Yıl 1982. Hakkari’nin Nüfusu 18 bin.
Adana’lı öğretmen Osman Sayak, ilk görev yeri olan Hakkâri’ye, Endüstri Meslek Lisesine atanır. Atama var ama listede öyle bir okul yok.
Tıpkı Yılmaz Erdoğan’ın Vizontele filmindeki kütüphane misali. Yakın dost ve meslektaşları hayırlı olsun yerine “Hocam geçmiş olsun” diyerek endişelerini dile getirdiler. Osman Hoca, hiç gitmediği ve bilmediği ilk tayin yeri olan Hakkari için yola çıktı.
19 Eylül 1982 yılında Kıran Mahallesinde yapımı süren okulda göreve başladı. Okul henüz inşaat halinde, çalışmalar devam ediyordu. Kravatıyla eline kürek alarak amele gibi çalışmaya başladı. Koskoca okul için iki atama yapılmıştı Müdür olarak Selahattin Kutçi ve öğretmen olarak da Osman Sayak atanmışlardı. Hakkari’de o dönemde sadece iki tane lise vardı.
O okullarda kontenjan dolduğu için yeni yapılan Endüstri Meslek Lisesine öğrenciler istekleri dışında mecburi aktarıldı. Bunlarda biri de benimdir. Edebiyat okumak isterken beni Elektrik ve Tesviye ’den oluşan iki branşlı okula kayıt yaptırdılar. 4 Ekim 1982 yılında okulun açılışı yapıldı.
Bir bölüm tamamlandı bizler orada ders görmeye başladık. Ders de demeyelim çünkü öğretmen yoktu, dersler boş geçiyordu. Neredeyse tüm derslerimize Osman Hoca giriyordu. İnşaatın bir bölümüne de Askeriye birlikleri yerleştirildi. Yani biz öğrenciler okulumuza kapıda nöbet tutan askere kimlik göstererek giriş ve çıkış yapıyorduk.
Çoğu kez birinci derse geç kaldığımızda nöbetçi asker bizi içeri almıyordu. Sonrasında Nafiz Terzioğlu, Ömer Yiğit, Suat Turan gibi değerli öğretmen atamaları yapıldı.
Osman Sayak, çok yönlü ve başarılı bir öğretmendi. Şiir yazar, şarkı söyler, tiyatroya ilgi duyar, halay çeker, taklit bile yapardı. Öğrencileriyle dost oldu. Kimin ne sorunu varsa onunla paylaşırdı. Onu herkes çok sevdi. Teneffüslerde tüm öğrenciler onunla sohbet etmek için etrafında birikirdik.
Kantine gider tepsi dolusu çay alır bizlere ikram ederdi. Birimiz hasta olduğunda başucumuzdan ayrılmaz bizim için ağlardı. Maddi durumu iyi olmayan öğrencilerin cebine gizlice maaşından bir miktar koyardı. 4 yıl kaldı ve ayrılık vakti gelmişti. Hakkari’den ağlayarak gitti.
Gitti ama kalbinin yarısını burada bıraktı. Sosyal medya sayesinde unutamadığı öğrencilerini aramaya koyuldu. Onlarla görüşmeye devam etti. Ve 39 yıl aradan sonra 42 yıllık öğretmenlik mesleğinden emekliye ayrılarak bizi görmek için İzmir’den Hakkari’ye geldi.
Mevlid Kandili gecesinde yüreğindeki merhamet ve sevgisiyle bize kavuştu. Biz EML’den ilk mezunlar onu sevinç gözyaşlarıyla karşıladık. Gür saçları beyaza bürünse de hiç dökülmemiş. Gözlükler arkasına sığınan gözlerindeki ışıldı hiç kaybolmamış.
Fiziki olarak hepimizden çok daha genç ve yakışıklı bir görüntüye sahip. Hiçbirimizi unutmamış, hepimizi isimlerimizle seslenip sardı ve sarmaladı. 39 yıl önceki ilk öğretmen kokusu aynıydı. Gözlerinde yaşlar aktı ama gülüşüyle örtmeye çalıştı.
Benim en yakışıklı öğrencilerimden biri olan Murat Şan nerede diye sordu. Herkes sustu kimse yanıt veremedi. Murat’ın kuzeni Aydın Şan, hüzünlü sesiyle “Hocam Murat hayatını kaybetti” dedi. Az önce ortamı neşelendiren kahkahalar bile sustu ortamı derin bir hüzün kapladı. Beni ona götürün dedi. Aile mezarlığında Murat Şan’ın mezarına gidildi. Avuçlarını açarak dua etti, Fatiha okudu.
İçimden şu sözler geçti; “Murat, kalksana hocamız geldi. Ayıp değil mi orada uzanıyorsun. Osman hocamızı her gördüğümüzde düğmemizi iliklerdik ya. Çok ayıp senin yaptığın”… (Murat Şan arkadaşımız henüz 22 yaşındayken menenjit hastalığından hayatını kaybetmişti. O dönemde birçok ajans kendisine mankenlik teklifinde bulunmuştu. Yakışıklılığıyla biliniyordu.) Sonrasında Selahattin Temel-Ali Kurt-Ömer Can-Kerem Yördem ve diğer aramızda olmayan arkadaşlarımızın da vefat ettiklerini söyledik,
Bir öğretmenin Hakkari aşkında asıl vurgu şu; birbirimizi doğru sevmeliyiz. Dostlukları korumalıyız, iyilikleri çoğaltmalıyız. İlk aşk, ilk tayin yeri, ilk heyecan, ilk baba olmak, bu gibi ilkler insanın hayatında önemli yer kaplar. Aşktan önce gelen duygu sevgidir. Osman Hoca, bizleri çok sevdi ve Hakkari’ye aşık oldu. “Hakkâri’ye gitmektense istifa ederim” diyen zihniyetlere bu sert bir şamardır.
Büyüyen ve gelişen Hakkâri’de olmaktan ve öğrencileriyle yeniden buluşmaktan büyük keyif alan Osman Hoca, Sümbül Dağına bakarken bile gözleri dolan duygu yüklü bir insan…
Hakkari Endüstri Meslek Lisesine giderek “Z Kuşağı” öğrencilerle de buluştu. 1982 yi o dönemdeki eğitim sistemini ve Hakkâri’den bahs etti. “Hakkari gelişse ve değişse de halkı hiç değişmiyor. Sevgi ve saygı denilen kavram burada icad edilmiş. Ölmüş denilen insanlığın burada ölmediğini herkes gelip görmelidir. Hakkari benim ilk ve son aşkımdır” dedi.
Osman Hoca sayesinde biz Hakkâri’de yaşayan 1982-86 mezunu arkadaşlar birbirimizi görme şansını da elde ettik. Sevgi insanları birleştiren en güçlü duygudur.