Suruç katliamının okumasının yapılmadığını söyleyen Zozani, katliamın siyasi mesajlar üzerine kurgulandığını söyledi. Siyasetteki belirsizliğin sokağa kaos olarak yansıdığını ifade eden Zozani, Türkiye'nin tarihi fırsatı değerlendiremediğini belirtti.
Türkiye'nin Kürtlere karşı tutum almaktan vazgeçmesi gerektiğini söyleyen Adil Zozani, "Türkiye’nin Kürtlere karşı basiret tutulması devam ederse yarın için aynı şeyi söylemek mümkün görülmeyebilir." dedi.
"Türkiye’yi yönetenlerin kendilerini gözden geçirme zamanıdır. Kürtleri tehdit olarak değil, geleceği birlikte inşa edecekleri partner olarak görmesi gerekmektedir." okuması yapan Zozani, istifa isteyerek acıları hafifletemeyeceğimizi ifade etti.
KAÇ VEKİL DAHA ÇIKARABİLİRİZ HESABI
Suruç katliamının siyasi okumasını yapamadığımızı düşünüyorum. Bu katliam planlanmış ve siyasi mesajlar üzere kurgulanmıştır. 7 Haziran seçimlerinden sonra oluşan siyaset iklimi farklılıkların birlikte yönetime katılımını düşünenleri umutlandırdı. Ancak, uzlaşma yerine iktidar muhalefet herkes olası erken seçimlerde ‘kaç vekil daha çıkarabiliriz’ hesabını yapmaya başladı.
SİYASETTEKİ BELİRSİZLİK SOKAĞA KAOS OLARAK YANSIYOR
Siyasetteki belirsizlik sokağa kaos olarak yansıyor. Suruç katliamı bu kaosu derinleştirme hamlesidir. Uzun süredir, Suriye’deki kaosun Türkiye’ye transferini söyler dururuz. Devleti yönetenler bu konuda hiçbir uyarıya kulak asmadı. Muktediriz hesabıyla hareket ettiler. Şimdi de telaşla ne yapacaklarını sorguluyorlar.
TÜRKİYE FIRSATI DEĞERLENDİREMEDİ
Ortadoğu’daki kaos Türkiye açısından ciddi bir risk içerdiği gibi önemli de bir fırsat sunuyor. Feraset sahibi bir yönetim Türkiye’nin önüne gelen bu fırsatı değerlendirirdi. Maalesef mevcut hükümetin nitelikleri taşımadığını görüyoruz. Kürt siyasetinin çözüm konsepti ve Türkiye’ye yönelik ortak yaşam paradigması Türkiye’ye karşı tehdit olarak okunduğu için sayın Öcalan ile yapılan çözüm görüşmeleri hükümet açısından taktik hamle düzeyinde kaldı.
KÜRTLERE KARŞI BASİRET TUTULMASI DEVAM EDERSE
Bugün bu uyarıyı yeniden yapmak Türkiye’nin geleceğinden kaygı duyan her siyasetçi için tarihsel bir görevdir. Türkiye, Kürt halkının Ortadoğu’daki kazanımlarını tehdit olarak görmekten vazgeçmelidir. Dört parça Kürdistan’da yaşayan Kürtlerin yönü Türkiye’ye dönüktür. Bugün Rojava, Güney ve Doğu Kürdistan parçalarında yaşayan Kürtlere ‘ortak yaşamı kiminle tercih edersiniz’ diye sorulsa; cevabın Türkiye olacağını tahmin ediyorum. Bunca olumsuzluğa rağmen bugün için tercihin böyle olacağını öngörebiliyorum. Ancak Türkiye’nin Kürtlere karşı basiret tutulması devam ederse yarın için aynı şeyi söylemek mümkün görülmeyebilir.
SURUÇ KATLİAMI DORUK NOKTASIDIR
Türkiye’de tablo bu şekilde okunamıyorsa sorumlusu siyasettir. 13 yıllık iktidarında Ak Parti’nin Ortadoğu okumasının yanlış olduğunu herkes görüyor artık. Türkiye Esed’e karşı birilerini kullanmayı tercih etti. Ancak, Esed aynı mekanizmayı Türkiye’ye karşı kullanabileceğini gösterdi. DAİŞ çetelerinin Esed rejimine karşı tek bir eylemi söz konusu değil iken, Irak’ta ve Suriye’de Kürtlere yönelik katliamlarını Türkiye analiz edemedi. DAİŞ’in asıl hedefi Kürt Siyasetinin sayın Öcalan’ın rehberliğinde geliştirdiği ortak yaşam paradigmasıdır. DAİŞ’in Demokratik Çözüm ve Barış siyasetini boşa çıkarmak üzere geliştirdiği hamlelerin doruk noktası Suruç katliamıdır.
TÜRKİYE KÜRTLERİ PARTNER OLARAK GÖRMELİ
Şimdi Türkiye’yi yönetenlerin kendilerini gözden geçirme zamanıdır. Kürtleri tehdit olarak değil, geleceği birlikte inşa edecekleri partner olarak görmesi gerekmektedir. Siyaset de buna göre kendisini gözden geçirmelidir.
MUHALEFETİN DE GÜNAHI VAR
İktidarda bulunanların bu işte günahı varda muhalefetin yok mu? Elbette ki vardır. Muhalefet statüko havuzunda yüzerek iktidar değişimini devrim olarak görmekten vazgeçmelidir. Slogan siyasetini terk etmeli, çözüme dair sözünü söylemelidir. Gördük ki Ak Parti’nin tek başına iktidar olamaması muhalefet açısından devrim niteliği taşımıyor.
İSTİFA İSTEYEREK ACIYI HAFİFLETEMEYİZ
Mevcut koşullarda iktidar değişse de sorunlar değişmeyecektir. Çünkü sorun üreten bir sistemi var Türkiye’nin. Valinin, emniyet müdürünün istifasını isteyerek Suruç katliamının acısını hafifletemeyiz. Bir daha benzer olayların vuku bulmasının önüne geçemeyiz.
KİMİN ELİ KİMİN CEBİNDE?
Türkiye’de güvenlik mekanizmasının sistemsel yapısı zaaflıdır. Emniyetteki esnek hiyerarşik yapıda kimin kimden talimat aldığını sorgulatamıyor. Örneğin, Kobani sınır hattında talimatlarını Genel Kurmay Başkanlığı’ndan alan askeri birlikler var. Bunun yanı sıra talimatlarını Özel Kuvveler Komutanlığı’ndan alan birlikler ve ayrıca Emniyet Genel Müdürlüğünden talimat alan polisler mevcut.
Olası bir ihmali kime yükleyeceğiz. Sorumlusu kim? Her kes aynı şeyi söyleyecek: İktidarda bulunan hükümet. Olağan koşullarda olması gereken bu. Ancak, operasyon yetkisi bulunan MİT’i ve Cumhurbaşkanı’nın örtülü ödenekle yapabilecekleri de hesaba katıldığında, kimin eli kimin cebinde sorunsalıyla karşı karşıya kalıyoruz. Şimdi valinin veya emniyet müdürünün görevden alınmasını talep etmenin bir anlam içermediğini anladık mı?