İnsanlar arasında kahve tüketiminin önemli bir yere olduğunu ifade eden Özel Medicana Bursa Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Diyetisyen Veysel Cigerli, "Vücuttaki serbest radikallerin sebep olduğu hücresel hasarlarla mücadele eden antioksidanların kahve tohumu ekstrelerinde bulunur.
Oksidatif stresin sebep olduğu hastalıklara karşı antioksidan özelliği sayesinde vücuda yardımcı olabileceği düşünülmektedir. Yapılan çalışmalarda karaciğer kanseri riskinin kahve tüketen bireylerde (3 bardak kahve tüketen bireyler) daha az olduğu belirlenmiştir.
Bunun kahvedeki kafeinin karaciğer fibrözü, sirozu ve karaciğer kanserinin gelişiminde rol oynayan dönüştürücü büyüme faktörü beta-1 (TGF-beta1) oluşumunu baskılamasından kaynaklanabileceği ancak bu konuda klinik çalışmaların detaylı olarak yapılması gerektiği vurgulanmıştır" dedi.
Kahvenin antimikrobiyal etkisi olduğunu belirten Cigerli, "Kahvenin içerdiği kafeinin candida albicansa karşı fungustatik etki gösterdiği ve biyofilm oluşumunu engellediği ilk kez belirlenmiştir. Kahve ekstresi ise, diş çürümesine sebep olan streptococcus mutansa karşı engelleyici etkiye sahiptir. Kahvenin yapısındaki kafein jel veya krem şeklinde cilt bakım ürünlerinde yer almaktadır.
Kafein cilt üzerine uygulandığında kan damarlarını genişleterek daha zinde ve küçük kırışıklıkları azaltan bir cilt elde edilebilmektedir. Kahve çekirdeğinde bulunan “zar (silverskin)” kısmından hazırlanan sulu ekstrenin içerdiği fenolik bileşikler ve diğer biyoaktifler, Kaya etken maddeler nedeniyle yaşlılılığı hızlandıran oksidatif ajanlara karşı cildi koruduğu ortaya konmuştur ve bu nedenle cilt sağlığında yaşlanma karşıtı olarak kullanılabileceği fikri de desteklenmektedir.
10 binden fazla erkek veya kadın Finli ya da Hollandalı bireyler üzerinde yapılan saha çalışmalarında, kahve içenlerin içmeyenlere oranla yüzde 50’den daha az Tip-2 diabetes mellitus riski taşıdığı ortaya konmuştur. Ayrıca 1 milyon katılımcıyla ve 45 bin tip 2 diyabet vakasıyla yapılan çalışmaya dayanan araştırmada kahve tüketimi ile diyabet riski arasında güçlü bir ters korelasyon görüldüğü, kahvenin insülin direnci ve bozulmuş glikoz toleransı üzerine de olumlu etkileri olduğu bilinmektedir" diye konuştu.
Kahve alımının kardiyovasküler sağlık üzerindeki etkilerinden bahseden Cigerli, "Kardiyovasküler mortalite, koroner kalp hastalığı ve inme konusunda yararlı etkileri olduğu fakat yüksek alım miktarlarında daha az etkili olduğu çalışmalarda belirtilmiştir.
Kafein ve klorojenik asit gibi kahve bileşenleri termojenez mekanizmalarını indüklemekte ve günlük 3-4 bardak kahve tüketimi günlük alınan enerji miktarını düşürmektedir. Ayrıca yapılan rastgele plasebo kontrollü çalışmalarda günde 524 miligram kahve tüketiminin 151 miligram ve daha az tüketenlere göre kiloyu ve yağ kütlesini azalttığı, tokluk hissini arttırdığı da belirlenmiştir.
Kahvenin merkezi sinir sistemi üzerinde uyarıcı etkisi olduğu, yorgunluğu giderici ve ağrı kesici etkinliğini arttırabildiği belirlenmiştir" dedi.
Kahvenin yapısındaki kafein karaciğerde metabolize olduğunu ifade eden Cigerli, "Bu nedenle karaciğer üzerinde çalışmalar yoğundur. Örneğin, kahve tüketimi yağlı karaciğer infiltrasyonunu ayarlayabilmektedir. Kahvenin karaciğer trigliseriti ile etkileşime girdiği ortaya konmuştur. Yapılan epidemiyolojik ve klinik çalışmalar; yaş, cinsiyet ve diğer faktörler değerlendirilerek kahve tüketiminin metabolik sendrom ile ters ilişkili olduğunu göstermektedir.
Hayvan modellerinde ise non-alkolik karaciğer yağlanmasıyla da kafein alımı arasında zıt bir bağlantı olduğu ortaya konmuştur. Ancak kullanılan kahvenin hazırlanışı, miktarı, içimi sırasında şeker kullanımı gibi faktörler bu deneysel sonuçları değiştirebilmektedir.
Bu amaçla klinik çalışmaların daha da artması gerekmektedir. Amerikan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanları Kongresi’nde, hamilelikte günde 200 miligramın altında ılımlı bir kafein tüketiminin bebek ve anne için risk oluşturmadığı rapor edilmektedir" diye konuştu.