Türkiye tarihi bir süreçten geçiyor. Birçok kez ateşkes sağlandı ama çatışma ve gerginlikler bitmedi. Bu defa Öcalan'ın mektup girişimleri ve diyaloğu hükümeti harekete geçirdi. Ülke, tarihinin en tenha günlerini yaşıyor. Akil adamlar il il geziyor, PKK gerillaları silahları gömerek ülkeyi terk ediyor.
Yeni Anayasa çalışmaları devam ederken 4. yargı paketi de onaylandı. Türkiye'nin demokratikleşmesi ve büyümesi için bu anayasaya müthiş ihtiyaç vardır. Ankara yoğun mesai yapıyor ve sürece katkı sunacak ılımlı gelişmeleri sevinçle izliyoruz. Başbakan Erdoğan MHP ve CHP'ye fazla kulak vermiyor ve kurmaylarla sabahlıyor.
Buraya kadar herşey iyi ve güzel. Lakin dışarıda çözüm, cezaevlerinde ise ölümler var. Hükümleri belli olmayan binlerce tutuklu var. İstatistiklere göre Avrupa'da tutuklu oranı en fazla yüzde 25 iken Türkiye'de bu oran yüzde 60'ın üzerindedir. Basından takip ediyoruz; Pozanlı cezaevinde tecavüzler, Şanlıurfa cezaevinde 13 maphusun yanarak can vermesi, Osmaniye cezaevinde açlık grevleri, İzmir, Sincan, Ümraniye, Diyarbakır... Kanserli ve ölümcül hastalıklarla boğuşan mahkumlar, KCK davasında yargılananlar...
Sürece katkı sunacağını düşündüğüm çok önemli iki konuda görüş ve çözüm önerilerimi paylaşmak istiyorum. İlki silah konusu. Silah sadece PKK ve güvenlik güçleri kullanmıyor. Türkiyede bireysel silahlanma oranı çok yüksek. Bireysel silahlanmada geçen yıl yüzde 25 artış sağlanmıştır. Polis ve Jandarma bölgesinde bulunan ruhsatlı silah sayısı yaklaşık 2,5 milyondur. Toplam silah sayısı ise 7 ile 10 milyon arasındadır. Bu rakamları Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı verilerinde mevcuttur.
Gün yok gazete manşetlerinde ve TV haberlerde cinayet haberi olmasın. Kim kime yan baksa belindeki silah çıkıveriyor. Kavgada da, eğlencede de, şenliklerde de silah ellerden düşmüyor. Mademki ülkede huzur ve barış istiyoruz. Silahlı güç olarak sadece PKK'da takılı kalmamalıyız. Silah yasası çıkmalı. Silah alımı, taşıması ve bulundurmaya sınırlama getirilmelidir. Güvenlik güçlerine de ayrı bir standartlık uygulanmalıdır.
Ayrıca av ve av tüfeği tümden yasaklanmalıdır. Bırakalım barış o doğadaki canlılara da gelsin. Cinayetlerin çoğu da av tüfeğiyle işleniyor. Hayvanları vurmayı marifet sayan bazı hayvanlar cinnet getirdiklerinde av tüfeğine başvurmaktalar. Sokakta gezen her 10 kişiden beşinin belinde tabancası var. Haaa unutmadan birde kurusıkı model var, bununlada her türlü soygun ve gasp yapılabiliniyor. Birde ruhsatsız silahlanma şekli var ki buda en tehlikelisi...
İkinci önerim şudur; "Cezaevleri de tarihe karışsın. Kümes hayvanları gibi içeri tıkanmak insanlığa sığmıyor. Geçenlerde Hakkari kapalı cezaevinde bir yakınımı ziyarete gittim. 30 dakika süren ziyaret psikolojimi bozdu. İnanın içerde nefessiz kaldım, çıldırdım. Ve ben 30 dakikadan bahs edeken 30 yılını orada geçirenler var. Cezaevleri sil baştan yapılandırılmalıdır.
Orada işkence ve zulüm yok olmalı. Çünkü güneşi ve sevdiklerini görememek zaten en büyük zulüm değil mi. Hasta mahkumlara kolaylıklar getirilmeli tedavilerine izin verilmelidir. Cezaevleri bir üniversitenin birimi konumuna sokulmalı ve eğitici faaliyetler arttırılmalıdır. Henüz suçu belli olmayan ama tutuklu olan garibanlara ağır sorumluluklar yüklenmemelidir. Ve bana göre asker ile polis cezaevlerinde görev almamalıdır. "
Barış, geniş-güzel ve zor bir kavramdır. Güzellikleri ve huzuru sağlamak istiyorsak toplumu derinden refaha kavuşturacak köklü projeler üretilmelidir. Zaten bugüne kadar kim kimi vurduysa "PKK yaptı" bahanesiyle kenara çekilebiliyordu. Artık o bahane de kalmadı. Trafik kazalarındaki ölümleri durdurmak için katı kurallar nasıl yasallaşıyorsa diğer ölümleri durdurmak içinde bu değindiğim endişeleri ciddiye almalıdır bu hükümet. En başta söylediğimi en sonunda da tekrarlıyorum; Silaha acil sınırlandırma getirilmeli, cezaevleri kuralları sil baştan değişmeli.