarm ve S.O.S. çanları çalınmakta
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Hakkari Haber TV