KÜRT SORUNU TARİHSEL SÜREÇ “Kürt diye bir millet ve Kürtçe diye bir dil yoktur” tezi resmi ideoloji doktrini olarak endokrinize edildi.Kürtler Osmanlı’nın son dönemlerinde ‘Milli devlet’ ideolojisi İttihat Terakki tarafından tartışılırken, halifeliğe ihtiyacımız var mı? diye anketler yapılırken ve İngiliz Gizli Servisi Araplara gidip Türkler kafir oldu derken ve Arapları çöl casusları ile aldatılırken Osmanlı’ya sadık kalmış Türk dışı en büyük unsur Kürtlerdi. Gerekçesi de “İslam’da kavmiyetçilik yok” tezi idi.
Devleti yönetmek için düşmana ihtiyacı olan paranoid algı olmayan tehlikeyi görür. Olmayan irticayı görür, dindar insana terörist muamelesi yaparak 28 Şubat darbesini gerçekleştirir. Toplum genelinde olmayan bölücülüğü görüp Güneydoğuda anadilini konuşana terörist muamelesi yapar. Bunun sonucunda korktuğunu gerçekleştirecek hatalar yapmaya anlam bağları oluşturmaya ve halkına şiddet uygulamaya devam eder. Düşmana ihtiyacı olan paranoid kişilerin devlet yönetiminde olması aslında en büyük tehlikedir.
Cumhuriyetin kuruluş felsefesinde ve 1924 anayasasında olmayan bir değişiklik yapıldı. Osmanlı dönemindeki hem batının kabul ettiği hemde Osmanlı’da diğer unsurların benimsediği ‘Ayrımcılık yapmayan kültürel Türklük’ kavramı diğer ırkları asimile eden ‘Kan bağına dayalı Türklük’ kavramı olarak değiştirildi.
YAKIN TARİH VE BUGÜN:
Yakın tarihimizde Kürtçe konuşmaya getirilen yasaklar, Kürt isimlerini köy ve şehirlerden kaldırılması kültürel psikolojik tacizlerdi. İnsanlara ya sev ya terk et denildiğinde ya asimile olacaklar, ya isyan edecekler ya da sessiz bir kültürel içe kapanmaya girecekler yahutta demokratik sabırla onurlu mücadeleye devam edeceklerdi.Kültürel kimlikler üç özellikle birlikte yaşama ortamı sağlarlar.Dil birlikteliği ilişkisi ile güven sağlama,Din birlikteliği ilişkisi ile güven sağlama,Menfaat birlikteliği ilişkisi ile güven sağlama.Resmi ideoloji din bağını yok saymaya devam ediyor.
Dil bağını yasaklara ve baskılara rağmen Türkçe haline getiremedi. Kalan tek bağ menfaatle oluşan güven ilişkisi. Bugün seküler Kürtleri bu topraklara bağlayan tek bağ menfaat birlikteliği ve ortak gelecek projeleri kalmıştır.Kürt kökenli insanlar ana dilini koruma refleksi ile okula ve öğretmene direndi. Dindar insanlar despotizm ve totaliterizme karşı içe kapanmayı tercih etti. Bütün bu tepkiler toplumsal depresyon işaretidir. Askeri darbelerle travmalar tekrarlandıkça insanların motivasyonu kırıldı. Türkiye geri kalmaya devam etti. Daha özgür, daha müreffeh ve daha güvenli bir ülke yaratamayan yönetimler meşruiyet erozyonlarına uğruyor.
Bu, Türkiye için de geçerli. Türkiye Kürtleri, etrafında Kürt kimliğiyle özgürce yaşayabileceği ülke veya ülkeler oluştukça o insanları burada tutmak zorlaşacaktır. Kürtlerin kazanımları Türkler için kayıp mıdır? Önce oturup bunun üzerine düşünelim. Irak'ta, Suriye'de ne zaman Kürtler biraz nefes alsa, rahatlasa, haklarına ve özgürlüklerine kavuşsa Türkiye'den birileri bunları 'tehdit' olarak görüyor.Hem o insanlara 'kardeşlerimiz' deyip, hem de onların kazanımlarından tehditler çıkarmak tutarlı bir davranış değil. Üstelik, Irak ve Suriye Kürtlerinin akrabaları bizim yurttaşlarımız. Böylesi bir memnuniyetsizlik ve tehdit söyleminin 'bizim Kürtler' üzerinde nasıl bir tahribat yarattığını da hesaba katsak iyi olur.
Suriye'de mesele, Kürt meselesine gelip dayandı. Böyle olunca da 'geleneksel devlet refleksleri' devreye sokuldu hemen. Kırmızı çizgiler çekildi, müdahale tehditleri savruldu. Bu gelişmelere artık farklı tepkiler göstermek gerek. 1990'lardan itibaren Kuzey Irak'taki Kürt oluşumuna ilişkin o dönem vesayet kurumlarının ve onların sivil uzantılarının söylemlerini bugün AK Parti hükümetinin tepesindeki isimlerin dillendirmesi şaşırtıcı. Öncelikle, bölgesel siyasette 'Kürtler için iyi olan Türkiye için kötüdür' formülünü sorgulamalıyız; bu hem ahlaki değil hem de Türkiye Kürtlerini uzaklaştırıyor.
Ayrıca. Suriye'nin 'toprak bütünlüğü'nü savunuyoruz demenin Türkçesinin tıpkı Irak'ta olduğu gibi, aslında Suriye'den doğacak bir 'Kürt siyasal varlığına izin vermeyiz' demek olduğunu herkes biliyor.Artık Kuzey Irak'ı veya Kuzey Suriye'yi bırakıp kendi sorunumuza odaklansak iyi olur. Irak veya Suriye Kürtleriyle uğraşmak bizim sorunumuzu çözmeyecek. Kürt sorunundan kaçış yok. 'Benim için Kürt meselesi bitmiştir' demekle bitmiyor mesele. Daha öncekiler de 'benim için Kürt yoktur' demişlerdi. Ne oldu?Kürt meselesini ulusal bütünlük içinde çözebilmek için radikal bir paradigma değişimi şart.
Alışılagelmiş düşünce kalıplarıyla çözüm, hatta kısmi rahatlama bile mümkün değil. Öncelikle şu 'ulus devlet' konusu... Bunun 'tek uluslu-tek dilli' homojen bir ulusla alakasının olmadığını iyi anlamak durumundayız. Toplum veya ulus inşa eden devletler modeliyle Kürt sorunu çözülemez.Artık mesele her yönüyle bölgesel. 'Eskiden de farklı değildi' diyebilirsiniz. Doğrudur; ancak eskiden bu 'bölgesel sorunu' bastıracak 'bölgesel muhataplar' bulurdunuz. Bölgedeki 4 ülkenin 'ortak sorunu'ydu Kürt sorunu.
Şimdi durum farklı; artık Kürtleri bastırmak üzere 'ortak hareket eden' rejimler dağıldı. Saddam gitti, Esed yolcu, Türkiye'de vesayetçi-asimilasyoncu devlet yok, İran çaresiz. Artık Kürtlerin kendileri bölgesel bir zeminde ortak hareket ediyorlar ve birbirlerini tetikliyorlar.Şunu bilelim; daha özgür, daha müreffeh ve daha güvenli bir ülke yaratamayan yönetimler meşruiyet erozyonlarına uğruyor.
Bu, Türkiye için de geçerli. Türkiye Kürtleri, etrafında Kürt kimliğiyle özgürce yaşayabileceği ülke veya ülkeler oluştukça o insanları burada tutmak zorlaşacak.Unutmayalım; bölgede en büyük Kürt nüfusu Türkiye'de yaşıyor, bizim Kürtlerimiz Kürtler arasında en eğitimli, en zengin, en kentli, siyasal olarak en bilinçli ve de en aktif kitleyi oluşturuyor. Böyle bir etnik grubun haklar ve özgürlükler bakımından bölgedeki diğer Kürtlerden geri kalmasını, aza razı olmasını beklemek abes olur.
SORUNUN PSİKO-SOSYAL BOYUTU:
- Genellikle 13-23 arası olan gençlik döneminde kişisel kimlik sorunları yaşayan gençlerdağa gitmek için potansiyel adaylardır. Dağa giden gençlerin ruh hali incelendiğinde ebeveynleri tarafından dövüldükleri veya tacize uğradıkları ve kişisel sınırlarının ihlal edildiği dikkati çeker. Pek çoğunun düşmanları tarafından aşağılandığı, bu aşağılama sonucu öfke, kin ve nefret görülmektedir.
-Sistemli şiddetin bir amacı da nitelikli insanları öldürmek, karşı tarafı mantığıyla değil duygularıyla hareket ettirmek, insanları sindirmek, birbirlerinden kuşkulandırmaktır.
-Güneydoğu’daki sistemli şiddetin amaçlarından birisi medyatik ilgiyi çekmektir. Medyanın bir zaafından faydalanırlar. “Çarpıcı olaylar olağan haberlerden üstündür.” Medyatik kural teröristlerin gündemi belirlemesine neden olur. Gündemi teröristlerin belirlemesi, vermek istedikleri mesajı vermelerini sağlayacaktır.
-Şiddetin üzerine giderken hep alt çizgiden yani ceza seçeneğinden gidilmesi yarayı büyütüyor. Üst çizgi yani ödül seçeneği göz ardı ediliyor.-Dağa giden kişiler nadiren ruhsal olarak hastadırlar. Çoğu stratejik planlama yeteneğine sahip, zeki insanlardır. Yaralanmış kişisel kimlikleri, grup kimlikleri ve milli kimlikleri, dini kimliklerini onarmak isterler. Bu başarısızlık ve yaralanmışlık duygusu şiddeti idealize etmeye yönlendirir. Eğer birincil kimlikleri, grup kimliği ise bu kişiler kolaylıkla canlı bomba olurlar. Böylece vicdanlarından iç izin çıkmış olur.
Kaybolmuş ve yaralanmış grup kimliğini ikame etmek için terörist gruba sıkıca bağlanırlar.-Kimler canlı bomba olmaya aday? İncelediğimizde 17-23 yaşları arasındaki genç bekar erkekler, ergenlik geçişinin kimlik krizini yaşarlarken potansiyel adaylar olduğu anlaşılır. Kimlik krizi içindeki genç ailelere karşı çıkma eğilimleri olduğu dönemde eğer etnik çatışmadan dayak yemişse, ailelerinden, sevdiklerinden, birisini kaybetmişse potansiyel adaydır. -İki insanın iyi işbirliği kurması için farklılıklar ötelenir benzerlikler güçlendirilir. Zamanla iyi ilişkinin kazanımları ile farklılıklar tolere edilir.
Aynı kural toplumlar içinde geçerlidir.-Kürtler eğer halen rüyalarında annelerine Türkçe sesleniyorlarsa, devletin bu insanlar üzerinde büyük bir asimile politikası uygulandığını göstermektedir.
- Dağa giden gençlerin oluşumundaki psikolojik alt zemine bakıldığında öz saygı ihtiyacının karşılanmadığı ve zedelendiği görülür.
SORUNUN ÇÖZÜMÜ İÇİN FİKİRLER:
- Politik güçler şiddet ve ayrımcılık uyguladıkça korku duygusu artar, ümit duygusu azalır, intikam ateşi alevlenir. Mezopotamya insanında var olan acı çekme, şehit olma, öç alma, şiddeti sorun çözmede yöntem olarak kullanma kültürüne intihar kültürü eklenerek dünyanın geleceği tehlikeye atılır.Bu nedenle temel insan hakkı olan anadilini konuşma ve öğrenme hakkı hiç pazarlığa tabi olmadan verilmelidir.
- İyi ilişkiyi güçlendirmek için tarafların özgeçmişinde var olan ortak değerler kişilik testleri ve dikkatli değerlendirmelerle tespit edilir. İyi ve güzel paylaşımlar tekrar canlandırılmaya çalışılır. Ortak zevkler eğlenceler, ritüeller, törenler, yaslar paylaşılır.- Bugünkü tehlike demokratik açılımın ortak değerleri güçlendirmek yerine ortak kimlik değerlerini değil farklı kimlik değerlerini güçlendirecek şekilde yönetilmesidir. Kültürel bağları güçlendirmeden yapılan özgürleşme ayrışma ile sonlanır. Tıpkı ailelerde olduğu gibi.
- Kimse kimseyi küçük görmemeli, kimse kimseyi değiştirmeye çalışmamalı, karşı tarafın eşit olduğunu kabul etmelidir.- Dağa çıkışı önlemek için gençlere güven verici yaklaşımlar gerekiyor.- Bunlar; güzel iş imkanları sağlamak, iyi eğitim imkanına sahip olmak, kimliğine saygı gösterdiğini hissettirmek gibi.- Ayrıca bir de üniter devlet konusu var. Üniter devletle aslında merkezden yönetilen, merkezde de vesayet kurumlarının yönettiği devlet kastedildi.
Oysa güçlü yerel yönetimlerin, eyalet sisteminin, bölge yönetimlerinin bulunduğu ülkeler de 'üniter'dir. Bizdeki üniter devlet takıntısı aşılmadan Kürt sorununda yaratıcı ve tatmin edici adımlar atılamaz. - Bir başka konu, 'reform yöntemi'. Ne yaptığınız kadar nasıl yaptığınız da önemlidir. Reform denilecek bir adım atılacaksa, bunu tepeden aşağıya bir 'lütuf' olarak vermekten vazgeçmeli. Sürece 'ötekiler'i de katmadan reformlar karşılık bulmaz.
- Kürt halkının doğuştan verilen temel haklarının verilmesi engellenmemeli ve ertelenmemelidir.
- Kendisi için Türkçülük yapmasını hak kabul edenin, tutarlılık bakımından bir Kürdünde Kürtçülük yapma hakkı olduğunu kabul etmek gerekir.
- Kendi halkı içindeki farklılıkları tehdit olarak gören bir zihniyetin çevresindeki farklı komşuları dost görmesi mümkün olamaz. Onun için devletin başta kendi topraklarında yaşayan farklı dilleri ve dinleri tehdit olarak görmemeli bunlara sahip çıkmalıdır.
- Özgürlüğü kısıtlanmış insanlar, uygun koşulların oluştuğu her ortamda patlamaya hazır mayın gibidir. Kürt halkının soyut doğrularıyla somut gerçekleri birbiriyle çatışmaktadır. Çatıştığı içinde bu halk birer mayın gibi patlayabilir. Onun için soyut doğrularla somut gerçekler birbiriyle paralel olmalıdır.
- Kürt halkının kimlik sorunu vardır. Unutmamak lazımdır ki;Kimlik duygusu insanoğlunda var olan önemli bir duygudur. Kimlik insanın zihinsel sığınma alanıdır. Bir toplum için evler ne anlam ifade ediyorsa kültürler içinde kimlik o dur. Kimliği olmayan, yiyeceği, içeceği olupta evi olmayan insan gibidir.
- Kimlikleri aşağılanan Kürt halkı, başka çözümleri kalmadığını düşündükleri zaman,kimliklerini şiddet kullanarak korumaya çalışırlar.
- İnsan anadilini ve derisinin rengini değiştiremez. Bu özelliklerinden dolayı aşağılandığında da öz saygısı zedelenir. Öz saygının zedelendiği durumlarda da kişi ona sebep olan kültüre karşı tepki verir. Ve negatif duygular hisseder. Negatif duyguların sonucunda da toplumsal barış bozulur.
- Küresel ahlak ve küresel barış için küresel adaletin olması gerekir. Türkiye Cumhuriyet’inde başta kendi ülkesinde olmak üzere barışı ve adaleti sağlaması gerekir ki dışarıdaki haksızlıklara söz söyleme hakkı olabilsin. Küresel adalet söylemlerine hakkı olabilsin.
- Devlet, kendisine karşı suç işlediğini iddia ettiği siyasetçileri, düşüncesi yüzünden tutuklanan vatandaşları için koşulsuz şartsız genel bir af çıkartmalıdır.
- Devlet yaptığı faili meçhul olaylardan dolayı zarar görmüş ailelerden özür dilemeli ve bu ailelere tazminat ödemelidir. Bu devleti zayıf göstermez aksine devletin itibarını saygınlığını güçlendirir.
- Durmadan kanun değişen yerde kanundan değil, kanunsuzluktan bahsetmek mümkündür. Bunun için devletin köklü, herkesi kapsayacak, çağa uygun kapsamlı bir anayasa hazırlaması gerekmektedir. - Eğitimden yoksun bölgelere devletin şefkatli yüzü gösterilmeli ve bu halk ciddi bir şekilde eğitilmelidir.
- Okullarda çocuklara dışarıda yaptıkları marjinal hareketlerin (taş atma, polise askere saldırma v.b) hayatlarına nelere mal olabileceğini anlatmak gerekir. Okumanın onlar için daha önemli olduğunu ve kalemin ateşli silahtan daha güçlü bir silah olduğunu anlatıp onlara aşılatmak gerekir.
-Türkiye’de ciddi reformlar yapılmalı ve bütün Türkiye’de demokrasinin hakim olması gerekmektedir. Bir bölgede adalet ve demokrasi tam işlerken başka bir bölgede eksik işlemesi toplumsal barışı ve huzuru zedeler. Bu meselenin önemini daha iyi öğrenmek için 1970 yılında Irak’ta mevcut hükümet ve Molla Mustafa Barzani'nin meselesini örnek verelim:Saddam Hüseyin başkanlığındaki bir heyet Molla Mustafa Barzani'yle Erbil'de buluşurlar. Irak Kürtleri 1961'den beri özerklik için silahlı mücadele yürütmektedir.
Bağdat yönetimi sorunu çözmek için yeni bir anlaşma önerir. Mustafa Barzani Kürtlerin özerkliği tanınmadan silah bırakmayacağını, Peşmergeleri de dağıtmayacağını söyler. Saddam Hüseyin şartları kabul edince de ateşkes başlar. Bu toplantıda Mustafa Barzani'nin oğlu Mesut Barzani de vardır. Irak heyetine bir soru yöneltir; Irak'ın bütününde demokrasi sorunu nasıl çözülecektir? Saddam Hüseyin'in cevabı nettir: 'Irak'ın geri kalan kısımlarının nasıl yönetileceği sizin işiniz değil. Siz Kürdistan'da özerk olacaksınız. Irak'ın tümünden size ne?'Mesut Barzani'nin sorusunun ne anlama geldiği zaman içinde gayet iyi anlaşıldı; ülkenin tümü demokratikleşmeden sorun çözülmüyor.
Çözülmüyor çünkü demokratik olmayan merkezî yönetim özerklik vermesine rağmen Kürtleri kazanamıyor, tatmin etmiyor. Demokratik olmayan bir rejimin azınlıkların her türlü kazanımını berhava edebilme ihtimali 'kesin çözüm' arayışlarını tahrik ediyor.Bugün Irak'ta güçlü bir federal yapı var. Barzani başkanlığında Kürdistan Bölgesel Yönetimi hem kendi kendini yönetiyor hem de merkezî yönetim üzerinde söz sahibi, Bağdat'ın petrol kaynaklarından da pay alıyor.Ama olmuyor.
Merkezle bölgesel yönetim arasındaki ilişkiler kopma noktasında. Bunun nedeni sadece Irak Kürtlerinin milliyetçi refleksleri, kendi bağımsız devletlerine sahip olma çabaları değil. Bağdat'ın merkeziyetçi, otoriter, iktidarı ve kaynakları paylaşmaya yanaşmayan tutumu Irak Kürdistanı'nı farklı gelecek arayışlarına itiyor. Kısaca, merkezde demokrasi hakim olmadan bölgesel özerklik bile ülkesel bütünlüğü muhafaza etmeye yetmiyor.Irak Başbakanı Maliki'nin otoriter, merkeziyetçi ve dışlayıcı politikaları ülkeyi bölünmeye doğru götürüyor.
Geçenlerde Barzani adeta elli yıl önceki soruyu neden sorduğunu şöyle ifade etti: "Mesele sadece Kürtler değil, Irak'ın tümü. Irak demokratik, federal ve çoğulcu olduğunda bir ve birleşik kalır. Biz Irak'ın bütünlüğünü tehdit etmiyoruz. Irak'taki diktatörlük Irak'ın bütünlüğünü tehdit ediyor."Barzani samimi veya değil, başka mesele.
Ama diğer örneklerden de biliyoruz ki 'ülkenin birliği' adına meşrulaştırılmaya çalışılan otoriter rejimler gerçekte ülkeleri bölüyor. Suriye'de de yaşanan bu... Yarın Esed sonrası da aynı sorunlar yaşanacak. Farklı etnik veya dinî grupları bir arada tutmanın yolu tam demokrasi ve çoğulculuk...Türkiye de sorunun vahametini kavramalı ve elini çabuk tutmalı. Demokrasisini derinleştirmezse 'bağımsızlık' talepleriyle başa çıkamaz.