Hakkari’de Bayram: Eskisi Gibi mi?
Bir Ramazan ayını daha geride bırakıyoruz. Gönüllerimizi temizleyen, sofralarımızı bereketlendiren bu ayın ardından bayrama kavuşuyoruz. Allah tuttuğumuz oruçları, yaptığımız duaları kabul etsin. Ancak bayram yaklaşırken Hakkari’nin sokaklarına, çarşısına, eski bayramların coşkusuna bakıyorum da içimi bir hüzün kaplıyor.
Arife günü çarşı tıklım tıklım, alışveriş telaşı her yerde hissediliyor. Bayramlık kıyafetler, tatlılar, hazırlıklar… Ancak bayramın ilk günü dışında sokaklar sessizleşiyor, evler kapanıyor. Oysa eskiden bayram sabahları şehir uyanır uyanmaz bambaşka ışıldardı. Bayram namazından dönenler kabristana gider, kaybettiklerimize dualar edilirdi. Ardından büyük sofralar kurulurdu; sabah bir evde, öğlen bir başka evde, akşam ise dostlarla, akrabalarla bir araya gelinirdi.
Bayram sofraları da Hakkari’ye özgü lezzetlerle dolup taşardı. Tandır çörekleri, tandır ekmeği, dağlardan toplanan endemik bitkilerle zirvelerde bekletilerek olgunlaştırılan otlu peynir, Türkiye’nin en güzel ballarından biri olan Şemdinli balı… Bu lezzetlerle kurulan kahvaltı sofraları yoğurt, kaymak ve sıcacık ekmekle bambaşka olurdu. Çünkü Hakkari, misafirperverliğini hiçbir yere kaptırmayan bir şehirdi. Gelin, bunu yeniden yaşatalım. Z kuşağı da bu kültüre uyum sağlasın, bayram sofralarında buluşmanın, paylaşmanın değerini unutmasın.
Eskiden çocuklar sabah erkenden bayramlıklarını giyer, büyüklerin ellerini öpmek için sıraya girerdi. Kapılar çalınır, her evde bir şekerleme, bir ikram olurdu. Misafirlere sıcak tandır ekmeği, süzme bal ve kaymak sunulurdu. Kahvaltılarda ak sakallı aile büyükleriyle sohbet edilir, bayram sohbetleri eşliğinde saatler geçerdi.
Bugün ise bayramın ruhunu yaşamak yerine ya evlere kapanıyoruz ya da tatil beldelerine kaçıyoruz. Hakkari gibi kadim bir şehir, böyle bir bayram sessizliğine layık görülmemeli. Çünkü burası yalnızca coğrafi bir nokta olmaktan öte; binlerce yıllık tarihi, kültürü, misafirperverliği ile adından söz ettiren bir şehir. Mezopotamya’nın bereketli topraklarından Urartu’nun ihtişamına, Osmanlı hanedanlığının adaletinden bugüne kadar uzanan köklü bir medeniyetin mirasçısıyız.
Bu topraklar, yalnızca binalarla, sokaklarla var olmaz; insanıyla, hatıralarıyla, kaybettiklerimizle anlam kazanır. Rahmete kavuşmuş büyüklerimizi, dostlarımızı unutmayalım. Onların mezarlarını ziyaret edip dualar edelim, hayırla analım. Asolan, bayramın yalnızca yaşayanlarla değil, geçmişin hatırasını yaşatarak da anlam kazanmasıdır.
Hakkari... O dağlar, o soğuk sular... İçimde bir yerlerde her zaman var olan o tarifsiz özlem… Şehir sessizliğe büründüğünde, o dağların zirvelerine bakarak, rüzgârla birlikte geçmişe doğru bir yolculuğa çıkıyorum. Her şeyin başladığı yer, her şeyin bittiği yer. O dağlar, soğuk suları, meyvaları, bahar rüzgârları… Hep içimde bir hüzünle, bir sevda ile anıyorum.
Hakkari’nin soğuk suları, sanki yüreğime kadar işler, içimi ısıtır, ama aynı zamanda uzaklarda bıraktığım o yılları hatırlatır. Gözlerimde, o dağların rengi, o suların sesi, hayatıma dokunan o güzellikler, bir başka sevdayla akar. Burada, buradaki topraklarda bir yitik varlık gibi, geçmişin hüzünleri beni sarar. O eski bayramlar gibi, içimde kaybolan bir şey var... Hakkari, bir sevda gibi; soğuk, ama sımsıcak...
Eskiden bayramlar, kardeşliğin ve dostluğun yeniden pekiştiği günlerdi. Şimdi ise herkes kendi dünyasına çekilmiş, akrabalık bağları zayıflamış, komşuluk ilişkileri unutulmuş. Oysa biz bu topraklarda yalnızca düğünlerde ve taziyelerde bir araya gelmemeliyiz. Taziye ve düğünlerde gösterdiğimiz o renkli ve dayanışma ruhunu bayramlara da taşımalıyız. Bayram dediğin, sevinci paylaşınca bayramdır. Çocukların şeker topladığı sokakları, kahkahaların yankılandığı sofraları, el öpen gençleri, gözleri dolan yaşlıları unutmamalıyız.
Dargınlıkları, küskünlükleri bir kenara bırakmalıyız. Hele hele yas tutanlar için bu tür bahaneleri bir kenara bırakıp hatıralara sahip çıkmalıyız. Bugün sosyal medya aracılığıyla mesaj atıp, yanı başımızdaki komşuları, dostları, akrabaları unutmak büyük bir utanç tablosudur. Hakkari, evliyalar diyarıdır. Gün görmüş bir medeniyetin örnek şehridir. Bayramları ekranlardan değil, yan yana, göz göze, el ele yaşamalıyız.Komplekslere girmeyelim, "Önce o gelsin, sonra ben giderim" demeyelim. Bayramlar, kırgınlıkları bir kenara bırakmak için vardır. Büyüklük, affetmeyi bilmekle olur.
Biz, Selahaddin-i Eyyubi'nin, Şemdinanlı Seyyid Taha’nın torunlarıyız. Bize yakışan; kardeşliğimizi güçlendirmek, dostlukları pekiştirmek, büyüklerimize hürmet göstermek ve bayramı bayram gibi yaşamaktır. Bu bayram, kapımızı açalım. Dostlarımızı, akrabalarımızı, komşularımızı hatırlayalım. Rahmete kavuşanları dualarla yâd edelim. Hakkari’nin sıcak yüreğini yeniden yaşatalım.
Hakkari, bir şehirden öte, bir medeniyettir. Bu medeniyeti yaşatmak ise bizim ellerimizde. Gelin, bayramı yalnızca bir gün değil, kalplerimizde daim kılalım.