1980 yılların sonunda köylerinden zorunlu kalkıp il merkezine geldiler. Gözlerini şehir merkezinde açtılar. Derme çatma kaldıkları evde büyük aile yapılarını koruyarak bir arada kaldılar.
Amcalar, yengeler, yeğenler, kuzenler kısacası otuz kırkı bulan bir kalabalık aile ortamında büyüdüler.
Köyden gelirken ellerindeki davar ve hayvanları değerinin çok altında sattılar. Bundan elde ettikleri gelirlerle ancak geçimlerini sağlayabildiler.
Bundan mahrum olanlar yardımlarla hayatlarını idame etmeye çalıştılar. Ne iş olsa yaptılar, yapmaya çalıştılar. Her işe saldırdılar. Ne de olsa şehir merkezi ve ekmek aslanın ağzındaydı.
Çocuklarını okullar gönderdiler. Okuyup adam olmak, bir meslek sahibi olmak ve yaşadıklarının çocuklarının yaşamamaları için çabaladılar. Bazen tok bazen aç okul yolunu tuttular.
Tek gayeleri vardı. Bu çileli hayata son verip insanca bir yaşama kavuşmak ve kendi ayakları üzerinde durmaktı. Yani yılmamak, inadına hayata sarılmak ve olumsuzlukları olumluya çevirmekti. Bunun için umutlarını ve ümitlerini hiç yitirmediler.
On çocuklu bir ailenin evladı olarak ilköğretimi Hakkari Merkez cumhuriyet İlköğretim okulunda, orta öğretimini Hakkari Anadolu Ticaret Meslek lisesinde okudu. Anadolu Üniversitesi İktisat bölümünü de başarıyla tamamladı. Bu arada Allah vergisi olan resim sanatını ilerletmeyi de ihmal etmiyordu.
Bahsettiğimiz becerikli gençlerimizden bir tanesidir 20’li yaşlardaki Şehmuz Kurt.Haklı olarak dert yanıyordu.
“Hocam ailem Armutlu köyünden Hakkari şehir merkezine zorunlu göç etti. Kısacası köylerimiz boşaltıldı ve merkeze geldik. Başta bunun için üzülüyorsak ta şehir imkanlarından yararlanarak okuduk ve üniversite diploması sahibi olduk. Bunun bizi bir yere yerleştireceğini umduk. Ama bizim gibi Türkiye’de on binlerce üniversite mezunun olduğunu ve işsizliğin acı tokadını o zaman anladık.
Ancak Allah vergisi bir kabiliyet olan resim dalına elim yatkındı. Başta kara kalem üzerinde çalıştım. Herhangi bir fotoğraf veya manzarayı aslına uygun olarak çizebiliyorum. Bununla da yetinmedim. Sulu boya ve yağlı boya çalışmalarında da kendimi geliştirerek orijinal resim ve manzaralar çizdim. Bazen boya ve malzeme alacak para bile bulamıyor ve bunları borç alarak sanatımı icra ediyordum.
Bu kez de ağaç oymacılığı ve ağaç kütük ve dallarından oymalar çıkartarak çeşitli hayvan figürlerini ortaya çıkartıyordum. Ağaç dalına sarkmış yılan, ağaç kütüğünden baykuş ve tilki gibi birçok hayvanın işleyerek modeller çıkarttım. Rölyefte de kendimi ispatlamaya çalıştım. Yaptığım tablolar büyük beğeni topluyordu.
Ama işsizim ve bu sanatımı bir yerde icra etmek, öğrenciler yetiştirmek ve geçimimi sağlamak zorunluluğum var. Mesela geçen yıl Vali konağı duvarına işlenen ve çizilen resimlerin alasını ben yapardım. Belki o ressama verilenin daha az bir ücretine bunları çizebilirdim.
Benim gibi birkaç kişi varken doğrusu dışarıdan ressam ve sanatçı getirtmesini yadırgadık ve kendimize üzüldük. Yanı başındaki değerlerini görmeyenler dışarıdan sanatçılar getirtmekteydiler.
Halk Eğitim gibi Hakkari Üniversitesi veya Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı bir okulda pekala öğrencilere bu sanatı öğretir, onları eğitir ve geleceklerinin şekillenmesine birer katkılarımız olabilirdi. Ve biz de bu sayede bir ekmek kapısı kazanır ve geçimimizi sağlardık.
İşte size bazı tablo ve çalışmalarımızın örneklerini
sunuyorum. Köşenizden yayınlarsanız belki başta Sayın Valimiz ve yetkililer görüp ellerimizden tutarlar.
Sanatçılar zor yetişir. Sanatçılar bir milletin hayat damarlarıdır. Ve sanatçılarına değer veren ve onların ellerinden tutan milletler kalkınmayı sağlar ve geleceklerini şekillendirirler.
Karınca kaderince bizde kendimizi bu sanatçı grubunda görmek isteriz. Haksız mıyız?”
Evet, güzel delikanlı haklısın. Bizde bu söylediklerini ve yapmış olduğun birkaç çalışmayı köşemize alarak yetkililere duyurmak ve senin ile senin gibi onlarca becerikli gencin ellerinden tutulması gerektiğini hatırlatıyoruz.