Herkesin peşinde koştuğu bir sevdası vardır. Bu gidiş ya kavuşma ve mutlulukla ya da ayrılık, hüzün ve ölümle sonuçlanır.
Hakkari’ye gitmemek olmazdı. Buraları çok merak ediyordu. Cennet-Cehennem dedikleri Cilo Buzullarında gezinmeye başladı. Kader tuzağını kurmuş cehennemden cennete kar beyazı buzlar içerisindeki derinliklere kızıl saçları, melek yüzü, gülen gözleriyle içine çekti. O artık sevdasının peşinde son nefesini vermişti. Yalnızlıktan korkmayasın diye Mustafa Hoca seninle derin uykuda…
Kamile Koç, kısa bir süre önce sosyal medya hesaplarında içine doğmuş gibi veda sözler sarf etmişti. “İki deniz gibi olan gözlerimin incilerle dolması için gam toprağını gözüme sürme gibi çekmekteyim. Bir umuttur zaman, bir müphemdir zaman. İlerledikçe gerileyen, hep yeniden başlayan.
Etmezseniz saatlerinizi ayar, sizin de hayatınız kayar. Sükûnet güç demektir. Kalbinize şöyle deyin: sakin ol ve öyle kal. Hayat ne kadar kötü görünse de, her zaman yapabileceğimiz ve başarabileceğimiz bir şeyler vardır. Yaşamın olduğu yerde umut vardır” gibi…
Yaşamın olduğu yerde umut var demişsin ama sen bizim tüm umutlarımızı tükettin. Kızıl saçların buz tutmuş, olmayan ılık nefesin soğuğu eritemiyor. Sesimizi bile
duymaz oldun. Sevdana sarılmış hayata veda ettin bari gel de bir mezarın, mezarında gözyaşı döken dostların olsun.
Gurbette ölmek zordur. Hayatının baharında, yakıcı sıcakta, buz kesilerek, kimselerin duymadığı ve göremediği derinliklerde gizlenerek gitmek daha da zordur. Temmuz sıcağında üşüttün yüreklerimizi, soğuk ölümü his ettirdin hepimize. Sen güle oynaya geldin bize ama biz seni ağlayarak geri gönderiyoruz geldiğin yere.
Ayıp ettin şımarık kız. Senin olduğun her yerde eğlence, kahkaha ve neşe vardı. Sen bize hüzün ve acıdan hiç bahs etmemiştin ki… Senin istediğin ölüm şekli olabilir ama dağları bile ağlattın DAĞLAR KIZI…
Cehennem vadisinde gözlerini kapadın ama cennetin bahçesinde solmayan çiçeksin. Seni asla unutmayacağız…