Sosyal medya da yaratılmaya çalışılan ideal benlik olgusu kişilikte,karakterde,ruhta ciddi yaralar açmakta. Özellikle günümüzün yaygın olarak kullanılan sosyal paylaşım siteleri sayesinde insanlar sosyalleştiğini düşünürken, aslında asosyalliğe doğru adım atıyorlar, farkında değiller.
Gittikleri yerlerden, yanında bulunan kişilere, yedikleri yemeklerden, yaptıkları işlere kadar bir çok şeyi insanlarla paylaşma iç güdüsüyle hareket etmeye başladılar. İstemsiz bir şekilde, güncelledikleri durumların ‘beğen’ilme arzusuyla yanıp tutuşuyorlar.Sokakta,evde,iş yerinde sürekli fotoğraf çekinip beğenilme arzusuyla sosyal paylaşım ağlarından mutlu olma çabası içerisine giriliyor.
Sosyalleştiğimizi düşünürken, aslında asosyalleşiyoruz. Dikdörtgen ekranın karşısında, oturduğumuz o koltuklarımızda rahatımızı düşünürken, bünyemiz bundan fazlasıyla olumsuz etkileniyor, ama fark edemiyoruz. İnsanlarla iletişimimiz sadece yazıdan ibaret olmaya başlıyor.
Konuşma adına gösterdiğimiz çaba, devede kulak kalıyor. İnsanlar yüz yüze konuşmaya hasret kalıyoruz. Ve ne vakit insanlarla karşı karşıya gelsek, konuşamamaktan yakınıyoruz Çünkü hayatlarımız sadece internetten, sosyal ağlardan ibaretleşiyor.
Önce hâl hatır faslıyla başlayıp ardından bir iki çeşit farklı konulardan bahseder olsak da, konular yine dönüp dolaşıp, aynı noktaya geliyor. Karşımızdakinin sosyal paylaşım sitelerindeki aktivitelerinden, gittiği yerlerden, yazdığı sözlerden paylaştığı videolara kadar didik didik konuşuluyor.
Bu da yetmezmiş gibi, sanal dedikodular da birbirini takip ediyor. Beğendiği, hoşlandığı kişiyi gösterip, yazdıklarından ve yaptıklarından açıyorlar sohbetleri. Kısaca sohbetler bozuluyor, muhabbetler koyulaşmak yerine, açıklaşıyor, sıradanlaşıyor.
İnsanlar sosyalleşmekten uzaklaştıkça, uzaklaşıyor, ama kimse fark etmiyor. Herkes birbirini uyarıyor ama dönüp de aynaya bakmıyor. Herkes dünyayı, sanal alemden kurtarıyor gerçek dünyadan koptukça kopuyor. Canı bile yansa, acısını önce sanal alemde paylaşıyor. Duygular köreliyor, duygular can çekişiyor…
Sosyal medyada yaratılmaya çalışılan ideal benlik algısını çok tehlikeli buluyorum. Sevgili insanlar kimse,Sosyal medya üzerinden paylaştığı fotoğraflardaki ve videolardaki gibi mutlu, harika, ultra lüks ve enfes bir hayat sürmüyor.
Zamanı sürekli güzelleşmek için harcamak, kozmetik bulutları içinde uçmak, pahalı kıyafetler ve lüks mekanlar ile sentezlenmek, spor salonlarında gereğinden fazla şişmek, kaslar ile düşünür hale gelmek; bunlar ideal genç kadın ve genç erkek modeli olarak sunuluyor.
Hayatını bir Yaşar Kemal, bir Sabahattin Ali, bir Sartre okumadan ve bilgiyi aramadan sürdürüp giden; görünür dünyanın popüler alandaki sahte adanmışlıkları ile varlığını pekiştiren bir nesil olmamak adına; zihinsel potansiyelinizi lütfen es geçmeyiniz.
Sonsuz sevgi ve sonsuz bilgi, popüler ve görünür olmaktan çok daha mühim. İhsan Oktay Anar'ın "Puslu Kıtalar Atlası" adlı romanında söylediği gibi: "Çünkü dünyadaki en büyük mutluluk, bu Dünya'nın şahidi olmaktı." Bilginin izini sürmeyi ve Dünya'nın şahidi olmayı elden bırakmayınız…Sevgiyle Kalın