Gökyüzünde bir yıldız kaydı. Düşerken eşit biçimde herkesin yüreğine ve gözlerine sıçradı. Yaktı ve ağlattı.
1986 Eylül ayında Hakkari Doğanca Köyünde dünyaya geldi. Eylül ayında doğdu, Ekim ayında vefat etti. Gravilerin Dedoyi kolundan iki anneden 16 kardeşin en küçüğüydü Aytekin Kaya.
Azimli ve hırslıydı. Toplumun tüm kesimleri tarafından tanınıyor ve seviliyordu. Hiçbir kötü alışkanlığı yoktu. İlk, orta ve lise öğrenimini Hakkari’de gördü. Yakın Doğu Hukuk Fakültesinde mezun oldu. İlk Avukatlık ofisini Hakkari merkezde Kaya Plaza’da açtı.
Üniversite yıllarında Burcu isminde kendisi gibi yürekli bir kızla tanıştı. Çok iyi dost ve dert ortağı oldular. Bu güzel arkadaşlık sevgiye ve aşka dönüştü. Bizim oğlan gönlünü Kayserili, çok saygın bir ailenin kızı olan Burcu’ya kaptırmıştı. Bu aşkın en büyük detayı da şu; Aytekin’in ismi Burcu’nun sadece yüreğinde değil soyadında gizliydi. Yani Burcu hanımın soyadı da “Aytekin” idi.
Aldıkları ortak bir kararla Kayseri’ye yerleştiler. Kayseri Barosu’nun bünyesinde ortak çalıştılar. Hak ve hukuk savunuculuğunda başarılarıyla dikkat çektiler. Hakkari’li Avukat, Kayseri damadı Aytekin Kaya, tanınan bir hukukçu oldu.
Sağlık sorunları yaşadı. Ankara Medicana Hastanesinde tedavi gördü. Zaman zaman kendisi için “Kan aranıyor” anonsları yapıldı. Kan gurubu ARH+ idi ama farklı kan gurubundan da yüzlerce kişi hastaneye koşarak , “Aytekin’imize kanımız, canımız feda” diyerek kan bağışında bulundular “Myoled Sarkom” ismiyle bir kan rahatsızlığı teşhisi konuldu.
Henüz 38 yaşında Ankara’da hepimize haksızlık ederek gözlerini hayata yumdu. Eşi Burcu’yu ömür boyu acı borcuna sokarak, 2 yaşındaki kızı Rahel’i babasız bırakarak, Hakkari’de onu seven ve bekleyen 350 bin insanı ağlatarak, onu çeşitli zorluklarla okutup babası konumunda olan ağabeyi Senar Kaya’yı yıkarak, herkesi ağlatarak gitti.
Zapsuyu, Sümbül Dağı hatırına, Allah’ın aşkına bari sen gitme. Ferhat Tuğan gitti, Necdet Akdağ gitti, Davut Çiftçi gitti, Helün Elmas gitti, Şiyar ve Mazlum Ümit gitti, Hatip İslam gitti, Orhan Gültekin gitti, bari sen gitmeseydin. Uğur Yürür-Hanım Orakçı-Feyat Güneç-Kübra Gültekin-Nevzat Engin-Cemal Adıyaman-Ümit Akdağ-Bedel Kaya-Harun Gür, hepsi yüreklerimizi yakarak gittiler. Bari sen gitmeseydin… Bu kentin karanlığına ışık tutasın diye okudun. Garibanlar, mazlumlar haksızlığa uğramasın diye adalet adamı oldun. Henüz sonbahar ve kış gelmeden yüreğimizi üşüttün, gözlerimizi kan çanağına çevirdin.
Av. Aytekin Kaya’nın cenaze törenine 5 bin kişi katıldı. Babası gibi gördüğü ve sevdiği kayınpederi Alim Aytekin’in gözlerinden siyahın üç tonundan üç ayrı yaş akıyordu. Biri oğlu gibi sevdiği Aytekin, diğeri kızı Burcu ve son damla ise torunu Rahel için idi. Aytekin toprağa verilirken gözlerini ondan hiç ayırmadı ve sürekli ağladı.
Avukat Eşi Burcu Hanım, ağlamaktan gözleri sönmüş, içindeki yürek yangınıyla çırpınıyordu. Etrafa çaresiz gözlerle bakınıyordu. “Hadi Aytekin, bu kadar şaka yeter, kalk evimize gidelim” der gibi bakınıyordu. Herkes kabristandan ayrıldıktan sonra hayat arkadaşı, canından çok sevdiği eşi Aytekin’in üstünü örten toprağı avuçlarına alarak kokladı. Üşümesin diye avuçlarıyla daha fazla toprak bıraktı. Ve son damla gözyaşını da akıtarak veda etti.
Üç gün süren taziye törenine Türkiye’nin her yerinden 10 bin kişi Kaya ailesinin acısını paylaştı. Aytekin, aşiret çocuğu değildi. Hakkâri’nin öz evladıydı, aydınıydı. Hakkâri’de yaşanan acının aynısı Kayseri’de de yaşandı. Aytekin için AYTEKİN ailesi mevlit ve yemek verdi. Alim Aytekin’in evinde yas devam ediyor.
Ölüm haktır, hepimizin gideceği yoldur. Lakin ömrünün henüz baharında, Temmuz’da yağan kar misali zamansız fırtına sevdiklerimizi bizden alıp götürüyor. Giden 1 defa ölür ama kalan bu acıyla günde bin defa ölüyor.
Güle güle Sayın Avukatım…
Seni asla unutmayacağız.