24 Kasım 2024
  • İstanbul8°C
  • Ankara3°C

ZAMANIN NERESİNDEYİZ?

H. Aziz Hatipoğlu

28 Temmuz 2017 Cuma 11:10

Yaşayan her canlı zamanın bir yerindedir. Kimisi dünyaya merhaba derken diğeri dünyaya elveda deyip ayrılmakta, kimisi hayatının baharını yaşarken diğeri hazan mevsimini yaşamakta, kimisi günün gün ederken diğeri çile deryasında boğulmakta ve kimisi kuş sütüyle beslenirken diğeri kuru bir ekmeğe muhtaç durumdadır.

 İzafi olan ve soyut bir kavram olan zamanı nerede ve nasıl geçirmekte kısacası değerlendirmekte miyiz?

Cenabı Allah insanları eşrefi mahlûkat olarak yaratmıştır. Yani yarattığı mahlûkatlar bugünkü tabirle canlılar içerisinde en üstünü ve en şereflisini kılmıştır. Yarattığı her şey biz insanların hizmetinde ve emrindedir.

Koyun ve inek bizim için süt verir. Arı bizim için bal yapar. Atlar bineğimiz ve diğer canlılar da bizim için sonsuz hikmetler ve yararları vardır. Hiçbir canlı boşu boşuna yaratılmadığı gibi hiçbir canlı da başıboş değildir. Her canlı Allahın bahşettiği ve kendisine vazife kılındığı şekilde hayatını devam ettirir ve sonra ölür.

Tüm bunlar böyle iken dünyada iki tür insan yaşamaktadır. Birincisi bunun idrakinde olan ve yarının ahiret gününe iman edip hesap verileceğini ve hesaba çekileceğini bilerek hayatına yön vermeye çalışanlar. Diğer bir kesim ise insanları canlı varlıklar gibi görüp her şeyin bu dünyadan ibaret olduğunu, bu dünyadan başka bir dünyanın olmadığını ve ne yaparlarsa yapsınlar her şeyin bu dünyada son bulacağını ve gününü gün etmenin -affınıza sığınıyorum- hayvanlaşmanın peşindedirler.

İnsan iki delik arasında yaşamamalıdır. Birisinde beslenilen ve nefes alınıp verilen ve diğeri de işe yaramayan üresinin anüs vasıtasıyla dışarıya atılması bu deliklerin vazifeleridir. Aynı delikler hayvanlarda da mevcuttur. Her şeyin bu dünyadan ibaret olduğunu savunanlar hayvanların da yiyip, içip ve şehvi arzularının tatmini dışında bir şey yapmadıklarını gözlemlemektedirler. Aynı hayatı yaşayan kendilerinin onlardan bir farkı kalmış mıdır? Ama ibret nazarıyla bakıldığında hayvanların da yaradana secde ettiklerinin farkına varacaklardır.

Kendisini canlılarla bir tutup onlar gibi yiyip içen ve her türlü dünyevi zevki yaşayanlar bu dünyada mutlu mudur?

Kaliforniya Sendromu denilen ve çoğu kez intiharla son bulan vukuatlar yaşamaktayız. Amerikanın bu en zengin bölgesindeki insanlar dünyevi her şeye sahipken; yatı, arabası, evi, parası, kısacası her bir şeyi varken ve her bir şeyi yapıyorken nasıl oluyor da hayattan kopmakta ve intiharı seçmektedirler? Türkiye’de de yılda yüzlerce insan bu sebeple hayatlarına son vermekte ve intiharı seçmektedirler.(TÜİK verilerine göre 2013 yılında 3 bin 89 kişi)

Psikolog ve psikiyatristlerin durum hakkında tek söyledikleri inançsızlık, yalnızlık ve amaç yoksunluğu bu eylemlerin sebebi olduğudur.

Birinci etaptaki insanlarında bir kısmı bu inanç çerçevesinde hal ve hareketlerine dikkat etmekte ve buna göre hayatlarını idame etmeye çalışmaktadırlar. Diğerleri de her ne kadar buna iman edip inanıyorlarsa da çoğu kez hal ve hareketlerinde, yaşamlarında, çalışmalarında ve işlerinde bunu pek nazara almamakta, umursamamakta, es geçmekte ve “Allah her şeye kadir. Bizi af eder” söylemi içerisinde hatalı, günah ve iman ettiğiyle taban tabana zıt icraatlardan geri kalmamaktadırlar. 

Şöyle alıcı bir gözle kâinata ve çevremize bakalım. Hiçbir şeyin kendiliğinden olmayacağına inanan şahıs nasıl oluyor da kendisinin sadece bu dünya için gönderildiğine inanır. Mevsimler yeniden yaratılmanın bir tezahürü değil mi? En soğuk günler ile en sıcak günler yeniden yaratılmanın ve her şey zıddıyla mümkündür inancının bir tekrarı değil mi? Uyku bir yarı ölüm değil mi?

Zaman hızla akıp gitmekte ve insanoğlu günde 24 saat hızla o meçhule, belirlenmiş ölüme akıp gitmektedir. Bunu bile bile yaşayıp yarın ve yarından yakın gerçekleşecek bu ölüme hazırlanmamak gaflet değil de nedir?

Kendisini hayvanlarla eş değer görenlere bir şey demiyoruz. Kendisini eşrefi mahlûktan hayvanlaşma düzeyine indiren ve yarın yoktur, hesap günü yoktur, ölünce bir bitki gibi yok olup gideceğiz diyenlere bir şey söyleyemiyoruz. Ama akıl, izan sahibi ve biraz tevekkül eden her kes görecek ve farkına varacak ki ölüm yok oluş değil bir diriliş ve bir yeniden hayata başlangıçtır.

Zamanın neresinde olursak olalım her daim şu soruyu kendimize sormaya çalışalım.

“Hesaba çekilmeden kendimizi hesaba çekelim.”

Hayat terazisi bu olanın bu günü huzurlu ve mutlu ve yarını emindir.   

 

Yorumlar
YASAL UYARI: Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Hakkarihabertv.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.