ANKARA – Başkanlık sistemini savunduğu için partisiyle yolları 7 Haziran 2015 seçimi öncesi ayrılan eski HDP Hakkâri milletvekili Adil Zozani, referandumdan olumlu mesajlar çıkardığını söylüyor.
Türkiye’de sistem tartışmalarının daha yeni başladığını söyleyen Zozani, “Faşist Avrupa uygulamasından esinlenerek kurduğumuz Kemalizm ile tanımlanan sistem, 16 Nisan referandumuyla tarihe karıştı” diyor ama eski sistemin yerine gelen “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin de uzun ömürlü olmayacağını belirtiyor.
Sizin arzu ettiğiniz, Türkiye için uygun bulduğunuz başkanlık modeli bu muydu?
Faşist Avrupa uygulamasından esinlenerek kurduğumuz Kemalizm ile tanımlanan sistem 16 Nisan referandumuyla birlikte tarihe karıştı. Yerine ikame edilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ise uzun ömürlü olamayacak çünkü toplumun yönetişim ihtiyaçlarına cevap veren bir uygulama olamayacağı kısa sürede anlaşılacaktır.
Yerele yetki devrini içeren, toplumun yaşamına doğrudan temas eden hususlarda toplumun söz ve yetki sahibi olduğu geçişken hiyerarşili toplumsal yönetişim modeline geçiş yapmak durumunda kalacağız. Dolayısıyla eskiye olan eleştirel yaklaşımımızı onun yerine ikame edilmek istenen mevcuda yönelik olarak da sürdürmek durumundayız.
Sohbetimizde bundan sonrasına dair olumlu gelişmeler olabileceğini söylediniz. Tutukluluklar, OHAL ve pek çok olumsuzluk sürerken nasıl mümkün olacak?
Öncelikle toplumun tüm kesimlerini rahatlatacak adımlar atılmalı. Türkiye sistemsel değişim moduna girdi. Öyle ya da böyle mevcut Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren benim kurucu troyka (Diyanet İşleri Başkanlığı, Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu) dediğim, Türk-İslam sentezi etrafında Sünnilik esasına yaslanarak kurulan sistemin çöküşü, 16 Nisan referandumuyla ilan edildi.
Ancak toplumsal kutuplaşma ve oluşan yanlış ittifaklar nedeniyle doğru düzgün sistem tartışması yapılamadı. Bugüne kadarki tartışmalar İspanyolca konuşan Güney Amerika üzerinden gündemleştirildi. Oysa oradaki başkanlık uygulaması içerik olarak parlamentarizmdir. Söylemek istediğim kendi çağımızın yönetişim modelini kurgularken neyi esas alacağımızdır.
Ne esas alınmalı?
Demokratik yönetişim, özgürlük ve farklılıkların bir aradalığını esas alacağız. 1) Tek meclisli başkanlık uygulamasının demokratik olma şansı yoktur. 2) Toplumun yaşamına doğrudan temas eden konularda söz sahibi ve yetkili yerel yönetimlerin oluşmasını sağlayacağız.
3) Yerel mekanizmaların genel iradenin temsiline müdahil olmasını sağlayacak senato tipi uygulamayı esas alacağız. Başkanlık sisteminin başarısı muktedir yönetişim mekanizması kurgusu üzerine değildir; tersine, ‘az yönetim’ uygulaması makul olandır.
Türkiye’de sistem tartışması bitmedi, yeni başlıyor diyorsunuz, öyle mi?
Evet. Bu tartışmayı heba etmemek gerekir. Referandum sürecinde ve öncesinde kişiselleştirilmiş tartışmalar gündemimizi işgal etti. Varsa yoksa Erdoğan tartışması yapıldı.
Bu tartışmanın kimseye bir yarar sağlamadığı gerçek. Sonuçta Erdoğan da bir fani ve halk kararını verdiğinde onun da devri kapanacaktır.
Kemalist statükoculuğun badireyi atlatmak için geçerli argümanıydı bu. Bu tartışmada farlılık ifade eden, üçüncü alternatifi tanımlayan görüş görünmez oldu. Şimdi bu görüşün ortaya çıkıp olması gerekeni söyleyebilmesi için yeni bir zemin oluştu.
‘TABANIMIZDAN HATIRI SAYILIR BİR KİTLE EVET DEDİ’
AK Parti, MHP ile ittifaka, yoğun çatışmalı döneme, kayyımlara ve HDP’lilerin tutukluluğuna rağmen Kürt seçmenden nasıl oy aldı?
Bizim tabanımızdan hatırı sayılır bir seçmen kitlesi referandumda evet tercihinde birleşti. Ancak bunun Kürt siyasetinden kopuş olarak değerlendirilmesi yönündeki aceleci değerlendirmelere katılmıyorum. Kendileri Kürdistani illerden çok daha yüksek oranda bir evet bekliyorlardı. Kürt seçmen kitlesi, tüm antidemokratik uygulamalara rağmen konsolide olma halini korudu.
Şahsen bölgeden bu denli yüksek bir katılım beklemiyordum. Hem bizim hem de hükümetin bu sonuçtan çıkarması gereken dersler mevcuttur. ‘Ortak yaşam ve ortak vatan şiarı etrafında Kürt halkının da kendi kimliksel doyumunu yaşayabileceği bir sistem kurgusunu Türkiye’nin gündemine taşıyın’…
Siyaseten sözümüzü dinleyip hayır diyenin de esasında verdiği mesaj budur. Aynı şekilde hükümet şahsında devlete de bir mesaj vermiştir:
Halkın oylarıyla seçilmiş temsilcilerin devlet operasyonlarıyla kodese atılmış olmalarının yarar sağlamadığını söylemiştir. ‘Eşbaşkanlarımız dâhil olmak üzere seçilmiş irademize yönelik antidemokratik uygulamaları sonlandırın’ demiştir.
‘ERDOĞAN TARİHE KÜRT SORUNUNU ÇÖZMÜŞ LİDER OLARAK GEÇEBİLİR’
Yeni bir barış süreci mümkün mü?
Angajmanlarımızı hafifletebilirsek mümkündür. Öldürmekle sorunlar çözümlenmez. Hepimizin farkında olması gereken gerçek, halklarımızın birlikte yaşama iradesidir. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a önemli bir sorumluluk düşmektedir.
Tarihe Kürt sorununun çözümünü sağlamış ve Türkiye’yi demokratik uygulamalarıyla Ortadoğu kaosunun aşılmasında rol modeli ülke pozisyonuna getirmiş lider olarak geçebilir. Ancak bunu da idamı tartıştırarak yapma şansı yoktur.
Sayın Öcalan’ın 2013 Newroz’unda Amed’te okuttuğu mesajını esas aldığımızı bir kez deha beyan zorunluluğumuz vardır. Dolmabahçe mutabakatına zemin olan konuşulmuş hususların gerekleri ne ise hepimizin elbirliği ile yerine getirmesi gerekir. Bu hususta hükümeti ayrı tutmuyorum. Sorumluluğumuz ortaktır.
‘KEMALİST REJİMİ KURTARMAK İÇİN KÜRTLERİN KURBAN EDİLDİĞİNİN İTİRAFI’
CHP milletvekili Eren Erdem’in, Gazete Duvar’dan İrfan Aktan’a verdiği röportajda CHP’nin dokunulmazlıkların kaldırılması yönündeki kararına ilişkin yaptığı, ‘dokunulmazlıkların kaldırılması, başkanlık teklifiyle birlikte getirilseydi başkanlık çok yüksek oyla kabul edilirdi. CHP bu oyunu gördü ve bozdu’ açıklamasına ne diyorsunuz?
Bu bir ihanetin itirafıdır. Kemalist rejimi kurtarmak adına Kürtlerin CHP tarafından nasıl kurban edildiğini gösteriyor.
Dikkatli okuyucular, referandumun gündemleştiği tarih ile dokunulmazlıkların kaldırıldığı tarih arasında bir çelişki olduğunu gözlemleyebilirler. Ancak bu durum bir başka gerçekliğe daha ışık tutuyor:
AK Parti dokunulmazlıkların kaldırılmasında CHP’yi ikna etmek için sistem değişimi arzusunu şantaj aracı olarak kullanmış ve CHP buna ikna olmuştur. Ben hükümetler üzerinden Kürtlere reva görülen uygulamaları devlet refleksi olarak görür ve değerlendiririm.
Evet ve hayır blokları ortada. Buradan ne çıkar?
Bu devran 2019’u bulur mu, zannetmiyorum. Ancak mevcut ‘hayır’ ve ‘evet’ bloklarının sahici olduğuna inanmıyorum. HDP’yi ayrı tutarak söyleyeyim, referandum sürecinde ‘evet’ eksenli oluşturulmak istenen ‘milliyetçi cephe’ esasında ‘hayır’ ekseninde buluştu. Türkiye’nin milliyetçileri, statükocuları ‘hayır’da buluştu. Bu nedenle tablo iki kesimli bir tarife uymamaktadır.
Üçlü bir tablo oluştu. Kürt siyaseti saikıyla referandumda ‘hayır’ diyen Kürtlerin ‘hayır’ tavrı CHP’ye kardeş olmadığı gibi AK Parti’ye de düşman değildir. Şimdi siyasetin kartları yeniden karılacak ve yeni bir tablo oluşacaktır. Özlem Akarsu Çelik [email protected]