1970'li yıllar. Üniversite öğrencileriyiz. Kurban Bayramı tatili için memleketrimiz olan Hakkari'ye gelmiş ve bayram sonrası tekrar okullarımıza gitmek üzere yola koyulmuştuk.
Aylardan Kasım ve Kasım ayının 14'dü. Lapa lapa kar yağıyor. Zap vadisine ininceye kadar yarım metreyi buldu kar karınlığı. Yolda kışa ve kara hazırlıksuız yakalanan koyun sürü sahiplerinin koyunlarını merkeze getirme çabası ve yolculuğu görülüyordu. Böyle erken karın yağdığı ve kışın erken bastırdığı sayılı yıllardan bir tanesini yaşıyorduk.
Saat 13'te çıktığımız için Başkale ilçesine saat dört sularında ancak varabildik. Orada da kar yağışı tüm hızıyla sürüyordu. Dinlenme tesisinde çorbamızı içtikten sonra deneyimli ve gün görmüş ihtiyarlardan bir kaçı otobüs şoförünün yanına gelerek 'Kaptan bu havada yola çıkılmaz. Bu kadar insanı mağdur etme. Yollar şimdilik kapnmamışsa bile kapanmasına az kaldı.
Hem önünüzde Güzeldere diye 33 virajlı bir geçit var. Orayı aşamazsın Bu gece ilçede kal' sözlerine Kaptanımız 'Hacı emmi siz ne diyisiniz Bu 302 Mersedes. Hiç yolda kali' sözleriyle cevap vererek yola koyulduk.
Yolda göz gözü görmüyor ve önümüze çok az sayıda vasıta çıkıyordu.
Nihayet Güzeldere sınırına vardık. Yolda bir kaç kez otobüsümüz yolda kalmasına ve kaymasına rağmen içindeki yolcuların itelemesi ve büyük çabaları sonucu tekrar yola revan olmuştuk.
Güzelderenin Karayolları Bakım merkezinin az aşağısında artık otobüsümüz hareket edemez hale geldi Ve yolda kaldık. Dışarıda göz gözü görmüyor ve yağan kar tipiye dönüşerek görüş mesafesini sıfıra indiriyordu.
Düşe kalka ve birer insan zinciri oluşturarak Karayolları Bakım Merkezine kendimizi zor attık.
O da ne! Gerek bizden önce ve gerekse Van'dan Hakkari ve Yüksekova'ya gelmeye çalışan araçlarda Güzelderenin öte yakasında mahsur kalmış ve yolcular buraya doluşmuştu. Çoluk çocuk yaşlı genç ve kadın erkek yüze yakın yolcu buraya sığınmıştı ister istemez.
İki küçük oda ve salondan oluşan bakım merkezinin bu kadar insanı kaldırması çok zordu. Odalardan bir tanesine bayanlar ve çocuklar doluştu. Küçük odalarda 20-30 kişi ayakta zor kalıyor iki karyolaya dönüşümlü olarak oturuyorduk.
Bir kısım insanlar odalarda iken diğer bir kısım insanlar Bakımevi salonunda kalıyordu. Salon dediğimiz çıplak ve boş uzun bir oda.Kalmak burada volta atmak ve donmamak için hareket anlamındaydı. Yanan sobadan çıkan kömür dumanı ve daracık yerde bu kadar insanın bulunması beraberinde bir çok kişinin bayılmasına ve düşmesine nefessiz kalmaına yol açıyordu.
Bunlar ilk gecedeki yaşanan olaylardı Ve böylesi insanları dışarıya çıkartıyor ve karla yüzünü ovuşturarak kendilerine gelmesini sağlıyorduk.
Bu sırada tipi yolları kapatmanın yanı sıra bakımevi önünde bulunan çeşmeyi de karla kapatarak devasa bir kar yığını oluşturmuş ve su ihtiyaçlarımızı da karşılamaz olmuştuk. Bunun çözümünü de topladığımız karları soba üzerinde bulunan tencereye dodurup eriterek elde etmeye çalışıyorduk.
Tencereyi doldurmamıza rağmen karın erimesi sonucu ancak bir iki bardak su elde ediyor ve bunu defaeten tekrarlayarak su ihtiyaçlarımızı karşılamaya çalışıyorduk.
Çocukların ağlamaları bebelerin çığlıkları ve yaşlıların durumu bizleri çok üzüyor ama elden bir şey gelmiyordu. Ertesi gün tipi daha da şiddetlenerek hızını arttırıyordu. Bu arada bir kaç kişi yardım için köylere gitmeyi düşünüyorlarsa da aşırı rüzgar ve tipiden buna kimse cesaret edemiyordu. Mahsur kalan araçlardan bir tanesinin de kamyon olduğunu ve bunun yükünün ceviz olduğunu söylediler. Hemen şoförü bularak ceviz satın aldık ve cevizleri kırarak açlığımızı gidermeye çalışıyorduk.
O zaman için telefonlar hatlıydı ve teller kopulduğu için dış dünya ile temasımız Karayolları ekibinin Hakkari ve Van merkezlerine telsizle durumları bildirerek sağlanıyordu. Ailelerimiz Van'daki yakınlarımızı aradıklarında gelmediğimizi ve Başkale kaymakamlığını aradıklarında otobüsün çıkmış olduğunu ve Güzeldere de mahsur kalmış olabileceğini söylüyorlardı. Aileler çocucukların dan haber alamadıklarından merakta ve bir o kadar da endişe içinde bekliyorlardı.
İkinci gün de bu zor şartlarda ve bayılan şahısları tekrar ayıklamak ve büyük bir sıkıntı içerisinde geçiyordu. Uzun gecenin zifiri karanlığında tipi ve boranın amansız sesleri insanları ürperiyor ve bir an önce bu durumdan kurtulmaları için Allaha dua ediyorlardı.
Üçüncü gün öğleye doğru tipi kısmen kesilmiş ve yol açma çalışmalarına Güzelderenin Van iline bakan tarafından Bakım Merkezi tarafına geldiği telsizlerle bildirildi. Merak, endişe, korku ve bitkinlikle bir an önce kurulmamız için dualardan başka elimizden bir şey gelmiyordu.
O zamanki imkanlarla zar zor çalışılan iş makineleri nihayet tepeye yaklaşmış ve arkasından gelen otobüsle Van yolcularının yola çıkma istekleri ve bu zorlukları göğüslebilecek durumları varsa yola çıkmaları istendi. Yola çıktı bizim gibi o zamanki gençler.
Binbir eziyet ve zahmet ve yerine göre el ele tutuşarak zirveye ulaştık. Buradan bir kısmımız otobüslere ki 40 kişilik otobüse 60-70 kişi balık istifi binerek bir saat içerisinde Güzelsuya geldik. Otobüslerde yer bulamayanlar yaya olarak bu yolu kat etmek zorunda kaldılar.
Hoşapa varan bizler üç günlük açlığın verdiği bitkinlikle kendimizi lokantalara atarak iştahla yemeklere saldırdık. Birkaç saat sonra yolların açıldığını ve tek geçit halinde ulaşımın sağlandığını söylediler. Bu arada otobüsümüz de kaldığı yerden çıkartılarak Hoşap'a gelmiş ve bize ulaşmıştı.
Arkadaş ve yolcularla buluşarak otobüsümüze atladık ve üç günlük bir aradan sonra nihayet 16 Kasım günü gece geç vakitlerinde Van iline vardık.
Rahmetli babam Diyarbakırda okurken 1950'li yıllarda Hakkari'den Van'a yaya gidildiğini karayolunun henüz tamamlanmadığını söylüyordu. O bu yolu yaya olarak kat ederken ben yirmi yıl sonra sekiz saate ve üç gün Güzeldere'de mahsur kalabiliyordum.
Ya şimdi.
Çocuklarımız ve torunlarımız ise bu yolu 2-3 saatte ve kaymak gibi yollardan ve teknolojinin son ürünleri olan vasıtalarla yapmaktalar.
Yolda mahsur kalmak mı!
O da ancak bir iki saati bulabiliyor ve modern iş makineleri ve iletişimlerle tarih oluyordu.
Doğalgazlı evimdem bu kış mevsiminin bu pazar sabahı bu acı ve unutulmaz hatıra aklıma geldi.
Masal gibi değil mi?