EGE Bölgesinin kıdemli gazetecilerinden Hasret Dilek Delier, Gazeteci-Yazar Hakan Taş ile yeni kitabı üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi;
SORU-1- Kendinizden bahseder misiniz. Hakan Taş Kimdir?
YANIT : “Dünyaya çok erken gelen, acılarla tez tanışan biri. Hayatın ve insanların var gücüyle saldırdığı temiz kalpli, masum biri… Dost, aşk, yaşam kaynağı olarak kalemi seçtim. O kalemi hep kırmak istediler. Eğer doğru gördüklerini doğru yansıtırsan yanlış görenlerin yanlışlarıyla yüzleşirsin.
Ateş bölgesinde objektif gazetecilik intihara teşebbüstür. Henüz 15 yaşında fahri muhabir olarak mesleğe atandım. Görsel, işitsel ve yazılı medyada çalıştım. Memur bir babanın 10 çocuğundan en büyüğüyüm. Doğru insan, doğru habercilik ilkesiyle bedenimde ve ruhumda silinmez darbelere inat yazmaya devam ettim ve devam edeceğim”…
SORU : Gazeteci-Yazar olmaya nasıl karar verdiniz?
YANIT: “Yaşadığım bölgede bu meslekte boşluk vardı. Muhabir bulunamadığı için bölge temsilciliği vardı. Bende de haber dinleme, haber okuma, yazı yazma alışkanlığı vardı. Gazetecilik geçim kaynağı, kazançlı bir iş değil bir sevdaydı. Bölge temsilcileri maaşlı ve sigortalı iken bize prim adı altında ayda yılda bir küçük bir meblağ ödenirdi.
Parmaklarım kalemi iyi tuttu, beynim ve yüreğim mürekkebe iyi yön verdiriyordu. Aşiretsel bir bölge, terör olaylarının yoğun yaşandığı bölge, silahların gölgesinde gazeteci olmak herkesin isteyebileceği ve tercih edeceği en son şeydir. Çünkü nasıl görürsen gör, ne yazarsan yaz, birilerine mutlaka dokunuyor. Artan düşmanlara karşı haber takibi yaşantımızı olumsuz etkiliyordu.
1990 lı yıllarda birçok gazeteye ve TV kanallarına muhabir oldum. Koşul ve olanaklara sahip olamadan her gazeteye ve TV kanalına aynı konuyu değişik görüntü ve farklı başlıklarla ulaştırmak zordu.
Ben bu zorluğun üstesinden geliyordum. Bu meslekte geleceğe dair planlar ve hayaller kuramıyorsun. Ölümü ve kefeni cebinde geziyorsun. Ben bu mesleği seçmedim. Yaşam bana bu zorluğu layık gördü. İkinci kez dünyaya gelsem yeniden gazeteci olmak isteyeceğim”…
SORU : Yazmaya ne zaman başladınız?
YANIT : “1982 yılında henüz 15 yaşındayken yazmaya başladım. İlk, orta ve lise yıllarımda da okul gazetesinde görev alarak bültenler yayımladım. Yerel gazetelerden ulusal basına 35 yıl boyunca yazdım.”
SORU : Hayatınızda aldığınız en iyi karar ?
YANIT : “Ben hayata 0-1 yenik başladım. Gazeteci olma isteğim sevdiklerimi benden uzaklaştırdı. Herkes beni yaşanan olumsuzlukların sorumlusu görmeye başladı. Olup biteni yansıtmak zorunluluğu hayatımı zorlaştırıyordu. Haberi eksik ve abartılı bulanların saldırısı kaçınılmaz oluyordu. Kalemin gücüne inanan biri olarak aldığım en iyi ve en zor karar GAZETECİ olmaktı. Hiçbir zaman kalemşör olmadım, yapıcı, birleştirici ve objektif olmaya özen gösterdim.”
SORU : Yazarların toplumdaki görevleri nelerdir?
YANIT : “Yazmak çok yönlü bir eylemdir. Ben birisinden veya birilerinden intikam almak için yazmadım. Yazdıklarımla okuyucunun yüreğine dokunabildim. Topluma hitap etmek ve toplumu etkilemek hem zor hem de güzeldir. İnsanlar sizi hiç görmese de yazdıklarınızdan sizi aileden biri ve çok yakından tanıyormuş gibi görür. Bu durum sorumluluğunuzu da arttırıyor.
Yani attığınız her adımın, kuracağınız her cümlenin, duruşunuzdan giyiminize kadar dikkat etmek zorunda kalıyorsunuz. Okuyucu sizi her alanda donanımlı ve bilgili görüyor veya öyle tanımlıyor. Eğer yazar iseniz, yanlış yapma şansınız yok demektir. Her konuda örnek teşkil edecek davranışlar sergilemelisiniz”…
SORU : İlk kitabınızın içeriğini anlatır mısınız?
YANIT : “Ruhumda sancısı dinmeyen bir acının içinde kendimi evime ve odama hapis ettiğim 1 gecede yazdığım kitaptır. Temmuz 2009 yılında Hüznün Gözyaşları isimli bir şiir kitabı 110 sayfadan oluşan ilk kitabımı Ankara’da baskıya verdim. Adı gibi baştan sona hüzün kokan bir kitaptı.”
SORU : “Hakkari’de Gazeteci Olmak” isimli kitabınızı yazmaya nasıl karar verdiniz. Beklenen ilgiyi bulabildiniz mi?
YANIT : “Gittiğim her ortamda bana hep mesleğimle ilgili sorular yöneltiyorlardı. Kaç yıldır bu işi yapıyorsunuz, hangi zorluklarla karşılaşıyorsunuz gibi ? Meslekteki 35 yılı kitaplaştırmak istedim. 35 günde tamamladım. Bu kitapta aslında topluma ve siyasilere vermek istediğim çok ince mesajlar da var. Hükümetler, güvenlik güçleri, kurumlar ve herkesin doğru diye tanımladığı yanlışlar var.
Örneğin ben Ahmet Kaya’nın kasetini bulundurmaktan yargılandım. Bıyıklarım devrimci bıyıklarına benziyor diye işkence gördüm. Cumhuriyet Gazetesi okuduğum için gözaltına alındın. Hakkarili olduğum için dışlandım. Kürt kökenli olduğum için saldırıya uğradım. Sadece ve sadece gazeteci olduğum için cehennemi yaşadım. Geldiğimiz nokta farklı bir dünya.
Demokrasi ve insan hakları konusunda eksiklikler olsa da teknolojik avantajlar yaşamı kolaylaştırmaktadır. Ben hazırladığım haber içerikli zarfı otobüse verirdim, otobüs dört gün sonra İstanbul’a ulaşırdı. Oysa şimdi bir tuşa basarak dört saniyede Hakkari’yi İstanbul ile birleştirebiliyorsun.
Siyah-beyaz dönemde her türlü olanaklardan mahrum gazetecilik yaparken yaşadığımız sıkıntıları yeni meslektaşlarımız bilsin istedim. Amaç onları meslekten soğutmak değil, meslek uğruna hergün bin defa ölen emekçileri tanımak onların bıraktığı yerden daha büyük bir heves ve heyecanla mesleği sürdürmeleridir”…
SORU : Kitabınızın tamamında gazetecilik hayatınızdan kesitler mevcut, hayatınızın tamamını yazarsanız en az bin sayfalık bir eser ortaya çıkardı herhalde değil mi?
YANIT : “Her insanın bir gizli dünyası ve kanayan yarası vardır. Biz Hakkari’de dünyaya gelerek ve burada yaşayarak handikap talihsizlik ile varolduk. Bize sadece hırçın dağlarımız baktı. Haritadan göründüğümüz halde unutulduk. Türkiye’ye vatan bekçiliği yaptığımız halde üvey evlat muamelesi gördük. Her türlü hizmetten ve güzellikten mahrum bırakıldık. Hala şuan bile alternatif bir yolumuz yok. Varlıklı bir ailenin ferdi değilim. Topraklı evde doğdum ve büyüdüm.
Yırtılan çorabımdan kafasını çıkartan ayak parmaklarım yoksulluğumu selamlardı. Annemin diktiği yamalar çıplak bedenimi örterdi. Geceleri sessiz ağlardım ama kurumak bilmeyen yastığım beni ele verirdi. Yerlimalı haftasında hasta olma geleneğim değişmedi çünkü okula meyve götürecek para yoktu.
Dert ve keder insanlar için sunulan bir mecburiyettir. Ama ben yaşamım boyunca dert ve sıkıntılardan hiçbir şekilde kurtulamadım. Yazmak isteyip te yazamadığım yüreğimde bir türlü iyileşmeyi bilmeyen çok şey var.”
SORU : İnsanları artık bir süzgeçten geçiriyormusunuz. Mesleğinizde onca sıkıntılar yaşadıktan sonra?
YANIT : “İnsanları anlamak çok zor. Vicdan taşımayan bir insanın mevsimlerden farkı olmaz. Yönetimler değişse de zihniyet değişmiyor. Eğer gazeteci isen insanları süzgeçten geçirmek gibi bir lüksün olamaz. Okuyucuya doğru haber ve gelişmeleri aktarmakla mükellefsiniz. Bu meslekte sıkıntı bitmez. Dünya döndükçe, gündem var oldukça biz yıpranmaya, hedef olmaya ve yorulmaya mahkumuz. Onurlu bir meslek ama zorluğu çok fazla”…
SORU : İmza günleri ve etkinlikler düzenliyor musunuz?
YANIT : “Kendimi Küçük Emrah modunda yansıtıyor gibiyim. Ama inanın talih bana inatla gülmemeye devam ediyor. Kitap 70 gün baskıda kaldı. İlimizde ve çeşitli kentlerde imza günleri, fuarlar, tanıtım programları tertiplerken kitabın çıkmasıyla birlikte dünyayı bir virüs sardı. Kitaplar tam elime ulaşırken korona benden önce davrandı.
Tüm etkinlikler ertelendi veya iptal edildi. Hergün yüzlerce insan hayatını kaybediyor. Bu yaşanan yoğun acı kitabımdaki hüznü hükümsüz kılıyor. Ev hapsi yaşayanlar internet üzerinden alım gerçekleştirerek okuyabiliyorlar. Ben imza gününü beklerken koronavirüs ölümlere imza atıyor, üzgünüm”…
SORU : Okuyucularınız kitaplarınızı nereden bulabilirler?
YANIT : “Hakkari merkezde ikamet edenler AHS AVM’de bulabilirler. Hakkari dışında olanlar internet üzerinden her yerden temin edebilirler. Örneğin, D-R Kültür Sanat ve Eğlence Dünyası, Kidega, Bkmkitap, Sokak Kitapları Yayınları, Kitap365, Kitapseç gibi her taraftan elde edebilirler.”
SORU : Hakkari’de sizin gazeteci- yazar olma yolculuğunuzda aile ve çevrenizin bu konuda size yansıyan fikirleri nelerdir?
YANIT : “Aile içinde nazlı bir bebek gibiyimdir. Hepsinin bana düşkünlüğü fazladır. Kin, küskünlük, nefret, ihanet, zarar verme gibi davranışlarım olmadı. Aksine oldukça saygılı ve yardımsever biriyimdir. Ailem bana hiç destek olmadı aksine beni bu meslekten soğutmak ve uzaklaştırmak için çok çabaladılar. Annem türbe türbe dolaşarak, muskalar yaptırarak gazeteciliği bırakmam için uğraştı.
Eşim, ya biz ya kalem diyerek tercih yapmamı istedi. Ben gazeteciyim diyen yüzlerce meslektaşımız kör kurşunlara hedef olarak yaşamını yitirdiler. Yine yüzlercesi doğruları savundukları için cezaevlerine konuldular. Ben 35 yıllık meslek hayatım boyunca görmediğim haksız saldırı, dayak ve işkence kalmadı. Çevremdekilerin bir kısmı benimle gurur duyarak destek olurken çoğunluk bana zarar verilecek endişesiyle karşı durdular. Ama çevremde hep hak ettiğim sevgiyi gördüm”…
SORU : Şair kimliğiniz gazetecilik ve yazım hayatınıza etki etti mi?
YANIT : “Gazetecilik, Yazarlık, Şairlik birbirine bağlantılı bir eylemdir. Ben hayata şiir yazmakla başladım. Gazetecilik yaparak da yoluma devam ettim, yazar olarak da son durakta mola verdim. Bazı insanlar sigara ve alkole bağımlı olur ya, bende yazmaya bağımlı biriyim. Yani yazarak dinleniyorum, yazarak mutlu oluyorum, okuyarak geziniyorum. Görsel, yazılı ve işitsel medyanın her alanında çalıştım. Başarılı olamadığım dal kamerada çekim yapmak oldu.”
SORU : Kimsenin okumayacağını bilseniz bile yazar mıydınız?
YANIT : “Yazmak bir sevdadır. Kendini ve beynini tatmin etmek için yazanlar var, iş ve mesleki olarak kazanç için yazanlar da var. Şiir yazarken kendim için yazardım. Makale ve kitap yazarken topluma hitap içerikli olduğundan yerine ve amacına ulaşmasını istersin.
Size bir itirafta bulunacağım, 35 yıl boyunca binlerce köşe yazısı yazdım. Her makaleye mutlaka çok güzel küfürler almışımdır. Ve bu durum beni mutlu ediyor. Demekki yazdıklarım bir ilaç misali etkisini göstermiştir diye düşünürüm. Beğeni ve iltifat mutlaka hoş ama eleştiri beni daha çok güçlü kılıyor. Evet, kimsenin okumayacağını bilsem de yine yazmaya devam ederim. Çünkü yazmak yaşam biçimim oldu”…
SORU : Gazeteci-Yazar olarak okuduğunuz ve beğendiğiniz gazeteci yazarlar kimlerdir?
YANIT : “Hasan Cemal, Bekir Coşkun, Necati Doğru, Nedim Şener, Rauf Tamer, Yılmaz Özdil ve Muhsin Kızılkaya’yı beğenerek ve severek takip ediyorum. Rahmetli M. Ali Birand’ı hiç kaçırmazdım.”
SORU : Hakan Taş, Türk ve Dünya Edebiyatında kimleri oluyor?
YANIT : “Şiir yazıyorum, dergi yayımlıyorum, Radyoda yapım ve yayın, binlerce takipçisi olan Hakkari Haber TV’nin Genel Yayın Yönetmenliği ve üç günde bir köşe yazısı yazıyorum. Okumaya pek vaktim olmuyor. Ama en son Jose Saramago’nun Körlük, Orhan Pamuk’un Benim Adım Kırmızı, Zennure Erik’in Ase kitaplarını okudum. Şiir dalında Ahmet Selçuk İlkan ve Mehmet Coşkundeniz’i severek takip ediyor ve okuyorum.“
SORU : Mal varlığınız nedir, hangi yatırımları yaptınız?
YANIT : “En çok enteresan bulduğum soru bu olsa gerek. Bu dünyada bir dikili ağacım bile yok. Ne kendime ait bir daire, ne araba, ne yazlık, ne biriken param. Hakkari’ye Radyo ve Televizyon kanalı kurmak adına aksine bankalara borçlandım. 300 bin liraya iki yıl önce Hakkarinin Sesi Radyosunu kurdum. Aylık 3 bin lira sabit gideri var. Tek kuruş girişi yok. Gelirimiz sadece reklamlardır.
Radyolara artık destek ve reklam verilmiyor. Zararına kim bir iş yeri açar. Benimkisi bir memleket ve meslek aşkıdır. Çocuklarıma da sadece mikrofon ve kalemimi miras bırakacağım”…
SORU : Kitabınızda neler anlatılıyor?
YANIT: “Bu kitapta yer verdiğim duygular 50 yıla sığdırdığım gerçek yaşam hikayemdir. Hakkari’de 35 yıl boyunca gazetecilik yaptım. Zor bir bölgede, zorlu bir görevde çalışırken başımdan geçen abartısız gerçek yaşanmışlıklardır. Bu kitapta anı var, hüzün var, doğru diye bilinen yanlışlar var. Ülkemizin karanlık dönemden geçişi var. Doğu ve Güneydoğu da bitmeyen gerginlik var. Gelecek nesillere ışık tutacak bir tarih var.”…