Saçları bir şellale gibi gür akardı omuzuna, gözleri ahu gibi sevgiyle bakardı. Babasının ASLI’sıydı, kardeşlerinin MERYEM’i…
Hayatının baharındaydı, hayalleri vardı, eş olacaktı, anne olacaktı. Sinsi bir hastalık gizlice girdi onun kanına. Yüreğini ve ruhunu öyle sardı ki bırakmadı.
Ailesi onu Antalya’da en iyi özel bir hastaneye tedavi altına aldı. Hasta hastane olalı böyle masum bir melek ve güzel hiç görmedi. Aile yıkılmıştı, tüm imkanları seferber ettirdiler. Çünkü daha 36 yaşındaydı.
Gerçek hastalığını altı ay sonra öğrendi. Kirpikleri upuzundu, kaşları simsiyah. Gözlerini yumduğunda kirpikleri adeta yüzünü örterdi. Hastalık yayılınca, ağır ilaçların etkisiyle onlar eksilmeye başladı. Umudunu hiç yitirmedi. Çocuk ruhluydu, yaptığı şakalarla ailesi ve arkadaşlarımı hep güldürürdü. Abur cuburu çok severdi, kardeşleri onun hastane odasına mini markete çevirmişlerdi.
Tedavi gördüğü hastaneden bazen izin alarak çıkardı. Renga renk ayakkabılar, giysiler alırdı. Siyahı hiç sevmezdi ve hiç siyah renk kullanmazdı. Ailesine, özellikle anne ve babasına çok düşkündü. Annesi kalp ameliyatı olduğunda başucundan hiç ayrılmadı. Tüm yeğenlerinin annesi, ailenin neşe kaynağıydı.
Bedenini saran acısını hep gizledi. Gözleri dolan ailesini hep o teselli ederdi. 16 Ağustos günü ilik verilecek ve kurtulacaktı.
Sadece birkaç gün kalmıştı. Aile ve yakınları Antalya’ya gitmeye hazırlanıyorlardı. Yurt dışında bulunan ilikle kurtulacak, ailesiyle birlikte evine dönecekti.
Yoğun bakıma alınacak denildi ve hazırlandı. Başucunda halası Hamdiye Çallı vardı. Öksürünce ağzından kan aktı, halası görünce üzülmesin diye avucunda sakladı.
Halası hıçkıra hıçkıra ağladı ve yanağına son öpücüğü kondurdu. Halasını teselli etti, gülümsedi ve son kez el salladı. Halası onun bir daha sağ çıkamayacağını biliyordu. Sessiz çığlığı Manavgat’ı yakan orman yangını gibiydi. Ve yoğun bakımdan bir daha çıkamadı.
Beyaz gelinlik giyecekken beyaz kefene sarıldı. Uçakla Van’a, oradan da konvoyla Hakkari’ye getirildi. Yol boyu dağ, taş, Zap suyu herkes ağladı. 5 bin kişi cenaze merasimine katıldı.
Tabutunda yedi renkten oluşan gelin örtüsü vardı. Omuzlarda taşındı, tabuttan bir gelin gibi beyaz kefenle çıkarıldı.
Elleri kınalıydı, nerde Mahir, gel kardeşine kırmızı kuşak bağla, onun düğünü bugün. Onu toprağa gelin ediyoruz. Bırakın ağlamayı, ağıt yakmayı, haydi halaya dursun herkes. Bak baban orada başucunda, ellerini öpmeden mi gidiyorsun ?
Sen hepimize bacı oldun, can oldun. Sen hepimizi ağlatmayı başardın şımarık kız. Sürgünlerde tutsak kalmak yerine toprağına ölü girmeyi tercih eden Mehduh Çallı’ya, Bedri Çallı’ya selam söyle bizden…
Sen cennetin bahçesinde beyaz bir melek,
Sen bizde iyileşmeyecek yaralar bırakan masumiyet,
Seni asla unutmayacağız, güle güle Aslı Neryem Çallı…