Şerefiyle İkinci: Hakkâri Zapspor'un Onur Yürüyüşü
Hakkâri’nin karlı dorukları arasında, yüzyıllardır dimdik akan Zap Nehri gibi dimdik duran bir takım vardı: Hakkâri Zapspor.
Zap Nehri'nin serin sularına nazır bir futbol sahasında başladı her şey. Yokluk vardı, imkânsızlık vardı; ama yürek vardı, inanç vardı. O yüreklerin adıydı Hakkâri Zapspor.
Bu topraklarda futbol sadece bir oyun değildi; bir direnişti, bir yaşam biçimiydi. Betonla örülmüş sahalar, ışıklı tribünler yoktu burada. Tek bir sahası vardı, yamalı formalar vardı. Ama her bir forma, her bir adım, bir halkın onurunu taşıyordu.
Sezon başında kimse Hakkâri Zapspor’a şans vermemişti. "Yine birkaç hafta oynarlar, sonra dağılırlar," demişlerdi.
"Bu çocuklar heves eder, sonra bırakır," diyorlardı.
Oysa onlar sahaya her çıktığında ayaklarına değil, yüreklerine top değdiriyordu.
Maçtan maça büyüdüler. Dosta düşmana korku, kendi şehirlerine umut oldular.
Fakat kimse bilmedi ki bu takım; yokluğa, kar’a, tipiye, çamura, uzak deplasmanlara, kimsesizliğe rağmen her hafta başarılı oluyorlar.
Kulüp başkanı Ayhan Tunç, takıma kaynak sağlamak için sağda, solda kaynak aramaya çalışırdı.
Takımın hocası Mikail Özdemir’ise takımı için her şeyden vaz geçmişti.
Takım yöneticisi Çetin Yalçın ise, her deplasmanda takımıyla beraber olur onlara moral verirdi.
Takımın kaptanı Hakkı Hakan Özhan, Hakkâri’nin bir okulunda öğretmenlik yapıyordu, bir yandan da takım arkadaşlarına liderlik ediyor, her idman öncesi takım arkadaşlarıyla sohbet ederdi.
Bu şehre şampiyonluğu nasıl getiririz diye hep sohbet ederdi.
Takımın kalecisi Serkan Aslan, ise gece gündüz Hakkâri Zapspor’un başarısı için dua ederdi.
Çorum, Antalya, Trabzon, Diyarbakır ve nice illerden gelen futbolcular minibüsle onlara ait olmayan tesise gider, başını, üstünü, alın terlerini orada temizlerlerdi.
Sezon ilerledikçe Hakkâri Zapspor, büyük şehir takımlarına kafa tutuyordu.
İmkânı bol rakiplere karşı alınan galibiyetler, yürekle yazılmış birer destana dönüşüyordu.
Hakkâri’nin küçük Merzan sahası her maçta dolup taşıyor, Hakkâri’nin dört bir yanından insanlar bu mucizeyi kısıtlı imkânlarla büyük başarılar elde etmiş takımlarını izlemeye geliyorlardı.
Son haftalara girerken Hakkâri Zapspor birinci sıradaydı. İkinci sırada 12Bingölspor’la aralarında sadece bir puan fark vardı. Bir terslik olmasaydı, Hakkâri Zapspor şampiyon olacaktı.
Ama kader, bazen masa başında yazılıyordu. Rakip takımlar, Hakkari Zapspor’a masa başında müdahale ediyor, adeta Hakkâri Zapspor şampiyon olamaması için her türlü yola başvuruyorlardı.
Son haftalara girerken, şaibeli hakem kararları sahne almış, masa başı oyunlarıyla Hakkâri Zapspor ikinciliğe düşmüştü.
Hakkâri Zapspor’un çocukları son maçlara kadar direndi, ama rakipler tezgâhladıkları oyunlarına devam ediyordu.
Hakkâri Zapspor bu olumsuzluklara rağmen mücadelesini hiç bırakmadı. Hakkâri Zapspor sahada destan yazıyordu.
Çamura bulanmış formalarla, kan ter içinde savaşan çocuklar, son düdüğe kadar mücadelelerini bırakmadılar.
Hakkâri Zapspor Şampiyon olmamıştı.
Futbolcular Soyunma odasına sessiz adımlarla girerken, ne sitem vardı, ne öfke. Sadece derin bir hüzün vardı... Ta ki kaptan Hakkı Hakan Özhan, ayağa kalkana kadar.
"Başınızı eğmeyin!" dedi sesi titreyerek. "Şampiyonluk kupası yok belki elimizde, ama alın terimiz var! Şerefimizle ikinci olduk. Bu bizim en büyük kupamız!"
Derecik ilçesinin en uzak köyünden gelen Mehmet İrez. " Başımızı eğmeyeceğiz, biz buraya şerefle geldik, şerefle ikinci olduk.
Kupaları masa başında alırlar, ama saygıyı sahada kazanırlar. Biz o saygıyı çoktan kazandık"
O an gözyaşları sessizce aktı. Bir kayıp değildi bu; bir direnişin ta kendisiydi. Belki de çalınan bir umuttu.
Hakkâri Zapspor evindeki son maçı 5-0 kazanmıştı.
Hakkâri Halkı takımını bağrına bastı, Çünkü bu şehir biliyordu: Onurla yenilmek, şerefsizce kazanmaktan büyüktü.