Radyo ve Televizyonların kapatıldığına da şahitlik ettik.
Kitap bulundurmak ve okumaktan dolayı yargılananları da gördük.
Fakat daha basılmamış bir eserin yok edilmek istendiğine ilk kez tanıklık ediyoruz.
Gazeteci Ahmet ŞIK’ın yazdığı ve henüz yayınlamadığı kitap taslağına el konulması, imha edilmesi, yayınevinde arama yapılması Türkiye’de şok etkisi yarattı.
Demek ki hala 12 Eylül’ün baskıcı rejimi devam ediyor.
Hala ülkemizde insanlar özgürce düşüncelerini aktaramamaktadırlar.
Bu baskıları bende yaşadım. 1995 yılında Cumhuriyet Gazetesi’ne muhabir olmam sorgulandı.
1997 yılında yerel televizyonum ZAP TV kapatıldı.
1999 yılında yerel dergim HAKKARİ BERÇELAN toplatıldı.
Yerel Radyom HAKKARİ FM yine defalarca kapatıldı.
Zaten o dönemlerde hapisaneler Gazeteci ve Yazarlardan geçilmiyordu.
Tüm bunlar alışık olduğumuz ve bize normal gelen, olmaması gereken baskılardı. Fakat henüz basılmamış bir eseri imha etmek olayına “pes doğrusu” demekten kendimizi alamıyoruz. Henüz basılmamış bir kitap daha doğmamış bir çocuğa benzer. Ve bu çocuk daha anne karnındayken yok edilmek istendi.
Kitap yazmak yıllar süren bir emektir. Okumak ve yazmak neden suç kapsamına alınıyor ki? Ben birinci kitabımı yedi yılda ancak tamamlayabildim. İkinci kitabımı üç yıldır yazıyorum ve sanırım üç yıl sonra yayınlanır.
Bu sıkıntı verici duruma her kesimden tepkiler geldi. Başbakan yardımcıları Cemil ÇİÇEK, Bülent ARINÇ, Kültür Bakanı Ertuğrul GÜNAY, Muhalefet liderleri, birçok sivil toplum yöneticiler ve basının her kesimi…
İmamın Ordusu isimli eser gündeme bomba etkisi yaptı. Tüm Türkiye henüz yayınlanmamış bu eseri şimdiden merak etmeye başladı. Gazeteci Ahmet ŞIK içerde, eseri ise dışarıda. Bazı söylentilere bakılırsa internet aracılığıyla yayınlanacağı söyleniyor. Bakalım önümüzdeki günlerde neler olacak… Avrupa Birliği kapısını zorlayan Türkiye için bu gelişme bence hiç de ŞIK olmadı…