Bir aydan fazla VAN Y.Y Üniversitesi Araştırma hastanesinde tedavi gören, saygın bir kişiliğe sahip, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler İl Temsilcisi olan Tahirhan TAŞ’ı hastane odasında ziyaret ediyor ve gündeme ilişkin konularda söyleşi yapıyoruz;
SAYIN TAŞ GEÇMİŞ OLSUN, NEDİR RAHATSIZLIĞINIZ?
“ Hakkari devlet hastanesi, beni Pemfigus Vurlgaris denilen bir çeşit cilt hastalığı tanısıyla Van Y.Y Üniversitesi Araştırma hastanesine sevk etti. Ben de bu tanı üzerinde bir aydan fazladır tedavi görüyorum. Yüce Allah’ıma şükürler olsun ki tedavi hemen cevap vermeye başladı. Sağ olsun hocalarda ellerinden gerekenden fazla ilgi alaka gösteriyorlar. İnşallah en kısa zamanda sevenlerimin, dost ve akrabalarım arasında olacağım.”
TÜRKİYE GENELİNDE VE HAKKARİ BAZINDA 30 MART YEREL SEÇİM SONUÇLARINI NASIL DEĞERLENDİRİYORSUNUZ?
“Tatbiki 30 Mart yerel seçimlerde, bütün yoksuzluk ve rüşvet iddialara rağmen, hatta iddialardan ziyade ayakkabı kutularında ve çelik kasalarda milyar dolarlar çıkmasına rağmen AKPartinin % 43 oy oranıyla büyük bir başarı sağlayarak, bir güven tazelemesine gidilmiştir. Tabiki sayın Başbakanın bu başarının sağlanmasında payı çok büyüktür. Fakat tek başına bir başarı ölçüsü olarak değerlendirmemek gerek. Çünkü AKP’nin bu başarısı CHP ve MHP gibi hiçbir vizyonu olmayan, proje ve programı olmayan partilerin beceriksizliği üzerine inşa edilmiştir.
Çünkü AKP son dönemde gerek iç politikada,gerekse dış politikada epey tökezlemişti.Özelikle dış politikada Mısır ve Suriye politikalarında diplomasi dili yerine o ülkelerin iç işlerine karışması, İŞİD, EL NUSRA gibi dinci çeteci örgütlerini verilen lojistik destek iddiaları, hem Ortadoğu’nunhemde batı dünyasının yoğun tepkilerini üzerlerine çekerek adeta yalnızlaşmıştı.
İç politikaya bakıldığı zaman rüşvet ve yolsuzluk iddiaların dışında ülke ekonomisi çok önemli sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. istatistiki rakamlar üzerinde gösterilen % 8 lik enflasyon rakamları hiçte işin gerçeğini göstermiyor. Enflasyonunun gerçek verisi vatandaşın cebine yansıyan tablodur. Şu anda vatandaşın cebine yansıyan enflasyon oranı % 30’lardan aşağı değildir.
İşsizlik başını almış gidiyor. Bu gün devletin resmi istatistiklere göre üç binin üzerinde işsiz vatandaşımız vardır. Bunun dışında ayda 800 Tl aylık alan asgari ücretlilerde ve hatta kayıt dışı düşük ücretle çalışanları hesaba katarsak, Türkiye de yaklaşık 7000 binin üzerinde işsizlik ordusu mevcuttur. Çalışan işçi ve emekçi kesimlerinin büyük bir kısmı ya yoksulluksınırında, yada açlık sınırları altında yaşamlarını idame etmektedirler.
Çünkü bu gün Türkiye şartlarında yoksulluk sınırı resmi verilere göre 3.802 Tl,açlık sınırı 1.167 TL dir.Demek ki gerek kamu ve gerekse özel sektörde bu mevcut ücretle çalışanlar ya yoksul yada açtılar. Çiftçi durumu perişan özelikle kuraklık tehlikesine karşılık hükümetin hasılatın verimli olduğu dönemlerde yeterli stok yapmamaları Türkiye gibi bir tarım ülkesinde gıdaların büyük bir kısmını ithal edilmesi vatandaşın sırtına ekstra maddi bir külfet yüklemiştir. Esnafın durumu perişan,sağlık alanında her ne kadar önemli hizmetler yapılmasına rağmen,ülkemizde sağlık hizmetleri tamamen paraya dayanmaktadır.
Çünkü devletin sağlık politikası vatandaşı özel sağlık hizmetlerine yöneltmektir.Böyle bir durumda düşük ve orta gelirli bir vatandaşın özel sektörde yararlanma şansı yoktur..Zaten hükümetin eğitim politikası adeta iflas etmiştir. Özelikle Fırat’ın batısı ve doğusu arasında muazzam bir uçurum vardır.Böyle bir tabloda fırsat eşitliğinde bahs edebilir misiniz Mesele Hakkari,Şırnak’taki öğrencileri İstanbul, Antalya yada Ankara’daki bir kolej yada Fen Lisesindeki bir öğrenciye aynı şartlarda yarıştırıyorlar.
Burada bir fırsat eşitliği çıkar mı? Yıllardır Hakkari SBS ve Üniversite sınavlarında sürekli sonuncu sıradaki yerini kurumaktadır. Bü güne kadar Milli Eğitim Bakanlığı bunun hesabını sordu mu? Yada Hakkari Milli Eğitim Müdürlüğü,Mülkü amirleri bir öz eleştiride bulundular mı ? Hiç duymadım. Yine gelir dağlımında ülkenin batısı ile doğusu arasında adeta bir uçurum yaşandığı yıllardır görülmektedir.
Yatırımların % 70 batıya,% 30 doğuya kanalize ederek adeta uçurumun boyutlarını artırılmaktadırlar. Dolayısıyla Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgesi hızla yoksullaşırken ülkenin batı bölgesi hızla gelişmektedir. Bu adaletsizlik düzen toplumun demografik yapısının sürekli değişmesine sebebiyet verdiği gibi ,çaresiz kalan bölge halkı metropollerin varoşlarında sefalet içinde yaşamlarına teşvik etmektedirler. Tabi ki ülke sorunlarını say say bitiremesin buna sahifeler yetmez.
İşte muhalefetin elinde bu kadar malzeme varken,maalesef doğru projelerle halkın karşısına çıkma fırsatını yakalayamadılar.Sadece AKP yi rüşvet ve yolsuzluk politikaları üzerinde vurmaya çalıştılar. Bunu fırsat bulan Sayın Başbakan Recep Tayip EERDOĞAN muhalefetin bu beceriksizliğini fırsata çevirerek kendi lehine dönüştürmeye çalıştı.Birde paralel devlet yapısını bir mücadele aracı olarak kullanmasını bildi.
Halbuki AKP on iki yıllık iktidar rantını hiç Pensilvalyadakizatla paylaşmadı.Sayın başbakan kendi ağzıyla itiraf etme dimi; kamuoyu karşısında siz ne istediniz de biz vermedik demedi mi? Muhterem hoca diyerek göklere çıkaran kendileri değil mi. İpin ucu AKP ye dayanınca sonrada mı fark ettiler.
Bu halk bu kadar zavallımı, yada saf mı, hayır. Vatandaş çaresizlikten ,alternatifsizlikten ve muhalefetin çürümüşpolitikalarındandolayı AKP’ninkervanına bırakılmak zorunda bırakıldı. Çünkü CHP ve MHP o sıralarda Pensilvanya onları mahalli seçimlerde iktidara taşıyacak hayallerin peşindeydiler.Gülen’nin eteklerine sarıldılar. İşte AKP’nin başarısı bunun için muhalefetin başarısızlığı üzerinde inşa edilmiştir.
Hakkari ilimizdeki 30 mart seçim sonuçlarına gelince.Evet BDP 2009 yerel ve 2011 genel seçimlerine göre % 19 luk bir oy kaybolmuştur. Sanırım BDP il örgütü ve Genel Merkezi bunun doğru bir değerlendirmesini yapmıştır. Hakkari halkımız % 66 oy oranıyla BDP ye bir uyarıda bulunmuştur. Bu uyarıyı BDP tarafından doğru bir temelden değerlendirmesi gerekir. Tabiki bu düşüşün bir çok nedeni vardır.
Mesela Sayın Öcalan’ın 21 Mart 2013 Diyarbakır nevrozunda başlattığı barış ve müzakere süreci BDP tarafında halka yeterince anlatılmadığı kanısındayım. Halbuki BDP genel merkezi veya il ve ilçe örgütleri tarafında başta kentler olmak üzere bütün ilçelerde, beldelerde mitinglerle halka anlatılmalıydı. Hata İl ve İlçe örgütleri tarafında mahalle ,mahalle, sokak, sokak,köy köy dolaşıp, süreci halkla paylaşmaları gerekirdi. Maalesef bunu yapamadılar.
Sadece seçim arifesinde süreç üzerinde yoğunlaştılar. Tabiki zaman kaybından dolayı yeterince seçmene ulaşma şansını tam yakalayamadılar. Ayrıca seçim kampanyasında Belediye eş başkan adayları sürecin dışında farklı projelerle halkın karşısına çıkmadılar. Bunuda bir eksiklik olarak görüyorum. Çünkü çıkan seçim sonuçlarına göre, halk bir taraftan demokrasi ve Özgürlük mücadelesi verirken bir taraftan da yerel yönetimlerden hizmet görmek,temiz bir çevrede insanca yaşamak.
İster.Bu da Hakkari halkımızın en doğal hakkıdır.Ayrıca aday belirleme sürecinde İl örgütün kendi içinde uzlaşma kültüründe uzak kalması, enerjilerinin büyük bir kısmını içerde harcamaları,yeterince halkla buluşma şanslarını kaybettiler. Bir ayrıntıya daha değinmeden geçemeyeceğim.Sayın Fadıl BEDİRHANOĞLU döneminde bütün kısıtlı imkanlara rağmen yapılan bazı önemli hizmet yeterince halka anlatılamadı.
Bu da bir etken olmuştur. Maalesef bu seçim kampanyasında Hakkari halkımız bir takım talihsizlikler yaşadı.Ona rağmen Hakkari halkımız iradesini ortaya koyarak,iller bazında en yüksek % 66 oy oranıyla Dilek HATİPOĞLU ve Nurullah ÇİFTÇİ’Yİ belediye eş başkanlarını seçtiler. Ben burada eş belediye başkanlarımıza başarılar diliyorum. İnşallah doğru projelerle ve doğru kararlarla Hakkari halkımızın toplumsal taleplerini karşılama iradelerini gösterirler.
İLİMİZDE AKP’ NİN 7 BİN OY ALMASINI NEYE BAĞLIYORSUNUZ?
AKP netice itibariyle iktidar partisidir. Dışardan ilimize görev icabı bulunan vatandaşları, birazda yönetim ve aday çevresini hesaba kattığımız zaman kemikleşmiş 3 bin oyu vardır. Geri aldığı 4 bin oy tepki oyları olarak değerlendiriyorum. Buna geçici bir kayma olarak ta değerlendirebiliriz. Yani AKP yönetiminin bir başarısı algılanmamalıdır. AKP İl yönetimi bireysel menfaatler dışında Hakkari halkına şimdiye kadar sunduğu bir hizmetini görmedik, varsa kamuoyuna paylaşsınlar bizde bilelim.
HAKKARİ’DE SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİNİ BDP'NİN ARKA BAHÇESİ OLARAK GÖRÜYORLAR BUNU NASIL DEĞERLENDİRİYORSUNUZ?
Bunlar spekülatif söylentilerdir. Sivil toplum örgütleri halkın içinde seçilen kurumlardır. Elbette BDP ve Sivil Toplum örgütlerinin mücadele noktasında birleştiren bazı özel durumlar vardır. Buda halkımızın demokrasi ve özgürlük mücadelesidir. Sivil toplum örgütleri halkın içinde çıkan kurumlar olduğu için, halkın sorunlarına karşı duyarsız kalmazlar ve her zamanda halkın yanında yer almaları sivil toplum örgütlerin asli görevleridir.
Elbette her bir sivil toplum örgütünün yönetim kadrosu yada üyesinin bir siyasi düşüncesi vardır. İstediği partiyi destekler bu kendi özgür iradesidir. Bunu kurumsal olarak değerlendirmek iyi niyetli bir yaklaşım değildir. Kaldı ki bugün Türkiye de en büyük sivil toplum örgütleri AKP’in arka bahçesi olduğunu gizlemiyorlar. Bence spekülatif kaygıları taşıyanlara bu gerçeği sormak lazım.
DURANKAYA SEÇİMLERİNİ NASIL DEĞERLENDİRİYORSUNUZ?
BDP Durankayaseçimlerinde tercih hatasını yapmıştır. Ben adayların şahsiyetleri üzerinde değerlendirme yapmak istemiyorum. Yöntem üzerinde durmak daha akılcı bir yaklaşım olur. Çünkü sonuçta Durankayahalkınında bir iradesi vardır. Ben inanıyorum ki tercih hatası yapılmasaydı, BDP yüksek oyla şeçimİ kazanırdı. Aday belirlemede Durankaya halkının talepleri bilerek göz ardı edildi. Kamuoyunda Fatih KESKİN ismi dolaşıyordu.
Kemal KAYA sürpriz oldu.Gerek Hakkari merkezde, gerekDurankaya beldesinderahmetli Abdurrahman KESKİN’in büyük bir siyasi ağırlığı vardı. İki dönem belediye başkanlığını yapmış, Hakkari halkına hizmetleri olmuş, liderlik sıfatı ve siyasi ağırlığı olan ve aynı zamanda 2011 genel seçimlerde BDP de aday adayı olmuş ve seçim kampanyasına fiilen katılmıştır. Nur içinde yatsın.Kendisine tekrardan yüce Allahtan rahmet dilerim.Sayın Fatih KESKİN netice böyle bir babanın emanetidir.
BDP bu yönde bir doğru değerlendirme yapamadı.Hata bunun dışında başka alternatifle olmasına rağmen seçenekler üzerinde durulmadı. Mesela sayın Bedel HARMANCI bir alternatifti… Kendisi hem bir eğitimcihem deDurankaya’nın belde olmasında büyük emeği vardı mutlaka faydalı olurdu.Yada aday adayların dışında Sayın İsmail DEMİRCİ de bir alternatif olarak düşünülebilirdi.
Çünkü Durankaya’lılar tarafında sevilen bir şahsiyettiryada belde sakinlerinden başka şahsiyetler de düşünülebilirdi. Maalesef hiçbir şekilde doğru bir değerlendirme yapılmadı. Sanırım bu şahsiyetler kayde alınmış olsaydı, Durankaya halkının bu yönde bir itirazı olmazdı.
Sayın Fatih KESKİN Durankaya halkının talebi üzerine bağımsız aday olarak 30 Mart seçimine katılmış ve Durankaya’lılarınteveccühüyle hatta rakiplerine fark atarak, tekrardan Durankaya beldesinin belediye başkanı olarak seçilmiştir. Kendisine başarılar diler inşallah, Durankaya halkına hayırlı hizmetleri olur dileğimiz bu yönde. Sonuç itibariyle herkes halkın iradesine saygı duymak zorundadır.
İLİMİZİN TEMEL SORUNLARI NELERDİR,SİZCE NASIL ÇÖZÜLÜR?
Hakkari ilimiz coğrafik yapısıyla, toplumsal dokusuyla çok kadim birkent.Çeşitli medeniyetlereev sahipliği yapmış veaynı zamanda sanki dünyanın bütün dertleri ve kederleri kendisine ihale edilmiş mazlum bir kenttir. 30 yıllık çatışma sürecin de toplumsal yaşamın her alanında çok ağır siyasal,toplumsal ve sosyoekonomik sorunlarla karşı karşıya kalmıştır.
Sorunların başlama noktası 1994 -1995 yıllarında köy boşaltmalarıyla başladı.Göçlerden önce nüfusun % 60 sı kırsalda yaşıyordu. Çünkü Hakkari ilimiz hayvancılık konusunda oldukça elverişli yayla ve meralara sahiptir. Halkımız kendi köyünde birer üretken toplum iken,köy boşaltmalarıyla kent merkezlerinde adeta bir varoş ortamında birer tüketici konumuna girdiler. Tabiki bu göçler aynı zamanda kentin sosyo ekonomi dokusunda derin yaralar açınca, diğer bir taraftan da, Sonuçta son derece kısıtlı imkanlara sahip Hakkari belediyesi ne de çok ağır maliyetler bırakıldı..Hakkari ilimiz Türkiye ortalamasına göre çok genç bir nufusa sahiptir.
Gençlerin % 70 i işsiz ve güçsüz. Bir ailede biri çalışır 10 kişi tüketiyor. Gençleri istihdam edilecek iş alanları yok denecek kadar az,ilin ekonomisi sadece memur maaşlarıyla yürütülmektedir. Köy hizmetleri, Tedaş,Türk Telekom gibi kurumların özeleştirmesi kendin var olan ekonomik yapısını dahada içinde çıkılmaz bir hale getirmiştir. Sanayi yok,özel sektör yatırımı yok, yapılan kamu yatırımlarıda güvenlik amaçlı yapıldığı için istihdama bir katkısı söz konusu değildir. Umutlar Şemdinli Derecik ve Çukurca Üzümlü sınır kapıların açılmasına bağlandı, odasembolük girişimlerin ötesinde bir yere gidilmiyor.
Üniversitemiz kuruldu dedik,bu bilim yuvası kentin ekonomik, sosyal ve kültürel dokusunu değiştirilecek dedik, oda olmadı. Yapılan çalışmalar uyalama politikaların ötesine gitmiyor.Böyle istikrarsız bir ortamda esnaflarımız perişan durumda. Elektirik, Su, kanalizasyon ve yol gibi alt yapı sorunları, eğitim ve sağlık sorunları, yani bu kente yaşamın hangi alanına el atarsan binlerce sorunla karşı karşıya kalıyorsunuz ve hiçbir yetkilinin, idarecinin, devleti yönetenlerin umurunda bile değildir.Hakkari halkı bu cezalandırma politikalarınıhiçbir şekilde hak etmiyor.
İnsanları kaderleriyle baş başa bırakmak insani bir yaklaşım değildir. 21.yıl Türkiye’sine, hele içinde bulunduğumuz barış sürecine hiçte uygun bir duruş değildir.İstanbul’da batının diğer kentlerinde yatırım reklamını yapan AKP hükümeti birazda yüzünüzü Hakkari’ye çevirsinler. Sonuçta bu halktan aldığınız vergilerle bu mazlum kente kaynak aktarma gibi bir asli görevleri olduğunu unutulmamalıdır.
Kente sorunun çözümü Hükümet yerel yönetimler Üniversite ve kentin sivil toplum örgütleri diyalog ve istişare içerisinde özel pilot il kapsamına alıp, kentinsosyo ekonomik yapısını kalkındırılacak projeler hazırlanmalı ve hükümetinde bu projelere gereken her türlü kaynağı sağlamalıdır. Projelerin büyük kısmı kentin altyapı sorunları,bir kısmı istihdama yönelik olması gerekir.Mesela bu projelerde kent köyler kurulabilir. Hakkari ilimiz hayvancılığa elverişli bir yer.
Vatandaşa devlet destekli ev,ağır ve küçük yada büyük baş hayvan yardımı yapıldı mı vatandaş kendi toprağında üretim yapacaktır .Elde etti hammadde ürünleri satabilmek için devlet tarafında güvence verilmelidir .Bunu da et ve süt kombine tesisleri kurarak ,bu tesislerde de işsiz Hakkari gençleri istihdam edilerek, köylü tarafında elde edilen hammadde ürünleri bu tesise satılacak, tesislerde elde edilen ürünlerde ildeki gıda sektöründe çalışan marketlere satılacak ve bu zincirleme yoluyla herkes kazanacak, h emde organik gıdalarla sağlıklı yaşama şansını yakalamış olurlar.
Ayrıca kentin parası dışarıya kaçmayacaktır. Bununla birlikte sınır ticareti esnaflarımızın bir umut kapsı haline gelmiştir. Bir an önce bu kapılar açılmalı, esnaflarımız bu kapılarda elde ettiği gelirle,hem yasal yolda ticaret yapacaktır, hemde devlete ödenmesi gereken vergiler ödenecektir. Tabiki sorunlar sadece bunula çözülmüyor. Mesele Hakkari ilimiz özelikle, Çimko, kurum, kurşun gibi yer altı kaynakları bakımında oldukça geniş rezerveler sahiptir.
gerçi bu konuda özel sektörün bir çabası var ama çalışmalar genelde amatör düzeyde yapılıyor. Devlet bu konuda da bilimsel ve teknik açıdan profesyonel desteği verirse özel sektörü bu konuda hareketli duruma getirilebilir. Ortaya çıkarılan hammaddelerin yerinde üretimi ve bu üretim tesislerinde genelde Hakkari gençleri istihdam etmeleri gerekmektedir.
Bu tesislerde elde edilen gelirler yatırımların bir kısmını yerelde başka yatırım alanlarına yönelmeli, devlet ve yerel yönetimler tarafında denetim altında tutmalıdır. Bu projelerin dışında yayla ve dağ turizmi mutlaka geliştirilmeli. Sümbül tepesine teleferik yapılması, yada cilo ve sat göllerinde insanların bul oksijen alabilecek tesislerin yapılması, Berçelanyaylasının,yadacehennem ve cennet dedikleri yayları daha cazip hale getirilecek tesislerle donatılması projelerin üretilmesi dünyanın dikkatlerini ilimiz üzerine çekilecektir.
Bunlar asla bir hayal ürünü değildir.Tabiki bu çalışmalar barış ve müzakere süreciyle beraber yürütülecek projelerdir. Yoksa salt güvenlik konseptin olduğu yerde bu tür çalışmalar beyhudedir. Kaynak konusunda devlet için zor bir durum değildir. Sadece biraz İstanbul dan, Kayseri’den,Konya ve Kocaeli bütçesinde kesilirse bu hayaller hepsi gerçekleşir. Bu çalışmaların dışında HakkariÜniversitesi ’de kendi bünyesinde çalışmalarını hızlandırılması gerekir.
Üniversite’nin kampüs ve gerek fiziki altyapı sorunları,akademik kadrolarına kadar bütün eksiklerini tamamlama noktasına getire bilirse Hakkari ilimize dışarıdan gelecek öğrencileri kan alize edersek sanırım ilimiz sosyo ekonomik ve kültürel bakımından yaşanabilecek bir kent haline gelecektir. Ama ne yazık ki gelinen aşamada ve büyüyen Türkiye de bu projeleri hayatta geçirmek için merkezin yeterli olmadığı ortaya çıkıyor.
Onun içindir ki BDP nin sunduğu yerinde yönetim anlayışı,yani demokratik Özerklik istemleri bu tür biriken bin yığın sorunlardan kaynaklanıyor. Avrupa Birliğinde sunduğu, Türkiye’nin çekince koyduğu yerinde yönetim modeli ile çekinceler ortadan kaldırılsa ve bu yönde yerel yönetimler güçlendirilirse, halkın oluşturulacağı kent meclisleri oluşturup halkın çoğunluk gücüne itibar edilirse merkezin sırtında da büyük bir yük kalkmış olacak veböylece bölgeler arası gelişmişlik.
Farkıda ortadan kalkmış olacak. Bu projelere ilave olarak ta halkımızın gasp edilmiş bütün, kültürel hakları, anadilde eğitim ve kimliksel gibi siyasi talepleri bu barış süreciyle yerine getirilirse, artık bu ülke topraklarından hiç kimsenin bu barış iklimini bozacak gücü kalmayacaktır. Çünkü bu kadim coğrafya artık, bombalardan, gazlardan, kan kokusundan yoruldu. Bu kadim topraklar artık, barış, sevgi tohumları yeşermek istiyor.Barut ve kan kokusu yerine, nergizler, sümbüler ve Menekşeler koklatmak ister.
HAKKARİ’DE HERGÜN BİR AİLE BATI İLERİNE KAÇIYOR, SİZCE BUNUN SEBEBİ NEDİR?
Aslında bu sorunun cevabı demin Hakkari ilimizin sorunlarının açıklama bölümünde mevcuttur.Ancak şunu ilave edebilirim. Yoksulluğun ve çaresizliğin kol gezdiği bir yerleşim ortamında elbette toplumun psikolojik yapısında tahribatlar ortaya çıkabiliyor. Bir taraftan yoksulluk ve sefalet, diğer taraftan 30 yılık acıların yorgunluğu, Hakkari’li vatandaşlarımıza büyük tramvaylaryaşatmıştır. İnsanlar bu ruh haliyle öylesine bir birlerine bahaneci bir duruma kalmışlardırki,en ufak bir tartışmanın çözümünü bile şiddette bulabiliyorlar. Aslında akademik ve bilim yuvaların bu konu üzerine özenle durulması gereken bir durumdur diye düşünüyorum.
HAKKARİ ÜNİVERSİTESİ HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ?
Bir önceki açıklama bölümünde, Üniversitenin önemine bahse etmiştim. Ama konuyu biraz daha aça biliriz.Tabiki Üniversiteler bilim yuvasıdır. Bir kentin sosyo ekonomik ve kültürel alanında Üniversitelerin ve yerel yönetimlerin o kentin gelişmesi ve yaşanacak bir kent haline getirilmesi açısında çok önemsenen kurumlardır. Dünyanın her yerinde kentlerin yaşam kalitesi Üniversite ve Yerel Yönetimlerin (Belediyelerin) ortaklaşa hareket etmeleriyle gelişmiştir.
Bu kurumlar asla bir birinde bağımsız hareket etme lüksleri yoktur. Demin bir önceki sorunuzda çözüm önerileri bölümünde eğer o kapsamlı projeler gelişirse sanırım Hakkari Belediyesin de ekonomik gelişmelerden pay alıp kaynak sahibi olacaktır.
Bu kaynaklardan kim yaralanacak, elbette halkımız yararlanacaktır. Üniversitenin yapacağı her projeden yine halk yararlanacaktır. Dolayısıyla Üniversite yönetimi de uyalama politikalarından bir an önce vaz geçmelidir. Ben burada fazla art niyet aramak istemiyorum ama çalışmaları yeterli bulmuyorum. Bu sadece şahsi görüşüm değildir, Hakkari halkımızın bu yönde yoğun sitemleri vardır. Artık bu mazlum kentin kaybedecek zamana tahammülü kalmamıştır. Sayın Rektörümüz Prof. Dr. Ebubekir CEYLAN inşallah bu yapıcı eleştirileri dikkate alır ve bir an önce Hakkari halkımızın beklentilerini karşılar diye düşünüyorum.
BARIŞ SÜRECİ SİZCE TIKINDIMI BUNDAN SONRA NE OLACAK?
Hayır, barış süreci henüz tıkanmadı.Fakat sayın Başbakanın yada AKP nin yaklaşımlarını da samimi bulmuyorum. Şimdiye kadar atılan adımlar sadece Kürtler tarafından atılmıştır. Sayın Öcalan’ın barış ve ateşkes çağrısı yerini bulmuştur. Yaklaşık iki yıldır tek bir insanımızın ölmemesi, Kürtlerin bu barış sürecine ne kadar bağlı olduğunun bir göstergesidir. Şimdi siz güçlü bir iktidarsınız ve yüz yıllık ağır bir sorunun çözümüne soyulmuş bir hükümet olarak elinizde sorunun çözümüne yönelik hiçbir somut projeniz olmazmı.
Ülkede 50 bin insanın hayatına mal olmuş,milyarlarca dolar ülke kaynaklarının heba olmasına vesile olmuş ve otuz yıldır ülkenin huzur ve refah düzeyinin gelişmesine engel olmuş böylesine devasa bir sorunu uyalama politikalarla nereye kadar götürebilirsiniz. Bu hakkı kendinize nerde buluyorsunuz. Doğrusu merek ediyorum.Sayın Başbakan ve AKP hükümeti unutmalıdır ki otuz yılık çatışma ve şiddet sürecinde Kürt sorunun çözümünde kayıtsız kalan nice iktidarlar, tarihin çöplüğüne gömülmüşlerdir.
Bu gün bu siyasal iktidarların esameleri bile okunmuyor. AKP hükümeti de bu duruma düşmek istemiyorsa çözüme yönelik samimi adımlar atılmalıdır. AKP hükümeti ve Sayın Başbakan her seçim döneminde Kürtleri beklenti içine bırakarak, Kürtlerden aldığı destekle iktidardaki yerini kurumuştur. Bunca fedakârlığa rağmen böylesine önemli soruna karşı duyarsız kalınması siyasi ve insani ahlakla bağdaşmıyor. Sonuçta bu bir barış ve kardeşlik projesidir.
Bu güzel coğrafyada barış, hoşgörü ve kardeşlik içinde yaşamak halkların en doğal hakkıdır. Kürtler ’in talepleri demokratik taleplerdir. Maden ki Kürtler bu ülkenin gerçek unsurlarıdır ki öyledir, Kürtler ’de kardeşlik hukukunda kaynaklı haklarımızı istiyorlar. Mesele sadece budur. Bu barış iklimini asla kişisel hesaplara heba edilmemeli. Samimiyet varsa müzakere sürecine bir an önce geçilmeli ve buna yönelik yasal düzelmeler bir an önce mecliste çıkarılmalıdır.
Hükümetin bu konuda hem gücü vardır hem de kamuoyu desteği vardır. Sorunun çözümü için şartlar oldukça olgunlaşmıştır. Hükümet isterse müzakere yasalarını diğer yasalar gibi iki gün içinde mecliste çıkarılabilir. Ama maalesef samimiyet yok. Sayın başbakan bütün mesaini Cumhurbaşkanlığı ve akabinde seçim yasasını dar yada daraltılmış bölge sistemiyle az oyla çok Milletvekili çıkarıp tek başına bu ülkeyi yönetmesidir.
Gerçi sayın Cumhur başkanı Abdullah GÜL’ün siyasete girmeme açıklaması, sayın başbakanının hesaplarını bozmuştur. Sayın başbakanın AKP yi yada hükümeti riske edecek pozisyona sokmak istemez, Cumhurbaşkanlığı adaylığında vaz geçebilir. Sanırım tabanın görüşüde bu yönde.Eğer gerçekten demokrasiye olan inançları varsa,yada güçlerine güvenleri varsa seçim barajını tamamen kaldırsınlar yada CHP nin önerdiği % 3 baraj sistemini getirsinler o zaman temsili yete adalet sağlanmış olur ve demokrasi standartları ancak bu şekilde geliştirebiliriz.
Ama sayın başbakanın 30 Mart seçim zaferinden sonra yaptığı balkon konuşmalarında daha barışçıl ve daha birleştirici mesajlar vermesi gerekirken, daha hırçın ve toplumu sürekli gerginleştirilecek açıklamalar yapılması toplumda hayal kırklığı yaratmıştır. Paralel devlet yada Pensilvalya bir savaşı varsa bunu hukuk içinde mücadele edilmeli varsa suçlular bir an önce yargı önüne çıkarılmalıdır.
Kendileri gibi düşünmeyen kurumlara,sivil toplum ve emek örgütlerine saldırılması, Anayasa mahkemesini tanımaması ve tartışma konusu yapması totaliter bir duruştur. Böyle bir anlayış ülkeye barış ve demokrasi getirmeyecektir. Bütün dileğimiz İktidarın muhalefetle birlikte sağduyu içinde bu kadar vebali büyük sorunu barış içinde çözmesidir.
Tabi ki yerel yönetimler çok önemli kurumlardır. Yereli bilen, halkla kaynaşan, halkın gönlünde yer edinmeyi bilen, halka güven veren adayların yerelde seçilmesi her zaman bir avantaj olarak değerlen diriyoruz. Ama bu uygulama sadece Hakkari ilimize, yada sadece BDP ye ait bir streterjik uygulama değildir. Diğer partilerde de aynı uygulama söz konusudur. Burada esasen araması gereken en önemli nokta temsiliyet yeteneğidir.
Şu anda seçilen eş başkanlarımız göreve yeni başladırlar.Kendilerine başarılar dilerim. İnşallah temsiliyet konusunda halkımızın umutlarını boşa çıkarmadan, en iyi şekilde teslimiyetlerini icraatlarıyla ortaya çıkarmaları bizim en büyük arzumuzdur.
BDP HDP YE GEÇTİ SİZ BU GEÇİŞİ NASIL DEĞERLENDİRİYORSUNUZ?
Ben şahsen bu geçişi doğru buluyorum. Çünkü bu geçiş barış süreciyle alakalı bir projedir. Eğer bu ülkede barış sağlanacaksa, kardeşlik hukuku sağlanacaksa,bir siyasi hareketi sadece beli bölgelere hapis etmemek lazım. Kaldı ki günümüz Türkiye sinde toplumun ciddi anlamda toplumsal beklentilerini karşılayacak demokrasi standartlarını yükseltecek, kendisini sistemin dışında gören, ezilen, solcular, sosyal demokratlar, liberal ar,andınlar, Müslümler, gayri Müslümler,aleviler, suniler, muhafazakarlar, Kürtler gibi geniş halk yığınlarını bir araya getirilecek.
Bu anlamda AKP iktidarını zorlayacak ve bir iktidar alternatifi yaratacak, misyon ve vizyona sahip bir partiye ihtiyaç vardır. HDP böyle bir sinerji yaratabilirse Türkiye demokrasisi gelişecek, bu da 76 milyon insanımızın özgürleşmesi demektir. Zaten başbakan BDP ye sürekli getirdiği eleştiri, yada siyasi propaganda malzemesi olarak kullandığı dil siz etnik maliyecilikyapıyorsunuz.
Bu birleşmeden sonra AKP yada sayın başbakanın bu konuda nasıl yanıldığı ortaya çıkmış oldu. Kürt siyasal hareketi hiçbir zaman sadece Kürt halkı için mücadele etmemiştir. Aynı zamanda sistem karşısında ezilen diğer toplumsal kesimler ve Türkiye de demokrasi standartların yükselmesi içinde mücadele etmiştir. Kısmen de başardığına inanıyorum. İşte HDP nin ortaya çıkması bu başarının bir ölçüsü olarak değerlendiriyorum.
İKİ YIL SONRA YAPILACAK GENEL SEÇİMLERDE HDP(BDP) EKSENİNDE ADAY OLACAĞINIZ KONUŞULUYOR.BÖYLE BİR DÜŞÜNCENİZ VARMI,VARSA BU AĞIR YÜKÜ TAŞIMAYA HAZIRMISINIZ?
Sizinde dediğiniz gibi önümüzde daha iki yılla yakın bir zaman vardır.Böyle bir kararım yok.Ancak zaman neyi gösterir, şartlar koşular hangi doğrultuda gider, bunu kimse kestiremez. Ama Hakkari halkımızın yada partinin bu konuda bir teveccühü varsa o zaman gereken durum değerlendirilmesi yapılır, görevden kaçma gibi bir durum söz konusu olmaz,halkımızın demokrasi ve özgürlük mücadelesine katkı sunmaktan büyük bir şeref duyarım.
Yükü taşıma konusundaki sorunuz ise doğrusu bu soru çok hoşuma gitti. İşte esas mesele bu, demin bir önceki sorunuzda temsili yetin öneminde söz etmiştik. Bir insanın terazisi kendisidir. Herkes kendi ölçüsünübilir. Ölçü doğru değerlendirilirse inanınki siyasetin kalitesi yükselir. Bizim en büyük handikabımız ölçünün doğru değerlendirilmemesidir. Ben sadece bir meslek mensubu (SM. Mali Müşavir) değilim.Aktif siyasetten gelen biriyim. Kendime güvenmeyen hiçbir oluşuma asla girmem.
Böyle zor bir görevi bir gün alırsam demekki tam güvenerek giriyorum böyle bilinmesinde fayda vardır. Bu tür kararlar bir anda verilmez. Büyük istişareler sonucunda verilen kararlardır. Şu anda bunu konuşmak erken ve doğruda bulmuyorum.
Evet, sayın Taş’a beş dakikalığına yani hasta ziyaretine girmiştim. Kendisine refakatçılık yapan eşi Gülcan Taş’ın “Yeter artık abi, kocamı daha çok hasta ettiniz” itirazı gelince sohbeti kestim. Seni yeniden aramızda görmek umuduyla kuzen...