Kadına uygulanan şiddet ile sürekli gündemde kalan bir ülkede yaşıyoruz. Hırpalanan, dayak yiyen, ezilen, şiddet gören, öldürülen kadın oranında artış var. Hal böyle olunca Kadınlardan Sorumlu Devlet Bakanlığı da kuruldu. Ama kadına şiddet azalmadı.
Kadına şiddet olayı çok ele alındı. Oturumlar, sempozyumlar, toplantılar, yürüyüşler, haber programları… Ben şiddetin farklı bir boyutunu ele alacağım. Hepimizin bildiği gibi eski yengemiz, sanatçı Gülben ERGEN selülitleriyle gündeme geldi. Tüm magazin gazete ve tv programları geniş yer ayırttı. Çok önemli bir memleket meselesiymiş gibi alt yazılarda flaş haber diye geçti. Bu olaydan sonra bir çok ünlü kadın sanatçı selülitlerini objektiflerden kaçırmak için kaçak misali tatil yaptı.
Kadının selülitlerini konuşmak, görüntülemek ve izlemek bir çeşit şiddettir bence…
Kadına laf atmak, taciz etmek şiddettir.
Kadının fiziki görüntüsüne bakıp tahrik olmak yine şiddettir bence…
Kadını seviyormuş gibi faydalanmak şiddettir.
Kadının duygularını çalmak şiddettir.
Kadının beynini ve yüreğini görememek şiddettir.
Kadını anlamamak, kadına sahip çıkmamak şiddettir.
Bir anneyi ağlatmak, bir kadını eşsiz bırakmak şiddettir.
Şiddet, Pervin Buldan’ın ayağından akan kan damlasıdır…
Gülben ERGEN’i örnek verdik. 3 çocuk doğurmuş bir kadın da selülit olmayacak da kimde olacak. 50 yaşına merdiven dayamış Hülya Avşar’da fazlalık olmayacak da kimde olacak. Örnek verdiğim bu iki sanatçının fiziki görüntüleri haftalarca gazetelerde ve magazin programlarında geniş yer aldı. Bu anlamsız görüntülere ayrılan zaman barışın gelmesi adına memleket meselesi olarak harcanmış olsaydı önemli yol kat etmiş olurduk. Diyarbakır olaylarına basının harcadığı zaman sadece üç dakika, Gülben Ergen’in selülit görüntülerine harcanan zaman üç saat ve bu görüntüler hafta boyunca yayınlandı. Şiddet sadece vurmak kırmak değildir. Sevmesini bilmemek ve hiç sevilmemek de en büyük şiddettir.