Silsile-i Aliyye adı verilen büyük âlim ve velîlerin otuz birincisidir. Peygamber efendimizin neslinden olup, Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin on birinci torunudur. 1853 yılında Şemdinli yakınındaki Nehri`de vefat etti.
Asil ve temiz bir aileye mensup olan Seyyid Tâhâ-i Hakkârî`de çocukluğunda büyüklük ve olgunluk hâlleri görülür, zekâ, istidat, vakar ve heybeti ile herkesin dikkatini çekerdi.
Onu her gören ilerde pek büyük bir zat olacağını söylerdi. Küçük yaşta Kur`ân-ı kerîmi hatmetti ve ezberledi. Sonra ilim tahsiline başladı. Süleymaniye, Kerkük, Irak, Erbil, Bağdat gibi ilim merkezlerine giderek şöhretli âlimlerden, tefsir, hadîs, fıkıh gibi zahirî ilimleri, zamanın fen ve edebiyat bilgilerini öğrendi.
Seyyid Tâhâ hazretleri, Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî`nin yanında seksen gün kaldıktan sonra, velîlikte pek yüksek derecelere kavuştu. Keşf ve keramet sahibi oldu. Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî`nin halîfesi olarak Nehri'ye geldi.
Burada 42 sene, ilim talebesine, Hak aşıklarına ve Hakkı arayanlara ilim, feyz ve nur saçtı. Sohbetleri bereketiyle pek çok kimse Allahü teâlânın rızasını kazandı.
Seyyid Tâhâ, daha ilim talebesi iken, birgün Bağdat`a yakın bir yerde, çok küçük bir akarsudan abdest alıyordu. Arkadaşları ona dediler ki:
- Bu su çok azdır, bununla abdest olmaz.
- Bu akarsudur. Bununla abdeste izin vardır. Siz ilim talebesisiniz, bunları bilirsiniz. Bu suda balık bile yaşar.
Bu sırada elini orada biriken su birikintisine sokup çıkardı. Arkadaşlarına uzatarak elindeki balığı gösterdi:
- Bakın bu suda kocaman balıklar yaşamaktadır.
Bu büyük kerameti gören arkadaşları dediler ki:
- Bundan sonra sen ne yaparsan yap, bir daha sana itiraz etmeyeceğiz
Günah işlemiş kimse, abdest alır, sonra iki rekât namaz kılar, sonra istiğfâr ederse, günahı affolur. Hadîs-i şerîf (Kaynak-Huzur Pınarı)