İl dışından henüz döndüm. On gündür bazı toplantılara iştirak etmek üzere çeşitli illere gittim. Hayat normale dönmüş gibi gözükse de herkes maske ve mesafeye dikkat ediyor. Hakkari ilimizde tam tersi herkes maske ve mesafeyi tümden kaldırmış, koronavirüs diye bir tehlike hiç olmamış gibi davranıyoruz.
Oysa 1 yıl içinde hemen hemen her aileden birileri kovid 19 dolayısıyla yaşamını yitirdi. Çok değerli sevdiklerimizi zamansız toprağa verdik. Eve kapandık, yasaklarla yaşamaya mecbur bırakıldık, korku yaşadık, ağladık.
Gün geldi Hakkari Devlet Hastanesi yoğun bakım ünitesinde yer kalmadı. Bazı cenazelerimizi sadece on kişiyle son yolculuğa uğurladık. Kısacası hepimiz cehennemi yaşadık.
Bana göre tehlike geçmiş değil. Virüsü tetikleyen, ortaya çıkartan bizleriz. Çünkü virüs dolaşmaz bizler dolaşıyoruz. Hakkari iki “D” kentidir. “Dolmuş-Düğün”…
Otobüslerin girmediği, dolmuşların birbiriyle yarıştığı il Hakkari’dir. Günde 30 resmi nikahın yapıldığı ve düğün merasimlerinin hiç eksik olmadığı, düğün salonlarının da olmadığı ilginç bir vilayetiz. İlimizde düzenlenen festivaller bana göre zamansız ve erkendi. Festival demek eğlence, yakınlaşma, el ele, kol kola halay çekme, yakın mesafede hoş sohbet ve kaynaşmadır. Bu yüzden ben iştirak etmedim.
Bizi bekleyen bir tehlike daha var ki o da Kurban Bayramıdır. Rehavete çabuk kapılıyoruz. Kulaktan kulağa duyumlarla hareket ediyoruz.”Kovid diye bir şey yok, aşı da asla olmam” düşüncesinde olanlar da var. Türkiye’de maske kullanmayan tek il Hakkari’dir. İntikam alırcasına aylardır yüzümüzü gizleyen bizi tehlikeden kurtaran maskelerimizi çöp kutularına da değil, gelişigüzel sokağa atıyoruz.
Bize yakışmayan hareketler yapmamalıyız.
Bir daha aynı acıları yaşamamalıyız.
Yazın sıcağında maske kullanımı zordur, anlıyorum. Lakin dünyanın bile baş edemediği kovid düşmanını her zaman ciddiye almalıyız.
O yüzden diyorum ki yapma Hakkari…