Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu, kısaltması KESK olan 8 Aralık 1995’te kurulan memur sendikaları konfederasyonu EĞİTİM-SEN, SES, TÜM- BEL- SEN, ESM, BES, TARIM ORKAN-SEN, HEBER-SEN, YAPI YOL-SEN, BTS, DİVES ve KÜLTÜR SANAT-SEN’den oluşuyor. Toplam üyesi 240 bin kişi…
KESK, örgütlü toplumun sesidir. KESK, partilerüstü bir güçtür. KESK, dayanışma, kaynaşma ve direnişin adresidir. Hakkari’de bu güne kadar örnek bir çalışma sergileyen, duyarlılığı ve mücadele azmiyle alkışı hak eden Hakkari Kamu Emekçileri Sendikası Konfederasyonu’nun 3 bin üyesi vardır.
Bu ağır yükü dönem dönem sırtlıyor yürekli insanlar. Bu anlamlı oluşumun şuan ki sözcüleri Cemal Balıkesir ve Emel Atay Akbaş’tır. Bu ikili ve çalışma arkadaşları basın açıklamaları, sokak yürüyüşleri, miting, adalet mağduru, ezilen ve haksızlığa uğrayanlar adına objektiflerimize en fazla takılan simalardır.
KESK platformu bu güne kadar hep anlam yüklü organizasyonlara imza attılar. 1 Mayıs işçi bayramı dolayısıyla ilk kez bir değişikliğe imza atarak “Basına özgürlük” pankartıyla yürüdük. Hakkari sevdalısı işadamı Ramazan Kumeç bize önlükleri hediye etti. Yürüyüş boyunca kalem ve basın kartımı bırakarak bir emekçi olarak yürüdüm. Vedaş meydanında yürüyüş son bulduğunda töreni basın mensubu olarak izledim ve not aldım.
1 Mayıs’ı bahane eden milletvekili adayı Nihat Akdoğan miting yaptı. Yaklaşık bir aydır sür manşetlerimizde hep adayların demeçleri yer aldı. Bu özel günde 1 Mayıs’a uygun bir miting beklerdim. Meslektaşlarım Cemal Balıkesir’i görmezden gelerek Akdoğan’ı manşete taşıdılar. Kimse kusura bakmasın, bende sayın Akdoğan’ı değil emekçileri ve bu organizasyona imza atan KESK’i, Cemal Balıkesir’i çok dikkatli dinleyerek söylediklerine kulak verdim ve not aldım:
“İşçi sınıfının 200 yılı aşkın süren ve bu sömürü düzeni son bulana kadar sürecek olan mücadelesinin simge günü olan 1 Mayıs’ı kutluyor, dünyanın dört bir köşesinde alanlara çıkan sınıf kardeşlerimize Kürdistan’ın kalbinden selamlarımızı gönderiyoruz.
Halkların eşitlik ve özgürlük taleplerinin topla, tüfekle silahla bastırılmaya çalışıldığı bugünlerde, başta ABD olmak üzere tüm empelyalist güçler, dünyayı kendi çıkarlarına uygun olarak yeniden biçimlendirmek için halkları yok etme yarışı içerisine girmişlerdir. Ortadoğuda kapitalizmin taşeronluğunu üstlenen AKP, üstlendiği rolünü çok iyi oynamış ve yaşanılan katliamların sorumlularından biri haline gelmiştir.
Bugüne kadar Suriye’deki farklı etnik gurup ve mezheplere yönelik tehditleri körükleyerek iç savaş ortamını yaratan silahlı, cihatçı çeteler farklı zamanlarda yaptıkları ve medya organlarına yansıyan itiraflarıyla da AKP’den destek ve himaye gördüklerini ifade etmektedirler.
AKP’nin mezhepçi politikaları ve dikta rejimi bir yandan ülkemizi Suriye’deki iç savaşın merkez üssü haline getirirken, bir yandan da Suriye’de işlenen katliamları teşvik eden bir rol oynamaktadır.Bu zemin üzerinden büyüyen ve yayılan silahlı cihatçı çeteler, her türlü insanlık dışı yöntemlerle Kobane’de, Rakka da,
Hama da, Humus da, Maan da, Akra da, Lazkiye de ve daha birçok Suriye yerleşim biriminde, başta kürt ve aleviler olmak üzere; çocuk, kadın yaşlı demeden binlerce masum insana yönelik gerçekleştirdikleri katliamlarına yenilerini eklemektedirler.
Değerli Yoldaşlarım,
Dünya çapında her geçen gün, işçi sınıfı ve emekçilerin yaşamına, sendikal siyasal örgütlerine, işine, ekmeğine ve örgütlü mücadelesine karşı giderek şiddetlenen saldırılar yaşanıyor. Güvencesiz çalışmanın yaygınlaşması, çalışma ve yaşam koşullarımızın ağırlaşması, iş cinayetlerin giderek artmasının yanında emek ve demokrasi güçlerine yönelik baskı, şiddet ve saldırılar da hız kesmiyor.
Emperyalizmin ve sermayenin saldırılarına karşı işçiler, emekçiler, köylüler; ortak mücadele etmedikçe, güçlerimizi birleştirip tek yumruk halinde karşılarına çıkmadıkça bizleri ve çocuklarımızı daha kötü bir geleceğin beklediği açıktır.
Türkiye’de yıllardır AKP eliyle uygulanan emek ve halk karşıtı politikalarla, her geçen gün halkımız için, işçi ve emekçiler için yaşama ve çalışma koşulları katlanılmaz hale getirilmektedir; Bunun yanında bizleri işsizliğin, yoksulluğun pençesinde kıvranırken, ülkeyi Trilyonluk kaçak saray’ından anonim şirketi gibi yönetmek, baskı ve zordan beslenen yolsuzluk ve rüşvet düzenini “Türkiye’ye özgü başkanlık sistemi” ile taçlandırmak için elinden geleni ardına koymamaktadır.
Sağlıkta yaşanan dönüşüm süreci tüm hızıyla sürerken, eğitimde yapılan düzenlemeler ile eğitim sistemi AKP’nin siyasal-ideolojik önceliklerine göre yeniden yapılandırılmıştır. Zorunlu din dersi uygulamasının sürmesi ve anadilde eğitim taleplerinin yok sayılması ile birlikte değerlendirildiğinde, eğitimin ideolojik özünün daha da belirgin hale geldiğini görüyoruz.
Bu bağlamda onlar kazandıkça biz kaybediyoruz!
Kayıt dışılığın, kuralsız, güvencesiz çalışmanın, Taşeron ve iş cinayetleri Cumhuriyetinin merkez üssü haline getirilen bir ülkenin ezici çoğunluğunu oluşturan işçiler, emekçiler, kadınlar, gençler, tüm ezilenler olarak bu iki dünya arasındaki farkı her gün iliklerimize kadar yaşıyoruz.
Çünkü bizim ekmeğimiz her geçen gün küçülüp haklarımız, özgürlüklerimiz sınırlanırken sermaye büyüyor, bir avuç kapitalistten, rantiyerden, asalaktan oluşan mutlu azınlığın serveti büyüyor. Onların hayali gerçekleştikçe biz kaybediyoruz.
Tüm emek düşmanı sermaye iktidarları gibi AKP de yan yana gelmemizden, birlik olmamızdan korkuyor. Bundan dolayı Taksim meydanını 1 Mayısa yasaklıyor. Bunun için işçileri-emekçileri sermayeye köle, halkı diktasına biat eden kul haline getirme hedefini gerçekleştirmek için tüm ‘ustalığını’ göstermeye devam ediyor.
Değerli Yoldaşlar,
Kazanılmış haklarımız için mücadele ettiğimizde, çocuklarımızın geleceği için alanlara çıktığımızda bizlere karşı nasıl acımasız davrandıklarını gördük. İktidara geldiği ilk günden bu yana bütün hak arama mücadelelerine yönelik şiddetin ana kaynağı olan AKP, iş, ekmek, barış ve özgürlük isteyen tüm kesimleri susturmak, onları etkisiz hale getirmek için askeri, polisi ve yargısıyla bütün imkânlarını seferber etmiş, ancak bizlerin kararlı mücadelesini engelleyememiştir.
AKP Hükümeti; faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması, Kürt halkına karşı yürütülen savaşın gerçek yüzünün ortaya çıkarılması, siyasi cinayetlerin faillerine ulaşılması konusunda inandırıcı bir çaba içinde değildir. Dönemin Başbakanının “ileri demokrasi” olarak öne sürdüğü argüman aslında devletin AKP’nin kontrolünde yeniden inşa edilmesi ve yeni Anayasanın bu duruma uygun olarak oluşturulması çabaları olduğu görülmektedir. Buna yönelik AKP eli ile son günlerde yargıda yaşatılan krizin ne kadar derin ve ince hesaplar içerdiğini göstermiş ve haklılığımızı kanıtlamıştır.
Bugün artık ülkede yaşayan herkes için yoksulluk, açlık, baskı ve zulüm düzeninin iktidarı haline gelen AKP Hükümetine ve onun savunucusu olduğu kapitalist sömürü ve soygun düzenine karşı, her milletten, her inançtan işçi ve emekçiler; toprağını, suyunu, yaşam alanlarını savunan üretici köylüler; kadınlar ve gençler olarak; barış, adalet, eşitlik, özgürlük ve insanca yaşam için daha çok birleşmeye ve örgütlü mücadeleye ihtiyacımız bulunmaktadır.
Bugüne kadar ekonomik ve siyasal alanda yaşanan gelişmeler ve bu gelişmelerin ortaya çıkardığı sonuçlar, önümüzdeki dönemin işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşulları açısından daha zor ve ağır geçeceğini gösteriyor. Bu nedenle, hemen yarından itibaren hepimiz işçi sınıfı ve emekçilerin taleplerini daha yüksek sesle, şimdiye kadar olduğundan daha etkili, daha kararlı bir şekilde yükseltmek sorumluluğu ile karşı karşıyayız.
Bizler yıllardır her türlü baskı, yasak ve engellemelere karşı bu topraklarda hakları için; insanca yaşam ve daha iyi çalışma koşulları için; parasız eğitim ve sağlık hakkı için; iş cinayetlerine son verilmesi için; Kürt sorununun demokratik çözümü, barış ve kardeşlik için mücadele etmenin bedelinin ne kadar ağır olduğunu çok iyi biliyoruz. Bunu tutuklanıp cezaevlerine doldurulan emekçi yoldaşlarımızın durumundan dolayı tüm sıcaklığı ile yaşıyoruz.
Oysa biz kamu emekçisi, işçisi, işsizi, kadını, genci, ezilen, yok sayılan, ötekileştirilen, yoksullaştırılan halklar olarak hepimiz iç içe geçmiş ortak sorunlar yaşıyoruz. Demokrasinin, adaletin, barışın, kardeşliğin,toplumsal cinsiyet eşitliğinin olmadığı bir ülkede emeğin haklarından söz etmenin mümkün olmadığını her gün yaşayarak öğreniyoruz.
Bugün Türkiye’nin dört bir yanında başta emek düşmanı kimliği tescillenmiş olan AKP hükümeti olmak üzere, tüm sermaye güçlerine meydan okuyoruz. Ve diyoruz ki, hiçbir güç, hiçbir tehdit, hiçbir iktidar, bizleri yıllardır haklarımız için birlikte yürüdüğümüz yoldan ve haklı mücadelemizden asla geri döndüremeyecektir.”
SİZLERİ KESK ŞUBELER PLATFORMU VE TERTİP KOMİTESİ ADINA BİR KEZ DAHA SELAMLIYOR, SAYGILAR SUNUYORUZ..
Dönem sözcüsü Balıkesir’in bu açıklamaları dakikalarca alkışlandı. KESK aslında hepimiz için gerekli. KESK, özellikle Hakkari bazında çok büyük sorumluluklar yüklenmiş, etkisini gücünde, gücünü üyelerinden ve halktan alarak saygınlığını korumuştur. Yeni bir yasa ile yakında il özel idaresi belediyelere bağlanacakmış. Belediyeler de bana göre KESK’e bağlanmalıdır. Vermek istediğim mesaj alınmıştır sanırım.
1 Mayıs etkinliğine Nihat Akdoğan’ın mitingi damga vurmuş gözükse de ben Cemal Balıkesir’in söylemlerini kesinti ve sansür uygulamadan gururla yayınladım. Ve diyorum ki teşekkürler HAKKARİ KESK…