Çok güzel bir söz geldi aklıma;
“Kaybetmekten korkmayınca güzelleşiyor hisler” yada umut etmekten kopmayınca...
Hayal etmek kadar güzel bir yetisi olan varlıktır insan. Beyhude laflardan sonra daha somut anlatmak gerekirse; doğarken seçemeyiz kim olacağımızı yahut adlarımızı, soylarımızı, halamızı, amcamızı ve hatta dinimizi bile seçemeyiz doğmadan önce diyebilir miyiz;
-budistlikten uzak bir yerde doğmak isterim?
-müslüman doğmak isterim!
-sarışın veya kadın/erkek
Bunlar yaşama ilk adımlarımızda bize verilmiş olanlardır.
Ama kim olacağımızı, arkadaşlarımızı, hayallerimizi, değerlerimizi hemen hepsini seçmek elimizdedir. Olmak istediğimiz ve içinde olmayı seçtiğimiz. Ve dış görünüşlerinden insanlara değer biçmememiz gerektiğinin ilk sebeplerden biridir bu özelliğimiz...
Kırmamız gereken en büyük şey ise “ÖNYARGI”larımız, şüphesiz ki bunları kırmakla başlamalıyız. Önden gelen tahminlerimiz ile insanların potansiyellerini veya kapasitelerini deneyimlemeden karar verme insiyatifini kendimize adamış oluruz.
Asıl bilmediğimiz şey ise bir sokaktaki ayakkabı boyacısının da imkanlar sağlanırsa güzel resimler çizebileceğidir, bir karton toplayıcının aslında daha iyi yetenekleri olabileceği ihtimali,
Çünkü yapılacak her sanatın veya yeteneğin aslında biraz zekâya ihtiyaç duyduğu aşikardır.
Bir hikaye ile destekleyecek olursam;
“Einstein konferanslarına hep özel şoförü ile gidermiş. Yine konferansa gitmek üzere yola çıktıkları bir gün, şoförü Einstein'a, "Uzun zamandır siz konuşmanızı yaparken ben de arka sıralarda oturup sizi dinliyorum ve neredeyse söyleyeceğiniz her şeyi kelimesi kelimesine biliyorum" demiş.
Einstein gülümseyerek ona bir teklifte bulunmuş: "Peki, şimdi gideceğimiz yerde beni hiç tanımıyorlar. O halde bugün palto ve şapkalarımızı değiştirelim, benim yerime sen konuş, ben de arka sırada seni dinlerim."
Şoför, gerçekten çok şahane ve başarılı bir konuşma yapmış; sorulan bütün soruları doğru cevaplamış. Tam yerine oturacağı sırada bir kişi, o güne kadar konferansta bahsi hiç geçmemiş ağır bir fizik sorusu sormuş. Şoför, hiç duraksamadan soruyu soran kişiye dönüp:
"Böylesine basit bir soruyu sormanız gerçekten çok garip" cevabını vermiş. Sonra da salonun arkasında oturan Einstein'ı işaret ederek şöyle devam etmiş: "Şimdi size arka sırada oturan şoförümü çağıracağım ve sorduğunuz soruyu, göreceksiniz, o bile cevaplayacak."
Yani aslında bu hikayede anlamamız gereken en büyük mesajlardan biridir, zekâ ile yapılan her iş biraz kusursuzluğa yakındır.
Ve insanlara ancak şans vererek potansiyellerini görebilir yada fikir sahibi olabiliriz. İmkanlarınızı inanmak için sebebi olanlara adayın ve emin olun ki sonunda toprak gibi kuru bir mahsül geçse bile bazı dönemlerde, illa ki sonunda meyvesini yiyecek imkanınız olacaktır.
“Bir kitap gibi düşünün dış kapağından yazarı değil editörü tanırız, nar misali tek tanedir dışarıdan içeri de binlere ulaşır.” Dışına bakıp yargılamayın derim...
Ve bütün okurlara bir mesaj vermek gerekirse hayallerinizden asla vazgeçmeyin ve hep savaşın onlara ulaşabilmek için, sadece doğru yolda olduğunuzdan emin olun ve asla umudunuzu kaybetmeyin...
Her şey umut etmekle başlar !