Yaşam öylesine sıkıcılaştı ki bir virüs hayatı bize zehir etti. Alışık olmadığımız mecburiyetlere bizi mahkum etti.
Dayanışma yok oldu.
Sarılmak, koklaşmak tarih oldu.
Eğlence, tat veren alışkanlıklar uzak oldu.
Mürüvvetini görmek için yıllardır beklediğimiz çocuklarımızın düğün merasiminde coşamıyoruz.
Kaybettiğimiz sevdiklerimizin tabutuna sarılıp ağlayamıyoruz.
Öksürene bile şüpheyle bakıyoruz.
Herkesin ruh sağlığı bozuldu.
Kısacası her yerde ölüm kokusu ve ölüm korkusu var. Ve en korkuncu, sadece ülkemizde değil tüm dünyada bu korku var olmayan devam ediyor.
Herkes birbirine şüpheyle bakıyor. Maddi ve manevi sarsıldık.
İnsanların çoğu bu dünyada hep maskeyle gerçek yüzlerini saklarlardı. Şimdilerde maske üstüne maske takarak acımasızlıklarını sürdürüyorlar. Cinayetler, hırsızlık ve suç içeren unsurlar hız kesmiyor. Yani virüs üzerinden bile rant sağlayanlar dikkat çekiyor.
Güçlü ve farklı bir ülke olsak da, virüs ile alay edercesine bu durumu ciddiye almayanlar da var. İşte bu kişiler sayesinde yaşam koşullarımız gittikçe zorlaşıyor. Virüs dolaşmıyor, virüsü biz dolaştırıyoruz ve bulaştırıyoruz.
Bir arkadaşım dün gece maskeyle uyumuş. Bana anlattı hiçte gülmedim aksine halimize ağladım. Ölüm kokusu her yerde varken yüreğinde merhamet duygusunu taşımayanlar uyanmalıdırlar. İyi bir insan olma yolunda her şeye hazırlıklı olmalıyız. Kurallar insanlar için fayda anlamında hazırlanan mecburiyettir. Bu kurallara riayet etmezsek sevdiklerimizi tek tek kaybederek daha kötü günler göreceğiz.
Herkesin psikolojisi öylesine sarsıldı ki, neden maske takmıyorsun uyarısını yapanlar ya dayak yiyor, ya bıçaklanıyor, ya da öldürülüyorlar. Sevdiklerimize sevgimizi ve saygımızı göstermekte cimri davranırken yarının çok geç olabileceğini, hiçbir şeyi ertelememek gerektiğini, ölümün en acı ders olduğunu hepimiz çok iyi anladık. Artık hapşıranlara bile “çok yaşa” yerine “ağzını kapat” diye tepki gösteriyoruz.
Kısacası üç “M” ye mecbur yaşamak zorundayız.