Hakkari’li iki yazar Hakkari Evi’de bir araya geldi. Sisli ve beyaza bürünmüş sümbül dağı gözetiminde kitaba dair derin bir sohbete girildi.
Zennure Erik, yorgun ve heyecanlı oturdu masaya. Titreyen ellerini fark ettim. Göz çukurlarındaki birkaç damla yaş soğuktan akamamış donarak kirpiklerine takılı kalmıştı.
Merak edip sorduğumda aldığım cevapla hüznüne hak verip ortak oldum. 112 Acil sağlık hizmetinde çalıştığı için ölüm tehlikesi geçiren bir çocuğa müdahale ederek onu hayata döndürmenin sevincini anlattı bana.
Bu romanda 1970’li yılların Hakkari’si anlatılıyor. Olağan üstü hal durumundan sözediliyor. Aradan 46 yıl geçti ve yine OHAL kapsamında bir araya geliyoruz.
Babası Mesur Ertuş, ilk eğitimcilerimizden. Amcası Gaffar Ertuş, ilk muhabirlerden, Yine amcası Musa Ertuş ilk siyaset adamlarından. Ailede akademisyen, edebiyatçı, mühendis, mimar her kesim var.
Kısa bir süre önce piyasaya çıkan Ase isimli kitabını bende okudum. Daha sonra kitaba dair söyleşi yapmak üzere Hakkari Evi’nde buluştuk.
Okuyan herkese dokunan ve onu maziyle yüzleştiren bu esere dair kaçak çay eşliğinde sohbet ettik. Yeni kitabın genç yazarını sizlere takdim etmekten onur duydum.
Özgeçmişiniz? Zennure Ertuş Erik, 12 ocak 1984 Hakkari doğumluyum. İlk orta ve lise öğrenimimi Hakkari’de tamamladım.
Daha sonra AÖF sağlık kurumları işletmeciliği bölümünü bitirdim. 2007 yılından beridir 112 Acil sağlık hizmetleri biriminde Acil tip teknisyeni olarak çalışıyorum.
Evli ve biri erkek biri kız iki çocuk annesiyim.
Yazarlık serüveni nasıl başladı? Tarih olarak bir başlangıçtan söz etmem zor.
Zira ilk okulda çok sevdiğim bir öğretmenime duygularımı aktarmaya çalıştığım bir şiirle başlayıp, bu zamanlara kadar geldi.
Ben şair olma hayali kurarken, yazdıklarımın şiir tarzında uzun hikayeler olduğunu fark ettim. Küçük bir deftere başlıksız yazılar yazmaya başladım. Ve bu yazılarımın her defasında daha da büyüdüğünü fark ettim.
Neden Asê? Birgün bir roman yazacaksam bu yazmaya değer, sosyolojik ve tüm kitlelere hitap edecek gerçek bir hikaye olmalı demiştim kendime.
Asê gerçek bir hikaye olmakla beraber okuyan herkesin kendinden bireyler bulacağına inandığım yazmaya değer kıymetli bir hikayeydi.
Tarihe, geleneklere, günümüz sorunlarına ve güncel toplumsal problemlere dokunan bir eser halini aldı. Ase yazılmalıydı. İşte bu yüzden Ase.
Günlük yaşantımızda Ase’ler var mı? : Kesinlikle var. Kafanızı çevirip baktığınız yada gönül kulağınızla dinlediğiniz her yerde kadına şiddeti fark edersiniz.
Fiziksel, sözel,ekonomik ve psikolojik şiddet günümüzde ne yazınki kendine ciddi bir alan bulmuş ve devamlılığı olan bir durum.
Çalışan, ekonomik bağımsızlığı olan ya da sadece ev alanında emek harcayan kadınlarımızın maruz kaldığı haksızlıklar Ase'lerin varlığını kanıtlar nitelikte. Son yıllarda kadına yönelik şiddet ve katledilen kadın sayısındaki artışta bunu destekliyor.
Çocuk yaşta evlilik ve taciz bati doğu ayrımı yapmak sizin dünyanın her yerinde hala yaşanmakta. Bence günümüzdeki Ase'lerin geçmişteki Ase'leri bu anlamda oldukça geride bıraktığına inanıyorum.
Ne kadar zamanda yazdınız? : 9 ayda tamamladım ama 3 ayı bulan kitap halini alma sürecinden geçti.
Evlat acısı yaşamış bir annesiniz, sizi yazarlığa iten sebeplerden biri bu mu?: İnsan iç hazinesine geç ulaşıyor bunu bu eseri oluşturduktan sonra anladım.
Bu hazine kederle, geçmek bilmeyen bir hasretle beslendiyse herkese dokunuyormuş bunu da insanları kitabimi okurken ağladıklarında, hüzünlendiklerinde gördüm.
Ben 4.5 yaşında kaybettim ilk göz ağrımı. Muazzam bir emek ve mücadeleyle geçen 4 koca yıl. Ankara da hastane koridorlarında geçen en güzel yıllar ve sonunda küçük bir tabuta koyduğum küçük bedeni, güçlü, savaşçı koca yüreğiyle beraber heba olan onca yıl ve kurumayan göz yaşları.
Hayır beni yazarlığa iten oğlumu kaybetmiş olmam değil, ama bu kadar dokunaklı bir roman yazabilmek onunla geçen yılların ve bitmeyen yasın eseri.
Kitap fuarında size ve eserinize ilgi nasıldı?: Büyük bir beklentiyle gitmemiştim dolayısıyla bir hayal kırıklığı da yaşamadım. Ben fuara gittiğimde kitabim piyasaya sürüleli iki hafta olmuştu.
Bu bir eserin okunup tanınması için çok çok az bir süre. Yinede insanların eline alıp, arka kapak yazısından sonra satın aldıklarına tanıklık ettim. Güzel bir atmosferdi.
Roman yazmak zor iştir ve geniş bir zaman gerektirir. Yoğun bir işte çalışıyorsunuz ve ayni zamanda bir annesiniz hangi zamanlarda ne kadar surede Ase yi doğurdunuz?:
İnanın bunu bende şu sıralar kendime sormadan edemiyorum.
Şimdilerde okumakta olduğum kitaplara bile zaman ayıramazken böyle bir roman yazmak kesinlikle olağanüstü. Ben gece yarıları uyanan kızımı ayağımda sallarken telefonumun not defteri bölümüne yazdım bu romanın her paragrafını.
Kızım uyurdu ve sabahın ilk ışıkları pencereden içeri dolardı hatta telefonumun şarjı bitme noktasına gelirdi ama ben hala yazardım.
Zira O enerjiyi yakalamışken kaybetmemek gerek. İş yerimde nöbetlerimde de istirahat saatlerimi uyumak yerine yazmaya ayırırdım.
Oldukça zorlandım,yoruldum, pes etmeyi düşündüm kaç kere ama o artik yazılmaya başlanmıştı ve beni bırakmayan Ase oldu.
Bu eseri oluştururken karşılaştığınız zorluklar nelerdi? Size kimler nasıl destek oldu? En büyük zorluğu olay örgüsünde yaşadım. Hikaye net olduğu halde bölümler arasında tıkanıklık yaşadım.
Toplumsal hassasiyetler ve halkların kırmızı çizgileri de sınırlarımı daralttı ama yine de bitirebildim. Bana en büyük desteği sevgili babam verdi.
Anlattığım yıllar benim doğumumdan önce ve Hakkari'nin o yıllarını babamın anıları ve bilgisi sayesinde yazabildim.
Sevgili eşim, sevgili abim Ahmet ve sevgili yengem Ayşe'nin de pes etmemen ve devam etmem konusunda desteklerini belirtmeliyim.
Bundan sonrası için bir projeniz var mi?
Aldığım olumlu tepkiler yazmaya devam etmem için ciddi bir teşvik. Ama devam etmek istememdeki temel neden, bu topraklarda yazmaya ve kitlelere ulaştırılmaya değer hatta kendi çapımda zorunluluk olarak gördüğüm gerçek hikaye ve kültürel zenginlikler var.
Yazmaya zihnim bulanıklaşıncaya kadar devam edeceğimi belirtmeliyim. İlimizde en büyük eksiklik az kitap okumak.
Biz neden okumayan bir toplumuz? istatistiksel olarak birey söyleyemem ama Hakkari'nin ülkemizde bir çok ile oranen okur yazar oranının fazla olduğunu düşünüyorum.
Elbette yeterli değil ama okumaya hevesli, farkındalığı ve potansiyeli olan bir kitleye sahip olduğumuzu düşünüyorum.
Bence insanlar kitap okuma alışkanlıklarını çocuklarına aşılamalılar. Elinde gazete olan bir baba ve roman olan bir anneyi gören bir çocuğun ileride kitaplara kayıtsız kalacağına inanmıyorum.
Okuyan bir toplum olmanın tek yolu evimizde çocuklarımızla kitap okuma alışkanlığı edinmek. Bunun için sadece hafta sonları bile bir saat ayırıp kitap okumak yeterli olacaktır.
Söyleşimiz devam ederken kısa süre içinde iki defa bana saati sordu. Saatlerimiz 11.30’u gösterdiğinde yazarlık tarafı mola aldı anneliği devreye girdi. Çünkü beş dakika sonra okuldan kızını alması gerekiyordu.